Eski eser talanı
(2)
Araya epey zaman girdi, o nedenle hatırlatayım; bir önceki yazımda eski
eser, yani tarih talanından söz ediyordum. Bu yeni bir vaka değil, ama ABD öncülüğündeki
Afganistan ve Irak işgaliyle yine gündeme geldi. Kimisi planlı, örgütlü,
kimisi işgalin yarattığı asayişsizliğin sonucu meydana gelen sıradan yağmalarla,
dünyanın en önemli tarihi bölgeleri, ciddi bir talana maruz kaldı.
Uzmanlar, çeşitli arkeolojik alanlarda rasgele yapılan kazılarda çıkarılan
eserlerin yerel aracılarla kolaylıkla bölge dışına çıktığını iddia
ve ispat ediyorlar. Bu bir yana, doğrudan müzeler soyuluyor, Museums Journal'ın
editörü Jane Morris, Sovyetler'in 1989'da Afganistan'dan çekilişinden bugüne
kadar Kâbil Müzesi'nin neredeyse boşaltıldığını ileri sürüyor,
Irak'tan kaçırılan eserlerin yavaş yavaş antika piyasasında görünmeye başladığını
söylüyor (The Guardian, 24 Nisan 2003).
ABD ve İngiltere'nin, tarihi eserler ticaretine karşı uluslararası anlaşmaları
imzalamaktaki isteksizlikleriyle tanınıyor, bu konuda sıkı kanuni tedbir
almaktan mümkün mertebe kaçınıyorlar. Morris, bu konuda çok gevşek bir
hukuk uygulayan İsviçre'nin, bir aklama yolu olarak işlediğini ileri sürüyor
ve "O kadar ki, şu anda, Londra ve Cenevre, çalıntı eser piyasasının
iki merkezi durumunda" diyor.
Savaş, işgal ortamı tarihi eser talanı için çok uygun bir ortam, o
nedenle konunun tekrar gündeme gelmesi Afganistan ve Irak'taki, bu büyük
hacimli kara ticaret dolayısıyla oldu. Diğer taraftan, bu, ne işgal koşullarına
ne de bu bölgelere mahsus bir sorun, üstelik Türkiye'yi de çok yakından
ilgilendiriyor. İzliyor musunuz bilmiyorum, ama hiç olmazsa büyük çaplı
tarihi eser talanı, basında sık sık yer alıyor. Bakın yakın tarihlerde,
basında yer alan önemli kayıplardan bazısını hatırlatayım; Aralık
2002'de Hürriyet Yeni Cami'nin İznik çinilerinin çalındığını duyurdu,
bu olayın üzerinden daha bir ay geçmeden, aynı yerde kalan çinilerin bir kısmı
daha çalındı (21 Ocak 2003). Aynı gazete, ertesi gün, çiniler bir yana,
zamanında Menderes döneminde, nakledilmek üzere yıkılan Karaköy Camii'nin
toptan kaybolduğuna dair bir haber yaptı (22 Ocak 2003). 18 Nisan 2004'te,
Milliyet gazetesinde, Atik Valide Camii'nin kubbelerinin 'muz gibi soyulduğu'
yazıldı, 27 Nisan'da, 'Kimse dinlemedi, çiniler de gitti' başlığıyla, bu
sefer, aynı caminin, 48 çinisinin çalındığı haberini verdi.
15 Nisan 2003 tarihli Hürriyet'te, Yeni Cami mahfilinden çalınan çinilerin
Londra'da satışa çıktığı haberi yer aldı. 12 Şubat 2004'te, Milliyet
sekiz ay önce Nevşehir Kurşunlu Camii'nden çalınan Kâbe örtüsünün
Londra'da bir antikacıda bulunduğu haberini verdi.
Amacım hafiyelik yapmak veya antika piyasasını tümüyle zan altında
bulundurmak değil, konuyu fazla dağıtmak da istemiyorum. Ancak, dünyada süregelen
şiddet ve talanı anlamlandırabilmek için, etrafımızda olan bitenler arasında
bağ kurmak gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Sömürü ve talan sınır tanımıyor,
bedenimizden tarihimize kadar her şey onun alanına girebiliyor. Mülkiyet hırsı
ve açgözlülük tatmin olmak bilmiyor. Maddi konforun sınırına gelinen
yerde, hiç kimsenin sahip olamayacağına sahip olmak, geçmişi de satın
almak hırsı yükseliyor. Tarihi çinilerin yapıldıkları yerde, camide,
hamamda değil, illa bir kişinin evinde hapsolmasını istemenin ardında başka
ne gerekçe olabilir.
Bakın Lawrence Durell, 1956'da Kıbrıs'ı anlattığı kitabında, tarihi
eser düşkünü, bir grup kolonyal karakterden şöyle söz ediyor: "Çok
seyahat ederek edindikleri zevki hayret verici bir nesneler karışımı olarak
Kıbrıs'a geri getiriyorlardı, örneğin Mısır musarabiyaları ve Türk cami
lambaları gibi. Pearce'nin dediği gibi Arap dünyasının en büyük
hazinelerini yavaş yavaş soyuyorlardı ve yakında Kıbrıs'taki evlerinde
Ayasofyanın mozaikleri dışında her şey bulunacaktı" ( Acı Limonlar,
s.108).
Bugün dünyayı şiddete bulayan, milyonları sefalete mahkûm eden,
gezegeni korkunç bir talana maruz bırakan; doğal kaynaktan tarihe her şeyi mülk
edinme, hep daha fazlasını isteme şeklinde tezahür eden bu habis hırslar, açgözlülükler.
Bu nedenle, Irak'taki işgal ve işkencelerin ardında, ilk bakışta görünenden
çok daha karmaşık ve uzun bir suçlu listesi var.
Radikal - Nuray Mert
|