Geyikli park
Geçenlerde tarihi Emirgan Korusu'ndaki tarihi geyik çalındı. 250 kiloluk
tunç heykel nasıl çalınır diye merak ettim. Geyik bu. Düz kontakla çalamazsın.
Meğer ayaklarından testereyle kesmişler. Oradan nasıl çıkardılar, neyle
taşıdılar belli değil.
Gerçi daha sonra ilginç bir haber çıktı. Geyik heykeli polisin deposunda
bulunmuş. Bir baskın sırasında rastlantıyla ele geçmiş. Ne olduğu anlaşılamamış.
Haber çıkınca emniyet yetkilileri, geyiğin bu geyik olduğunu görmüşler.
Bunu da anlayamadım. Kentin heykellerinden birinin çalındığı bütün
emniyete duyurulmaz mı, yoksa habire bir yerden geyik çalınıyor da bizim mi
haberimiz yok?
Geyik heykeli 143 yıl önce Mısır Hidivi tarafından hediye edilmiş. İlk
geldiğinde geyiğin yanında bir de yavrusu vardı. O da bundan üç yıl önce
çalınmıştı. Herhalde yavrucak yalnız kalmasın diye sonunda anneyi de götürmüşler.
Koskoca geyiği kim satın alır o da ayrı hikaye. Acaba zengin hanımlarımızdan
biri kocasına imalı bir hediye olsun diye alır mı?
Belediyenin elindeki korudan 250 kiloluk tunç heykeli kesip götürenler yarın
Taksim Anıtı'nı da çalarlarsa şaşırmam.
Bu arada Emirgan muhtarı, korunun iyi korunmadığından, tinerci, ayyaş,
serseri yatağı olduğundan yakınıp, aylardır bunları dile getirdiğini ama
kimsenin umursamadığını söylemiş.
Bizim belediyelerin en büyük merakı park açmaktır. Bunların açılış
törenleri pek havalı olur. Bu parklara önce banklar konur, salıncak, kaydırak
filan yapılır. Çimenler ekilir, çiçekler dikilir. Pırıl pırıl çöp
kovaları konulur. Hele yeni yapılan parkların tasarımı da birer dünya
harikası. İçinde şelaleler, yapma kayalar, rengarenk plastik kaydıraklar,
ne buldularsa koyuyorlar. Parka dinlenmeye gidilir ama daha girmeden gözünüz
yoruluyor.
Parkların bu açılıştaki şaşaası tabii fazla sürmez. Aynı park bir süre
sonra perişan bir hale gelir. Hele park büyükse durum iyice vahim bir hal alır.
Ortalık pislikten geçilmez. Çimenler yolunur. Çiçekler solar. Bankların
tahtaları sökülür. Salıncaklar, kaydıraklar kullanılmaz hale gelir.
Serserisi, tinercisi, dilencisi, ayyaşı, sarhoşu buraları mesken tutar.
Millet bir zaman sonra parktan geçmeye bile korkar.
Bu arada özellikle güzel havalarda hafta sonları parklara sofra kurup, tüp
getirip piknik yapan aileler de görülüyor.
Bu parkların bir başka özelliği de, buralarda bir çalılık arkasında iş
pişirmektir ki bu nedenle parklarda röntgenci de çok olur. Park sapıkları
da ayrı...
Doğrusunu isterseniz bugüne kadar bir parkta, deniz kenarındaki bir bankta
huzur içinde beş dakika oturabildiğimi hatırlamıyorum. Ya dilenci gelir, ya
falcı dadanır, ya çocuklar üşüşür. Çok ödüllü 'Uzak' filmini
izlediniz mi? Filmin sonunda adam gidip bir banka oturuyor, uzaklara bakıyor,
bir sigara içip hayatını düşünüyor. Oldukça uzun bir sahne. Herhalde bu
sahneyi sabahın beşinde filan çektiler. Yoksa mümkün değil orada bu kadar
uzun tek başına kalabilmesi.
Bizim parklar pek öyle uçsuz bucaksız yerler de değil. New York'un ünlü
Central Park'ı ya da Londra'nın Hyde Park'ı gibi küçük birer kasaba kadar
parklarımız yok. Bizimkiler daha çok mini park.
Madem bakamayacaksınız ne diye park açıyorsunuz ben de bunu anlamıyorum.
Anlamadığım ikinci şey de, küçücük parklara bakmanın niye bu kadar
zor olduğu...
Akşam - Kürşat Başar
|