Harem'i onarırken
yıkmışlar
Bilim adamlarının yanı sıra Ağrı Valisi'nin de 'hatalı yapılmış'
dediği İshak Paşa Sarayı onarımı, çatılarından sonra şimdi de Harem
duvarlarıyla gündemde. Uzun yıllar sarayda incelemelerde bulunan Mimar Cengiz
Kabaoğlu 'Onarımı yapan şirket Harem Dairesi'nin iki duvarını yıktı.
Oysa yıkılan duvarlardaki taşlarda yapıda çalışan ustaların imzası vardı'
diyor
İshak Paşa Sarayı'nı ilk kez ortaokulda, babamın bana hediye ettiği bir
atlasta gördüğümü hatırlıyorum. Geniş, bomboş bir arazi üzerinde akşam
kızıllığında çekilmiş bir saray fotoğrafı. Sararmış taşları, o taşlar
üzerindeki süslemeleri, kubbesi, avlularıyla Doğu gibi yalnız, Doğu gibi
tek başına... Bütün ihtişamına rağmen Doğu kadar unutulmuş bir saray...
Şimdi ansiklopediler, sanat tarihi kitapları onun Ağrı'nın Doğubeyazıt
İlçesi'nde 1784 yılında inşa edilmiş bir saray olduğunu yazacak ama İshak
Paşa Sarayı'nın asıl önemi bence şu: Doğu'nun yağmalanmış, örselenmiş
büyük kültürünün bir simgesi olarak ayakta kalmak... Daha doğrusu ayakta
kalmak için direnmek. Çünkü İshak Paşa, hem iklim koşullarının zorluğu,
hem de zamanın tahribatının yanı sıra yanlış onarım çalışmalarının
yarattığı sorunlarla da uğraşıyor.
Avluya Döşenen Mermer Nem Oranını Artıracak
Geçen hafta medyaya yansıyan ve daha çok çatı örtüsünün bakır değil
de sac malzeme kullanıldığı yönünde yapılan tartışma da aslında sarayın
başına gelen sıradan (!) bir sorun. Çünkü İshak Paşa'nın derdi o kadar
çok ki, onları aşıp çatıya çıkmanın neredeyse imkanı yok.
Şöyle bir kronoloji çıkarırsak: Geçen hafta Ağrı Valisi'nin 'Her an yıkılabilir'
dediği yapı, ilk onarım darbesini '90'lı yıllarda küçük şirketlere
verilen, küçük çaplı onarımlarla almış. Hiçbiri uzman denetiminde gerçekleştirilmeyen
bu onarımlar yapının sorunlarına çözüm olamadığı gibi, orijinalitesine
de ciddi hasarlar vermiş. Ama külliyenin gördüğü asıl hasar Ağrı
Valisi'nin yanı sıra bilim adamlarının da büyük ölçüde 'yanlış'
olarak değerlendirdiği son 'büyük onarım'a ait. Toplu konut çalışmalarıyla
tanınan bir şirket tarafından '90'lı yıllar ortalarında başlayan ve hem
sivil kuruluşların, hem de bilim adamlarının itirazlarına rağmen süren
projenin sonucu da ne yazık ki tam bir skandal...
AKŞAM Gazetesi'ne yaptığı açıklamada restorasyonun amacına ulaşmadığını
söyleyen Atatürk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hamza
Gündoğu 'Son onarımda İshakpaşa Sarayı'nın Harem bölümü, 2. Avlusu'nun
neredeyse tamamı ve 1. Avlusu'nun bir kısmı sac malzeme ile örtüldü. Oysa
yapılması gereken bakır malzeme kullanmaktı. Çünkü sac paslanmaya müsait
dayanıksız bir malzeme olduğu için yapı birkaç yıl sonra yine aynı
sorunları yaşayacak. Ama daha da önemlisi biz restorasyon için uzay çatı
önermiştik. Çünkü bölgenin iklim koşulları da dikkate alındığında bu
örtü sistemi yetersiz kalıyor. Yapılan çatı örtülerinin bir şekilde
duvarları da örtmesi ve yağmur, kar gibi etkenlerden koruması gerekiyordu'
derken, sarayın avlularının da mermer malzeme ile kaplandığını ve
mermerde oluşan su birikintilerinin neme yol açtığını söyledi. Gündoğu
bu arada 'Yapının orijinal avlu zemini arnavutkaldırımıydı' dedi.
Ama Gündoğu'nun sözleri bir yana saraya ilişkin asıl sarsıcı iddialar
AKŞAM'a yaptığı özel açıklamayla Mimar Cengiz Kabaoğlu'ndan geldi. '90'lı
yılların başında ekibiyle birlikte sarayda incelemelerde bulunan Kabaoğlu'na
göre yapılan son onarımda sarayın Harem bölümünün orijinal iki duvarı,
onarımı yürüten şirket tarafından sağlamlaştırma olanağı olmasına rağmen
sökülmüş ve yerine yeni duvarlar örülmüştü. İşin vahim yanı ise yıkılan
bu duvarlardaki taşlar, sarayı inşa eden taş ustalarının imzalarını taşıyordu.
Evet... Sarayı inşa ettiren İshak Paşa bu muhteşem yapıda çalışan taş
ustalarını yonttukları taşlara imza attıracak kadar önemsemiş ama onarımı
üstlenen şirket, hepsi bir sanat eseri niteliğindeki o taşları 'yıkılabilir'
gerekçesiyle söküp yerine sıradan duvarlar örmeyi tercih etmişti.
'Fiyatı Kırar, Ucuza Onarırız Abi'
İshak Paşa Sarayı'nın başına bundan sonra ne gelecek henüz belli değil.
Valilik yeni bir onarım için Kültür Bakanlığı'na başvurdu ama yeni
ihalenin de ehil bir ele verilip verilmeyeceği bilinmiyor. Zaten sarayın asıl
problemi de bu. Çünkü Türkiye'de ihaleleri genellikle teknik donanıma sahip
şirketler değil, ihale fiyatını kırıp 'Ucuza yaparız abi' diyenler kazanırken,
gelişmiş ülkelerde bu zihniyet tersine işliyor. Mesela İsveç'te bir
ihalenin alınabilmesi için yüzde 75 teknik kapasite, yüzde 25 fiyat ucuzluğu
kriter olarak alınırken, Kanada'da da bu oran yüzde 85 teknik kapasite yüzde
15 fiyat ucuzluğuna kadar tırmanıyor. Türkiye'de ise birileri ortaya çıkıp
'Yaparız abi' diyor ve gerçekten de yapıyor. Örneği fotoğrafta... Yeni
sarayımız hepimize hayırlı olsun.
Osmanlı'nın son anıt yapılarından
Doğubeyazıt İlçesi'nin 5 km. doğusunda, bir dağ yamacı üzerine
kurulan İshak Paşa Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son anıt yapılarından
biri. İç ve dış avlular, zindan, fırın, erzak odaları, hamam, aşevi,
cephanelik, türbeler gibi birçok birimden oluşan bir yapılar topluluğu olan
sarayın ana bölümü, yapıldığı dönemde 366 odadan oluşuyormuş. Harem
kitabesindeki 'İshak meram üzere kerem kıldı cihanı / Bin yüz doksan dokuz
buna oldu tarih' beytinden miladi 1784 yılında tamamlandığı anlaşılan
sarayın Selçuklu türbe mimarisi geleneğinin tipik örneği olan türbesinde
ise Çolak Abdi Paşa, İshak Paşa ve yakınları gömülü.
Akşam - Mehmet Kenan Kaya
|