İstanbul,
tarihi mirası yıpranmadan nasıl değişir?
Ersen Gürsel (65) Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitim gördü, aynı üniversitede
Şehircilik Kürsüsü’nde asistanlık yaptı. Plancı olarak Side ve çevresi
turistik düzenleme projesi, İstanbul Yeşilyurt Yeşilköy kıyı düzeni planı,
Bodrum Bitez Ortakent yalıları imar planı, Sultanahmet ve çevresi düzenleme
projesi, Bursa Yeşil Türbe ve çevresi düzenleme projesi, Kariye ve çevresi
projesi, İzmir Konak projesi gibi çalışmaları oldu. Mimar olarak da Maslak
Darüşşafaka Spor Kompleksi, Şişli Site sinemalarının bulunduğu yeni
bina, Bodrum Aktur Sitesi, Manastır Otel, Datça Aktur Sitesi gibi birçok
projede imzası var.
Moda tramvayının Moda-Bahariye hattını altüst ettiği bir akşamüstü Yüksek
Mimar ve Şehir Plancısı Ersen Gürsel ile kalabalık, oldukça düzensiz ve
en önemlisi nazım planı olmayan bir şehrin yeniden planlaması üzerine konuştuk.
Galata rıhtımına, Kadıköy’e, hızla artan nüfusa ve yeni mimarların eğitilmesine
basit, fakat kalıcı çözümler önerdi. İstanbul’un tarihi mirasının
modern yapılarla birleşebileceğine, tarihsel dokusunu yıpratmadan değiştirilebileceğine
olan inancımız arttı.
Bir şehir plancısı olarak İstanbul’un planı hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Maalesef İstanbul’un onaylanmış, yürürlükte olan bir nazım planı
yok. Sanıyorum imar uygulaması 1980 tarihli eski planlar üzerinden yapılıyor.
Genel planlama kavramları üzerinde anlaşılamadığında, çözüm olarak
sektörel bazda planlama çalışmalarına geçiliyor. Örneğin, Koruma Amaçlı
İmar Planı, Turizm Amaçlı İmar Planı gibi. Planlama temel ilkelerine aykırı,
bütünsellikten yoksun bu planlamalar İstanbul’a içinden çıkılmaz
sorunlar yaratacaktır. Bizlere emanet edilen bu kenti kaybetmek istemiyorsak,
çözüm diye önerilen bu noktasal planlara karşı durmak gerekir. Bu kentin
meclisi ve yönetimi, merkezden yapılan müdahalelere karşı koyacak
demokratik bir yapıya sahip olmalı, seçmenlerine olan sorumluluklarını
unutmamalı..
Kent planlaması ile noktasal planlama arasındaki çelişki nedir?
-Kent planlaması, yerleşim yerleri, korunması gereken doğal hayat,
tarihi ve kültürel varlıkları, ticari hizmeti ve her türlü alanı
kapsayan, geleceğe ait öngörüleri barındıran çok boyutlu bir yapıdır.
Oysa bugünkü uygulama, kimliksiz, tekdüze bir planlama anlayışının ürünüdür.
İlginç olanı şu: Bütün bu noktasal planlama önerileri sadece turizm ve
ticaret için geliştiriliyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bir kültür tesisi için ayrıcalıklı
planlama önerisi yaptığını hatırlıyor musunuz?
-Türkiye’de toplumsal kalkınma için öncelik ekonomiye verildiğinden,
kültür, sadece turizmin ve ticaretin bir parçası olarak görülüyor. Kültür
ile turizmi, ticareti, aynı gören bir yönetim anlayışı hakim. Kent yönetiminden
sorumlular, çağdaş bir İstanbul modeli içinde bir takım projelerden söz
eder. Projeden kasıtları da konut, otel, çarşı, çok kuleli iş merkezi
v.s.dir. Fakat hiçbirinin aklına bir kültür merkezi inşa etmek gelmez. 10
milyonluk bu kentte aynı anda iki konser veya uluslararası kongre yapmak mümkün
değildir. İstanbul, bir metropolün sosyal ve kültürel standartlarına sahip
midir? Bunu neden hiç konuşmuyoruz?
Yeni Belediye Başkanı’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Belediye Başkanı Kadir Topbaş mimarlık eğitimi almış. Beyoğlu’nda
başarılı bir yönetim yaptığını da biliyoruz. Seçim öncesi kentin
sorunlarını paylaşmak için mimarlara sözü vardı. Sivil toplum örgütleriyle
iletişim içinde, mimar ve şehircileri bir taraf gibi değil, kentin sorunlarının
çözümünde ortak olarak kabul etmeli. Halkın kenti sahiplenmesi isteniyorsa
kamuoyu bilgilendirilmeli.
