reklam

02 Haziran 2004 Çarşamba
Ana Sayfa > Haberler

Geyikli park

Geçenlerde tarihi Emirgan Korusu'ndaki tarihi geyik çalındı. 250 kiloluk tunç heykel nasıl çalınır diye merak ettim. Geyik bu. Düz kontakla çalamazsın. Meğer ayaklarından testereyle kesmişler. Oradan nasıl çıkardılar, neyle taşıdılar belli değil.

Gerçi daha sonra ilginç bir haber çıktı. Geyik heykeli polisin deposunda bulunmuş. Bir baskın sırasında rastlantıyla ele geçmiş. Ne olduğu anlaşılamamış. Haber çıkınca emniyet yetkilileri, geyiğin bu geyik olduğunu görmüşler.

Bunu da anlayamadım. Kentin heykellerinden birinin çalındığı bütün emniyete duyurulmaz mı, yoksa habire bir yerden geyik çalınıyor da bizim mi haberimiz yok?

Geyik heykeli 143 yıl önce Mısır Hidivi tarafından hediye edilmiş. İlk geldiğinde geyiğin yanında bir de yavrusu vardı. O da bundan üç yıl önce çalınmıştı. Herhalde yavrucak yalnız kalmasın diye sonunda anneyi de götürmüşler.

Koskoca geyiği kim satın alır o da ayrı hikaye. Acaba zengin hanımlarımızdan biri kocasına imalı bir hediye olsun diye alır mı?

Belediyenin elindeki korudan 250 kiloluk tunç heykeli kesip götürenler yarın Taksim Anıtı'nı da çalarlarsa şaşırmam.

Bu arada Emirgan muhtarı, korunun iyi korunmadığından, tinerci, ayyaş, serseri yatağı olduğundan yakınıp, aylardır bunları dile getirdiğini ama kimsenin umursamadığını söylemiş.

Bizim belediyelerin en büyük merakı park açmaktır. Bunların açılış törenleri pek havalı olur. Bu parklara önce banklar konur, salıncak, kaydırak filan yapılır. Çimenler ekilir, çiçekler dikilir. Pırıl pırıl çöp kovaları konulur. Hele yeni yapılan parkların tasarımı da birer dünya harikası. İçinde şelaleler, yapma kayalar, rengarenk plastik kaydıraklar, ne buldularsa koyuyorlar. Parka dinlenmeye gidilir ama daha girmeden gözünüz yoruluyor.

Parkların bu açılıştaki şaşaası tabii fazla sürmez. Aynı park bir süre sonra perişan bir hale gelir. Hele park büyükse durum iyice vahim bir hal alır. Ortalık pislikten geçilmez. Çimenler yolunur. Çiçekler solar. Bankların tahtaları sökülür. Salıncaklar, kaydıraklar kullanılmaz hale gelir. Serserisi, tinercisi, dilencisi, ayyaşı, sarhoşu buraları mesken tutar. Millet bir zaman sonra parktan geçmeye bile korkar.

Bu arada özellikle güzel havalarda hafta sonları parklara sofra kurup, tüp getirip piknik yapan aileler de görülüyor.

Bu parkların bir başka özelliği de, buralarda bir çalılık arkasında iş pişirmektir ki bu nedenle parklarda röntgenci de çok olur. Park sapıkları da ayrı...

Doğrusunu isterseniz bugüne kadar bir parkta, deniz kenarındaki bir bankta huzur içinde beş dakika oturabildiğimi hatırlamıyorum. Ya dilenci gelir, ya falcı dadanır, ya çocuklar üşüşür. Çok ödüllü 'Uzak' filmini izlediniz mi? Filmin sonunda adam gidip bir banka oturuyor, uzaklara bakıyor, bir sigara içip hayatını düşünüyor. Oldukça uzun bir sahne. Herhalde bu sahneyi sabahın beşinde filan çektiler. Yoksa mümkün değil orada bu kadar uzun tek başına kalabilmesi.

Bizim parklar pek öyle uçsuz bucaksız yerler de değil. New York'un ünlü Central Park'ı ya da Londra'nın Hyde Park'ı gibi küçük birer kasaba kadar parklarımız yok. Bizimkiler daha çok mini park.

Madem bakamayacaksınız ne diye park açıyorsunuz ben de bunu anlamıyorum.

Anlamadığım ikinci şey de, küçücük parklara bakmanın niye bu kadar zor olduğu...
Akşam - Kürşat Başar

 

Haziran 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Aydan Balamir, Ziya Tanalı
 ve Abdi Güzer
27 Nisan - 29 Haziran 2004 tarihleri arasında Diyalog bölümümüze konuk oluyor.

Ulusal Mimarlık Ödülleri üzerine gerçekleşen Diyalog buluşmasını  okumak için  buraya tıklayın...

Ulusal Mimarlık Ödülleri hakkında görüşlerinizi bildirmek için buraya tıklayın...

 
Vitra'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz