Arkeolojinin 75
yıllık elçileri
Troya, Bergama, Hattuşa gibi büyük kazıların yapılmasında önemli katkıları
bulunan Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün İstanbul şubesi 75 yaşında.
Almanların, kökenlerini merak etmesiyle başlıyor Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün
serüveni. 1829'da Roma'da bir grup bilim adamının bir araya gelmesiyle
kuruluyor. Zaman içerisinde şubeler açılıyor dünyanın dört bir yanında.
Bu yıl 75. yaşını kutlayan İstanbul Şubesi de bu açılımın bir sonucu.
Alman hükümetinin başvurusu üzerine 1929 yılında kurulan enstitü
Troya, Bergama, Hattuşa gibi büyük kazıların yapılmasında önemli görevler
üstleniyor. Prof. Manfred Osman Korfmann, şimdilerde Tübingen Üniversitesi
adına kazıları yürütse de çalışmalarına ilk olarak Alman Arkeoloji
Enstitüsü'nün bünyesinde başlıyor. Keza enstitünün ikinci başkanlığını
yapan Prof. Wolfgang Radt da, Bergama kazılarını yine enstitü bünyesinde
gerçekleştiriyor. Hititlerin başkenti Hattuşa/Boğazköy, Milet, Didim gibi
büyük kazılarda da Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün yadsınamaz katkısı
olduğu bilinen bir gerçek. Sadece kazılar değil, yüzey araştırması
konusunda birçok çalışmaya imza atıyor enstitü. Kurum bu çalışmaları
gerek kendi bünyesinde, gerekse çeşitli kurumlarla işbirliğine giderek yapıyor.
İzmit, Phaselis, İsçehisar, Can, Gergakome, Milas gibi birçok yerde yüzey
araştırması tamamlanan çalışmalar. Herakleia, Hasankeyf, Vize, Karasis'te
ise çalışmalar devam ediyor.
Türkiye'de arkeolojinin gelişmesinde önemli katkıları olan enstitünün
bir başka özelliği ise kütüphanesi ve fotoğraf arşivi. Enstitü bünyesinde,
herkesin yararlanabileceği yaklaşık 60 bin kitaplık arkeoloji kütüphanesi
ve 100 bini aşkın fotoğrafın yer aldığı bir arşiv mevcut. Alman
Arkeoloji Enstitüsü'nün İstabul Şubesi Müdürü Prof. Adolf Hoffmann, Türkiye'de
arkeoloji biliminin çok geliştiğini söylüyor. Bilim adına Türkiye
bulunduklarını belirten Prof. Adolf Hoffmann, görevlerinin araştırma ve kazı
yapmak olduğunu ifade ediyor.
Irak savaşı nedeniyle Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün Bağdat şubesi
kapatıldı. Bu Türkiye'deki çalışmaları etkileyecek mi?
Bağdat şubesinin kapatılmasının İstanbul şubesine, dolayısıyla Türkiye'deki
çalışmalara bir etkisi olmaz. Çünkü Bağdat şubesi, kurumumuzun
Berlin'deki merkezinden yönetiliyor.
Zaman zaman eleştirilere hedef oluyorsunuz. Burada çıkar için çalışmalarda
bulunduğuz iddia ediliyor. Neler söylersiniz?
Bizim buradaki görevimiz araştırma ve kazı yapmak. Ne olursa olsun, elimize
ne geçerse geçsin bunların Türkiye'de kalması gerekiyor. Bu bir ilke. Eski
zamanlarda bu ilkeye bilinçsizlikten uyulmamış olabilir. Ama bu bizim
sorumluluk alanımız dışında.
Kazılarda birçok eser çıkarıyorsunuz. Ama bu eserler Türkiye'de pek
sergilenemiyor. Depolarda bulunan eserler sergilenenlerden daha fazla. Neden?
Tabii gönül hepsinin sergilenmesini istiyor. Hem personel hem de mekân
yetersizliği var. Sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok yerindeki müzelerde
bu sorunla karşılaşıyoruz. Bunların hepsi bir finansman sorunu.
Türkiye'de arkeolojinin gelişimini nasıl buluyorsunuz?
20 yıl önce Türkiye'de bulunmuştum. Bunca zaman sonra tekrar Türkiye'ye
geldim. Bu yıllar boyunca Türkiye'de büyük bir gelişme olduğunu fark
ettim. Artık araştırmalar olsun, kazılar olsun yabancı veya Türk ayrımı
kalmadı. Türkler de uluslararası standartlara uygun kazılar yapıyor. Üstelik
genç ve yetenekli arkeologlar ve bilim adamları sayesinde Türk arkeolojinin
geleceğini çok parlak görüyorum.
Sponsorluk ve arkeoloji arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Büyük kazılar için mutlaka sponsor gerekiyor. Ancak sponsorluk yapan şirketlerin
bilimsel çalışmaların içeriğine karışmaması gerekiyor. Böyle bir
zeminde ilişki sağlanması durumunda bu şirketlerin bilime çok büyük bir
hizmet sunduğunu söylebilirim. Bir de, devletlerin de bu tür sponsorlukları
desteklenmesi gerekiyor. Mesela sponsorluk harcamaları vergiden düşürülebilinir.
Sanırım o zaman işler daha da kolaylayacak.
Enstitünüzün 75 yıllık serüveninizde Türk hükümetleriyle bir sorun
yaşadınız mı?
Yapılan anlaşmada göre iki tarafın da ne yapması açık açık yazılmış
durumda. Biz burada hem ülke yararına hem de arkeoloji yararına kazılar yapıyoruz.
Türk hükümetleriyle şimdiye kadar öyle büyük problemler yaşamadık. Çalışmalarımızın
izni konusunda Türk hükümetleri olağanüstü cömert davranıyor. Ama ara sıra
ufak tefek bürokratik anlaşmazlıklar oluyor. Ama o nerede olmuyor ki.
Enstitünün Çalışma Dökümü
Sürdürülen Kazı Çalışmaları
Hattuşa/Boğazköy 1931
Milet 1929
Didim 1929
Priene:Genç Klasik
Hellenistik Şehir 1933
Bergama 1927
Aizanoi 1967
Göbekli Tepe 1995
Bitirilmiş Kazılar
İznik/Nikaia 1930-1936
Babaköy 1936
Demircihüyük 1937-1960
Panionion/Melie 1957-1960
Ilıca 1963-1965
Arsameia 1963-1969
Myus 1964-1966
Limyra 1967-1975
Norşuntepe/Körtepe 1968-1974
Hasset Höyük 1978-1986
Beşik-Yassıtepe 1982-1983
Lalapaşa 1994 1995
Triopion 1999-2001
Oylum Höyük 1995-2002
Radikal - Olkan Özyurt
|