17 Ağustos depremi bahsettiğiniz yetersiz, sadece güncel sorunlara çözüm
arayan planlama anlayışının değişmesi için bir vesile olmadı mı?
-Planlama düzeyinde depremin nasıl bir değişime neden olduğunu doğrusu
bilmiyorum. Depremin etkilerini yüzeysel mühendislik çalışmaları ile
gidermek hem çok pahalıdır hem de güven verici değildir. Planlama, proje,
uygulama ve düzenleme hukukunu da içine alan pilot projelerin oluşması için
uygun bir zaman içindeyiz. Diğer yandan, kritik yerleşme ve merkez alanlarına
yoğun talepleri önlemek için jeolojik yapı koşulunu önemli bir etken
olarak görüyorum. Kentin sıhhileştirilmesi için bu fırsatı kaçırmamalıyız.
Günümüzdeki mimarlık eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Mesleği ticari araç olarak kullanmayı yeğleyen mimarların artması,
yatırımcıların mimarları kışkırtmaları sonucunda çevremiz giderek çirkinleşiyor.
Biz mimari, çevre koruma, planlama üzerine tartışmalar yaparken, fiziki çevrede
yoğunlaşan yapılar estetik kalitelerini kaybediyor. Bu kaygıyı taşımazsak
bu yapıların insanlara verebilecekleri hiçbir şey olamaz. Eğitimin daha
kontrollü olması gerekir. Dört yıllık temel eğitimi mimarlık mesleği için
yeterli bulmuyorum.
Harem'deki Kötü Manhattan Projesine Kent Yönetimi Tepki Göstermeli
Geçenlerde basında, Harem Limanı ve Selimiye Kışlası’nı da içine
alan bir projenin yıl sonunda başlayacağına dair haberler çıktı, hatta
temsili bir resim yayımlandı. Marmara Denizi’nden İstanbul’a girerken ilk
peyzaj olarak algılanması istenen kötü bir Manhattan resmi... Bir mimar
olarak değil, fakat doğma büyüme İstanbul’da yaşayan bir kişi olarak
buna tepki göstermemek mümkün değil. Kent yönetimi de bir yatırım
heveslisinin bu çağdışı tasarımına tepki göstermelidir.
Fransız Sokağı, Kentsel Dönüşümün İyi Bir Örneği
Geçtiğimiz dönem Beyoğlu Belediyesi’nin sokaklardaki yüzeysel
yenileme uygulamaları kentimiz için bir başlangıçtır. İşlev alanlarının
çok farklı, mülkiyetlerin çok parçalı olduğu bu eski kent dokularında
halkın katılımıyla çalışmalar gerçekleştirilmesini olumlu bir gelişim
olarak görüyorum. Fransız Sokağı da bu örneklerden biri olsa gerek.
Galata'daki Liman Yanikapı'ya Taşınırsa Halk En Güzel Kıyılarından
Birini Yeniden Kazanır
Devasa bir transatlantiğin kentin ortasında durduğunu hayal edebiliyor
musunuz? Bence naif İstanbul silueti için bu bir vandalizm örneğidir. Kent
merkezinde kıyı kullanımını tamamen kapatacak, trafiğini olumsuz yönde
etkileyecek, İstanbul’da en fazla iki geceleme yapacak bu yolcu gemilerinin
yeri burası değildir. Nazım planlarında öngörüldüğü gibi bu gemi trafiğinin
Marmara kıyılarına, Yenikapı’ya götürülmesi gerekir. Salıpazarı’ndan
Mimar Sinan Üniversitesi’ne kadar devam eden bu kıyı bandını kente
yeniden kazandırmak, Beyoğlu’nu da denize kavuşturmak istiyorsak, bu bölgeyi
nazım plan kararları içine alarak kentsel dönüşüm proje alanı olarak
planlamalıyız. İstanbul Bienali’nde en etkili sergileme alanları depo
alanları. İstanbul halkı bu mekana akın akın geliyor. Hele rıhtıma çıktığımızda
bambaşka bir İstanbul silueti ile karşılaşıyoruz. İstanbul’da yaşayanlar
denize, boğaza, Sarayburnu’na, Topkapı Sarayı’na bu noktadan bakma şansına
Bienal dışında hiç sahip olamadılar. Galataport projesini tartışalım.
Bakalım kent halkı bu projeye nasıl yaklaşıyor? Yük limanını İstanbul dışına
atmak için bu fırsatı kaçırmayalım."
Hürriyet - Deniz Türker
|