reklam

02 Haziran 2004 Çarşamba
Ana Sayfa > Haberler

Harem'i onarırken yıkmışlar

Bilim adamlarının yanı sıra Ağrı Valisi'nin de 'hatalı yapılmış' dediği İshak Paşa Sarayı onarımı, çatılarından sonra şimdi de Harem duvarlarıyla gündemde. Uzun yıllar sarayda incelemelerde bulunan Mimar Cengiz Kabaoğlu 'Onarımı yapan şirket Harem Dairesi'nin iki duvarını yıktı. Oysa yıkılan duvarlardaki taşlarda yapıda çalışan ustaların imzası vardı' diyor

İshak Paşa Sarayı'nı ilk kez ortaokulda, babamın bana hediye ettiği bir atlasta gördüğümü hatırlıyorum. Geniş, bomboş bir arazi üzerinde akşam kızıllığında çekilmiş bir saray fotoğrafı. Sararmış taşları, o taşlar üzerindeki süslemeleri, kubbesi, avlularıyla Doğu gibi yalnız, Doğu gibi tek başına... Bütün ihtişamına rağmen Doğu kadar unutulmuş bir saray...

Şimdi ansiklopediler, sanat tarihi kitapları onun Ağrı'nın Doğubeyazıt İlçesi'nde 1784 yılında inşa edilmiş bir saray olduğunu yazacak ama İshak Paşa Sarayı'nın asıl önemi bence şu: Doğu'nun yağmalanmış, örselenmiş büyük kültürünün bir simgesi olarak ayakta kalmak... Daha doğrusu ayakta kalmak için direnmek. Çünkü İshak Paşa, hem iklim koşullarının zorluğu, hem de zamanın tahribatının yanı sıra yanlış onarım çalışmalarının yarattığı sorunlarla da uğraşıyor.

Avluya Döşenen Mermer Nem Oranını Artıracak
Geçen hafta medyaya yansıyan ve daha çok çatı örtüsünün bakır değil de sac malzeme kullanıldığı yönünde yapılan tartışma da aslında sarayın başına gelen sıradan (!) bir sorun. Çünkü İshak Paşa'nın derdi o kadar çok ki, onları aşıp çatıya çıkmanın neredeyse imkanı yok.

Şöyle bir kronoloji çıkarırsak: Geçen hafta Ağrı Valisi'nin 'Her an yıkılabilir' dediği yapı, ilk onarım darbesini '90'lı yıllarda küçük şirketlere verilen, küçük çaplı onarımlarla almış. Hiçbiri uzman denetiminde gerçekleştirilmeyen bu onarımlar yapının sorunlarına çözüm olamadığı gibi, orijinalitesine de ciddi hasarlar vermiş. Ama külliyenin gördüğü asıl hasar Ağrı Valisi'nin yanı sıra bilim adamlarının da büyük ölçüde 'yanlış' olarak değerlendirdiği son 'büyük onarım'a ait. Toplu konut çalışmalarıyla tanınan bir şirket tarafından '90'lı yıllar ortalarında başlayan ve hem sivil kuruluşların, hem de bilim adamlarının itirazlarına rağmen süren projenin sonucu da ne yazık ki tam bir skandal...

AKŞAM Gazetesi'ne yaptığı açıklamada restorasyonun amacına ulaşmadığını söyleyen Atatürk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hamza Gündoğu 'Son onarımda İshakpaşa Sarayı'nın Harem bölümü, 2. Avlusu'nun neredeyse tamamı ve 1. Avlusu'nun bir kısmı sac malzeme ile örtüldü. Oysa yapılması gereken bakır malzeme kullanmaktı. Çünkü sac paslanmaya müsait dayanıksız bir malzeme olduğu için yapı birkaç yıl sonra yine aynı sorunları yaşayacak. Ama daha da önemlisi biz restorasyon için uzay çatı önermiştik. Çünkü bölgenin iklim koşulları da dikkate alındığında bu örtü sistemi yetersiz kalıyor. Yapılan çatı örtülerinin bir şekilde duvarları da örtmesi ve yağmur, kar gibi etkenlerden koruması gerekiyordu' derken, sarayın avlularının da mermer malzeme ile kaplandığını ve mermerde oluşan su birikintilerinin neme yol açtığını söyledi. Gündoğu bu arada 'Yapının orijinal avlu zemini arnavutkaldırımıydı' dedi.

Ama Gündoğu'nun sözleri bir yana saraya ilişkin asıl sarsıcı iddialar AKŞAM'a yaptığı özel açıklamayla Mimar Cengiz Kabaoğlu'ndan geldi. '90'lı yılların başında ekibiyle birlikte sarayda incelemelerde bulunan Kabaoğlu'na göre yapılan son onarımda sarayın Harem bölümünün orijinal iki duvarı, onarımı yürüten şirket tarafından sağlamlaştırma olanağı olmasına rağmen sökülmüş ve yerine yeni duvarlar örülmüştü. İşin vahim yanı ise yıkılan bu duvarlardaki taşlar, sarayı inşa eden taş ustalarının imzalarını taşıyordu. Evet... Sarayı inşa ettiren İshak Paşa bu muhteşem yapıda çalışan taş ustalarını yonttukları taşlara imza attıracak kadar önemsemiş ama onarımı üstlenen şirket, hepsi bir sanat eseri niteliğindeki o taşları 'yıkılabilir' gerekçesiyle söküp yerine sıradan duvarlar örmeyi tercih etmişti.

'Fiyatı Kırar, Ucuza Onarırız Abi'
İshak Paşa Sarayı'nın başına bundan sonra ne gelecek henüz belli değil. Valilik yeni bir onarım için Kültür Bakanlığı'na başvurdu ama yeni ihalenin de ehil bir ele verilip verilmeyeceği bilinmiyor. Zaten sarayın asıl problemi de bu. Çünkü Türkiye'de ihaleleri genellikle teknik donanıma sahip şirketler değil, ihale fiyatını kırıp 'Ucuza yaparız abi' diyenler kazanırken, gelişmiş ülkelerde bu zihniyet tersine işliyor. Mesela İsveç'te bir ihalenin alınabilmesi için yüzde 75 teknik kapasite, yüzde 25 fiyat ucuzluğu kriter olarak alınırken, Kanada'da da bu oran yüzde 85 teknik kapasite yüzde 15 fiyat ucuzluğuna kadar tırmanıyor. Türkiye'de ise birileri ortaya çıkıp 'Yaparız abi' diyor ve gerçekten de yapıyor. Örneği fotoğrafta... Yeni sarayımız hepimize hayırlı olsun.

Osmanlı'nın son anıt yapılarından
Doğubeyazıt İlçesi'nin 5 km. doğusunda, bir dağ yamacı üzerine kurulan İshak Paşa Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son anıt yapılarından biri. İç ve dış avlular, zindan, fırın, erzak odaları, hamam, aşevi, cephanelik, türbeler gibi birçok birimden oluşan bir yapılar topluluğu olan sarayın ana bölümü, yapıldığı dönemde 366 odadan oluşuyormuş. Harem kitabesindeki 'İshak meram üzere kerem kıldı cihanı / Bin yüz doksan dokuz buna oldu tarih' beytinden miladi 1784 yılında tamamlandığı anlaşılan sarayın Selçuklu türbe mimarisi geleneğinin tipik örneği olan türbesinde ise Çolak Abdi Paşa, İshak Paşa ve yakınları gömülü.
Akşam - Mehmet Kenan Kaya

 

Haziran 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Aydan Balamir, Ziya Tanalı
 ve Abdi Güzer
27 Nisan - 29 Haziran 2004 tarihleri arasında Diyalog bölümümüze konuk oluyor.

Ulusal Mimarlık Ödülleri üzerine gerçekleşen Diyalog buluşmasını  okumak için  buraya tıklayın...

Ulusal Mimarlık Ödülleri hakkında görüşlerinizi bildirmek için buraya tıklayın...

 
Vitra'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz