reklam

03 Haziran 2004 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

Tarihi tuvaletlerimiz

İstanbul'da, çok önemli Bizans kilise ve manastır kalıntıları, açıkhava tuvaleti muamelesi görüyor. Tek suçları vaktinde camiye çevrilmemiş olmaları...

Tarihi miras açısından oldukça şanslı fakat tarihi miraslarımızın, sahipleri açısından bir o kadar şanssız olduğu bir çevrede yaşıyoruz. Daha doğrusu bildiğimiz ve bizim için kutsiyet taşıyan eserlere karşı nispeten ilgiliyiz de "öteki"ne ait değerler karşısında gayet biganeyiz. Hoş, gerçi bize ait değerlere gösterdiğimiz ilgi de, bir eserimizin UNESCO'nun dünya miras listesine kabul edilip edilmemesi amacıyla yapılan ankete, internet siteleri üzerinden milliyetçi duygularla verdiğimiz oylardan ibaret kalıyor ya, o da ayrı bir mesele. Hele bir de söz konusu edilen eser "biz"e ait değilse, Bizans döneminden kalan bir kilise, bir sarnıç, manastır ya da Cenevizlilerden kalan bir sur kalıntısı ise vay geldi ki başlarına sormayın. 

Vakti zamanında Ortodoks cemaati açısından bir felaket sayılan büyük kiliselerin camiye çevrilme geleneği, bugün söz konusu eserler açısından büyük bir şans. Zira insan; Ayasofya, Pammakaristos (Fethiye Camii), Aya Lips Manastırı (Molla Fenari İsa Camii), Pantakrator Kilisesi (Zeyrek Camii), Gastria Manastırı (Sancaktar Hayrettin Camii), Aya Teodosa Kilisesi (Gül Camii) "bizleştirilmemiş" olsalardı günümüze bu halleriyle ulaşabilirler miydi sorusunu sormadan edemiyor. Bu eserlerin tarihte oynamış oldukları roller, mesela 11. yüzyılda Aya Teodosa Kilisesi'ne (Gül Camii) ablası İmparotoriçe Zoe'nin zoruyla kapatılan Bizanslı prenses Teodora'nın daha sonra Bizans İmparotoriçeliğine yükselmesinin ilginç hikayesi, ya da Çarşamba yakınlarındaki Pammakaristos Kilisesi'nin (Fethiye Camii) Ortodoks dünyasının bir buçuk asra yakın patrikhanesi olması bizler için önemli değil. Asıl önemli olan bu yapıların "imana gelmesi" ve "sırat-ı müstakim dairesine girmeleri" suretiyle kutsanması. Bu nedenle Gül Camii'nin duvarında yazan "ecdad yadigarı caminin önünde top oynamayınız ve gürültü yapmayınız" yazısı hayli ilginç. Hak daire içine giren yapı bizselleştirilerek "ecdad yadigarı" oldu.

Bu yapılar kadar şanslı olmayan Studios Manastırı, Tekfur Sarayı ve yazımıza konu teşkil edecek olan Aya Poliektos Kilisesi ise sırat-ı müstakim dairesi dışında kalan uhreviyetten uzak yapılar. Bu nedenle tuvalet olarak kullanılmak suretiyle işlevsel hale getirilmelerinde hiçbir mahsur yok.

Tarih dersine ortaokul I. sınıftan itibaren aşırı bir düşkünlüğüm oldu ama eğitim gördüğüm Saraçhanebaşındaki Oruçgazi İlköğretim Okulu'nun 100 metre gerisindeki Aya Poliektos harabelerini geçen yıla kadar merak edip de araştırmak aklıma gelmemişti. Herhalde bunda, okulda verilen hamasi tarihin kanımızı kaynatmasına karşın, yaşadığımız çevreye duyarlı olma noktasında hemen hiçbirşey vermemesinin rolü de oldukça büyük olsa gerek. Bir diğer neden de benim tarihi tuvalet itibariyle epey zengin bir muhitte yetişmiş olmam. Harabesinden geçerken burnumu kapatmak zorunda kaldığım Aya Poliektos kalıntısının 150 metre kadar uzağında, tarihi tuvaletlerden bir diğeri olan Valens su kemerleri, bir o kadar daha yürüyüp de Zeyrek'e ulaştığımda da tarihi Zeyrek sarnıçlarının "Zeyrek açık hava tuvaleti" ile karşılaştığım için durumu kanıksamış olmam son derece doğal.

Fener Patrikhanesi bizim de..
Bugün ben de Türkiye'nin saygın ve köklü özel okullarından birinde pek çok görsel materyale ve imkana sahip bir ortamda öğretmenlik yapıyorum. Ama şehir kültürü ve İstanbulluluk bilinci denilen şeyin bilboardlara türkücü, şarkıcı resmi yapıştırıp altına "Ben İstanbulluyum" demekle kazanılamayacağını anlamama vesile olan bir olayı daha geçen gün yaşadım. Malumdur ki insanlar tanıdıkları, bildikleri şeylere sahip çıkar ve korurlar. Bu anlamda okulumuzun 13 kişilik tarih topluluğu ile, 7 Mayıs Cuma günü Fatih-Fener-Balat semtlerini içine alan gezi ve 21 Mayıs'ta üç sınıfla Topkapı Sarayı'na düzenlediğimiz gezi, eksik kalan bu noktayı tekrar hatırlattı. Öğrenci, ortamı görüp soluklamadan yaşayarak öğrenemez ve yaşayarak öğrenmediği için neye niçin sahip çıkması gerektiği konusunda bir fikir sahibi olamaz. Özellikle Fener-Ayvansaray güzergahı arasında yer alan pek çok kilise ve havra derslerde sıklıkla üzerinde durduğum

İstanbul'un farklı etnik kimliği ile ilgili söylediğim ve öğrencilerim tarafından, hayal dünyamdan birkaç kırıntı imişçesine yarı şaşkınlık, yarı hayranlık ile dinlenen bilgileri, ete kemiğe büründürdü. Bu çocuklar patrikhanenin sadece Rum Ortodoks dünyasının, Yanbol ya da Ahrida Sinagoglarının yalnız Musevi cemaatinin olmadığını bilme yönünde yaşıtlarından birkaç adım daha öndeler. Bu tür geziler belki de can çekişen Cankurtaran'a, yıkılmaya yüz tutmuş Akbıyık'a, unutulan Ayvansaray'a hayat öpücüğü verecek bir neslin yetişmesine katkıda bulunabilir. Belki bu sayede Türk-Osmanlı mührü taşıyan eserlerin yanısıra İstanbul damgası taşıyan diğer kültürlere ait eserlere de sahip çıkmayı becerebiliriz.

Aya Poliektos'un kaderi
Fatih Belediyesi'nin tam karşısına, Büyükşehir Belediyesi'nin ise hemen yanıbaşına düşen bazı gözlerden uzak (!) naçizane bir harabe kalıntısı görürsünüz. Bu kalıntı Bizans'ın en hayırsever kadınlarından biri olarak tarihe geçen ve 472'de son Batı Roma imparatoru Ainikus Olybrius'un kızı Anikia Julyana tarafından yaptırılan Aya Poliektos Kilisesi'dir. Bu kilise 6. yüzyılda Ayasofya inşa edilmeden önce kentin en görkemli dini yapılarından biriydi. Kilise adını, pagan dönemde Hıristiyan olduğu için Malatya'da öldürülen ve bu nedenle de Hıristiyanlığın şehitlerinden sayılan Romalı asker Poliektos'tan alıyordu. İşin tuhaf tarafı sanat tarihçilerinin ifadesine göre paganizmi reddeden bu Romalı asker adına yaptırılan kilise, pagan unsurları da içinde barındırıyordu. Mesela yapının kemerlerinde üç boyutlu tavus kuşları yer alıyordu ki tavus kuşları Roma mitolojisinde Jüpiter'in (Yunanlıların Zeus'u) ve ölümsüzlüğün simgesiydi.

Bu açıkhava tuvaleti (!) 12. yüzyılda yavaş yavaş sönükleşmeye başladı. IV. Haçlı Seferi sonrasında kente hakim olan Latinlerin istilası sonrasında ise tam bir harabe haline geldi. İşgal sonrasında Konstantinopolis'in sanat eserlerinin bir kısmını zafer nişanesi ve ganimet olarak götüren ve San Marco meydanında sergileyen Venedikliler, bu kiliseden de bugün San Marco kilisesinde sergilenen bazı fragmanları sökerek beraberlerinde götürdüler. Kiliseye ait bir sütun başlığı da bugün Barselona Arkeoloji Müzesi'nde bulunuyor. Aslında kiliseden götürülen parçaların Avrupa'nın muteber mekanlarında sergilenmesine de şaşmamak gerekir. Zira yapının inşasında kullanılan malzeme alelade olmayıp Anadolu'nun değişik yerlerinin yanısıra Tunus'tan İspanya'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyadan devşirilmişti. Belki de bundan dolayı bu muhteşem yapının banisi Anikia Julyana'ya, kilisenin yapımı nedeniyle atfedilen "Ey Süleyman! seni geçtim" sözü aynı zamanda Ayasofya'yı inşa eden İmparator Justianus'a da atfedildi.

Her neyse ey vatandaş! Tüm bunlardan sana ne? Bizans eserleri söz konusu olunca devletin tavrı belli nasıl olsa. Devletimiz sayısız lüzumsuz memuriyet kadrosu ihdas edip bir o kadar lüzumsuz memuru istihdam ederken; gavur ellerinde olsa bir açık hava müzesi muamelesi görecek bu yapı için kılını kıpırdatmıyorsa sen de o yapının içine ediver. Ders kitaplarında Bizans'a 1100 yıl başkentlik yapmış olmasıyla övülen bir şehrin üniversitelerinde Bizans kürsüsü yoksa, Bizantinist denilince koca şehirde Semavi Eyice ve Nevra Necipoğlu dışında akla akademisyen ismi gelmiyorsa...neyse vatandaş, aslında tuvalet muamelesi yaptığın Aya Poliektos kilisesi değil, böyle bir tutuma çanak tutan zihniyet. Kal sağlıcakla.
Radikal - Önder Kaya

 

Haziran 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Aydan Balamir, Ziya Tanalı
 ve Abdi Güzer
27 Nisan - 29 Haziran 2004 tarihleri arasında Diyalog bölümümüze konuk oluyor.

Ulusal Mimarlık Ödülleri üzerine gerçekleşen Diyalog buluşmasını  okumak için  buraya tıklayın...

Ulusal Mimarlık Ödülleri hakkında görüşlerinizi bildirmek için buraya tıklayın...

 
Vitra'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz