Uluabat hayata
dönüyor
Fotoğraf: Ulaş Yıldız
|
Uluabat Gölü, çevresindeki 17 köye hayat
veriyor. 5 bin nüfuslu Gölyazı Köyü de bunlardan biri. Köydeki nüfusun
yüzde 85'inin ana geçim kaynağı balıkçılık. Ancak, gölün yavaş
yavaş bataklığa dönüşmesi, genç nüfusun kente göçünü hızlandırmış. |
Sanayi ve evsel atıklar nedeniyle canlıların yok olmaya başladığı ve
60 yıl içinde bataklığa dönüşme tehlikesi olan Uluabat Gölü, çevreciler
ve köylülerin elbirliğiyle yeniden canlandı.
Bir zamanlar bereket kaynağı olan, ancak sanayileşme ve nüfus yoğunluğunun
yol açtığı kirlilik nedeniyle 60 yıl içinde bataklığa dönüşme
tehlikesi bulunan Uluabat Gölü, Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın yöre halkıyla
birlikte yürüttüğü 'Uluabat Gölü Entegre Yönetim Projesi'yle tekrar
canlanıyor. Gölde yok olmaya yüz tutan kerevit çoğalmaya başladı, yayın,
turna ve sazan balıklarının sayıları arttı. Projeye sahip çıkan köylüler,
eski günlere dönmenin keyfini yaşıyor.
Göl, 1998'de Çevre Bakanlığı tarafından 'sukuşları yaşam ortamı
olacak uluslararası öneme sahip sulak alanlar' kapsamına alındı. Aynı yıl
Doğal Hayatı Koruma Derneği ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 'Uluabat Gölü
Entegre Yönetimi Projesi'yle gölü kurtarmaya yönelik çalışma başlattı.
2000'de göl, uluslararası 'yaşayan göller' kapsamına alındı.
Tam bir kuş cenneti
Kuş varlığı yönünden Avrupa ve Ortadoğu'nun en önemli sulak alanlarından
biri de olan ve yerleşimi antik çağlara dayanan Uluabat Gölü'nün çevresinde
17 köy var. Köylülerin ana geçim kaynağı balıkçılık.
Yayın, turna, sazan balıkları ve kerevitiyle ünlü olan gölde 1996'da
430 bin kuş sayıldı. Yasal olarak koruma altında olan küçük karabatak,
tepeli pelikan ve susamurlarına ev sahipliği yapan gölde 21 çeşit de balık
yaşıyor. Göl, ayrıca birçok kuş türü için de üreme alanı.
Gölün en önemli yerleşim alanlarından biri Gölyazı Köyü. Balıkçılığın
yüzde 85'i burada.
Uluabat Gölü, Gölyazılılar için hayat demek.
Köy sakinlerinden Zeynur Koç, gölün, fabrikaların artmasıyla günden güne
kirlendiğini söylüyor. Eskiden 300 kilogram ağırlığında yayın balıkları
tuttuklarını belirten Koç, artık o günlerin çok geride kaldığını ifade
ediyor.
Köyün kadın balıkçılarından 62 yaşındaki Neval Koç ise kalp rahatsızlığı
nedeniyle artık balığa çıkamıyor. Kerevit ağı ören Koç, "Eskiden
günde 30-35 ton kerevit çıkardı. Şimdi 10-15 kilogram anca çıkıyor"
diyor.
Bir zamanlar ihracat yapılırdı
Köyün 'ayaklı kütüphanesi' 72 yaşındaki Mehmet Küçükada, geçmişi özlemle
anlatıyor: "Mübadeleden önce köyümüzde binlerce Rum yaşardı. İpekböceği
bitince balıkçılığa yöneldik. Her gün tonlarca kerevit çıkarırdık.
Kerevitler İtalya, Fransa ve Almanya'ya, balıkları da tuzlayıp Yunanistan ve
japonya' ya satardık. Çernobil'den sonra göl öldü. Çevredeki sanayiler gölü
öldürüyor, tutulan raporlarda başka nedenler ileri sürülüyor. Şimdi gölümüzü
tekrar kurtarmaya çalışıyoruz. Dışarıdan balık getirip göle salıyoruz.
Biz avlanma yasaklarını bile kendimiz koyarız."
Projenin mimarları
Murat Çevik (Proje koordinatörü): Projeye çevre halkın katılımını sağlamak
üzere 27 etkinlik düzenledik. Göldeki kuşlarla, balıklarla ilgili raporlar
hazırlayarak gölün önemini ortaya koyduk. Sivil örgütlerle kamuoyu oluşturduk,
Gölyazı Şenliği'ni geleneksel hale getirdik. Halka alternatif iş olanakları
yarattık, turizmin gelişmesi için adımlar attık.
Hatice Dinç (Sulak alanlar Proje Müdürü): Göl, 1960'lı yıllarda çok
berraktı. Ancak sanayileşme ve nüfus yoğunluğunun getirdiği kirlenmeyle bu
özelliğini kaybetti. Yapılan çalışmalarla göl sağlığına kavuşmaya başladı.
Yöre halkını çalışmalara aktif olarak katmayı başardık. Bir de arıtma
tesisi yapacağız. Burası kuş ve su ürünleri açısından çok zengin bir
alan.
Alternatif geçim kaynakları yarattık. Bazı köylerde arıcılık başladı.
Köylüler, gölü korumak için kendi aralarında birimler kurdu. Proje artık
bizsiz de yürüyebilir. Gölde hem balık çeşidi, hem de kerevit sayısı
arttı.
Radikal - Ulaş Yıldız
|