Asıl ‘En İyi
10 Tenha Yolu’ seçmeli
Hürriyet’in Cuma Eki’nde En İyi 10 Yaya
Yolu’nu seçmişler. Ön sayfada anons böyle, içerde de trafiğe kapalı
caddeler, başlığını koymuşlar.
Bana göre, bu kalabalık şehirde, en iyi 10 tenha yolu seçselerdi, çok
daha yararlı bir iş yapmış olurdu üyeler.
Daha iç sayfayı açmadan tahmin etmiştim, mutlaka İstiklal Caddesi’ni
seçecekler diye. Onsuz hiçbir liste tam(!) değildir. Beyoğlu saplantımızın,
doğal ve kabul gören sonucu.
Trafiğe kapalı caddelerden pek hoşlanmam, insanın üstüne motorlu araçların
değil insanların yürüdüğü cengellerdir. İnsan ormanında yolumu
kaybederim. Ruh sağlığımı da.
Bir kitapçıya, bir plakçıya girmeyeceksem, doğrusu insan cengeli İstiklal
Caddesi’nden geçmem.
Yaya yolundan, yürüyüş yolundan ben ne anlıyorum? Kafanızı dinleyeceğiniz,
kendinizle baş başa kalacağınız yerler. Sayın jüri üyeleri keşke, böyle
yolları seçselerdi, bilmediğimiz, görmediğimiz, adım atmadığımız
yollardan söz etselerdi de, yeni bir güzergáh keşfetmenin tadını birlikte
çıkarabilseydik.
Bilinen yerleri değil de, İstanbul’un bilinmeyen yerlerini söyleselerdi.
Kalabalıklar içinde yürümenin ne zevki vardır ne tadı. Ola ki ben bunu
algılayamıyorum.
İtiş kakış bir caddede yürüyecek kadar, büyük şehirlilik duygumun
eksikliğini de kabul ediyorum.
Adalar da trafiğe kapalı değil mi? Yoksa denizaşırı yerler, korsanların
mekánı mı sayılıyor.
Taksim ile Tünel arasının her şeyin merkezi olarak gösterilmesinden, bu
bölgecilikten, inanınız ki artık çok sıkılıyorum.
CD’nin en iyisi de, işkembenin en lezzetlisi de, pidenin en mideye oturanı
da Beyoğlu’nda.
Yol benim için, insanın kendisiyle hesaplaşmasıdır.
Yaşar Kemal, Basınköy’de otururken, romanlarını kafasında bu uzun yürüyüşlerde
tasarlardı.
Yürüyüşün ille de trafiğe kapalı yollarda mı yapılması gerekir.
Aksine tenha yollarda olması gerekir bence.
Ben sonbaharda Yeniköy’den Kireçburnu’na doğru yürümeyi severim.
Gülhane Parkı’ndan sahil yoluna inip, sur dibinden yürürseniz, İstanbul’un
Beyoğu dışındaki güzelliklerinin de olduğunun farkına varırsınız.
Her yol benim için Áşık Veysel’in bir dizesidir:
‘Uzun ince bir yoldayım.’
Ardında hayata dair çok şeyin gizli olduğu bir yolculuk, vitrinlere
bakarak alışveriş yapılan bir köşe kapmaca değil.
İstanbul’da bazı semtlerdeki piyasa caddeleri de listeye eklenmeliydi. Bu
caddelerin kaldırımlarında ne güzel yürünür...
Yolun bendeki çağrışımlarını, trafiğe kapalı caddeler tahrik
etmiyor.
Yılmaz Güney’in Yol filmini nasıl unutabilirim. Kahırlı bir yolculuğun
trajedisi.
Uzun ıssız yolları düşündükçe, evcil yollardan nefret ederim.
Yol arkadaşlığı yapacağınız, hayati yolculukların yanında bunların
esamisi mi okunur. Yolların bir anlamı yok yoldaşınız olmayınca.
‘Tarik önemli değil refik önemli.’
Ben bu listedeki yolların çoğunu biliyorum, onlarda yürümekten hoşlanmıyorum.
Büyük şehirlerin dağdağası içinde benliğimi kaybederim.
Nasıl mı yürümek istiyorum?
Nedim’in tarif ettiği gibi:
‘Rah ola hemdemin amma o da habide gerek.’
(Arkadaşın yol olsun ama o da suskun, uykuda olsun.)
Hürriyet - Doğan Hızlan
|