Sürdürülebilir Turizm ve Türkiye
Gelecekte, turizm yatırım projelerinin ekonomik ve finansal yapılabilirliğinden
çok ''çevresel etki değerlendirmesinin'' (projenin çevresel değerler üzerinde
yaratacağı olumlu ve olumsuz etkilerin ölçülmesi) sonuçları, yatırım
kararının alınmasında temel ölçütü oluşturacaktır.
Doğal, kültürel ve insan tarafından yaratılan kaynaklar bir ülkenin, doğal,
tarihsel ve kültürel zenginliğinin temel öğesi olduğu kadar; turizm endüstrisi
ve turistler tarafından yoğun biçimde kullanıldığı için turizm kaynakları
olarak da adlandırılmaktadır.
Bu çevresel değerler topluma aittir ve turizm için üstün çekiciliğe
sahiptir.
Turizm, işlediği ve turistik ürün olarak sattığı çevresel değerlerin
varlığına, yaşatılmasına katkıda bulunabileceği gibi, kullandığı
kaynakların zarar görmesine de neden olabilir. Kamu otoriteleri, yerel yönetimler,
sendikalar, sivil toplum örgütleri ve halk, çevresel değerler olmadan turizm
etkinliğinin sürdürülebilir yapıda olamayacağını anladıkları ve bu yönde
eylem planları geliştirdikleri ölçüde çevrenin korunması ve geliştirilmesi
olanaklıdır. Günümüzde, turistlerin beklentisi açısından bakıldığında
da, başarılı bir turizm politikası için, korunmuş ve geliştirilmiş bir
çevre gereklidir. Turizm kaynaklarının yoğun kullanımı, turizm konaklama işletmelerinin
yığılma-yayılma dengesi ölçütlerine özen gösterilmediği, çevre
bilinci, kültürü ve korumacılığının yaygınlaştırılmadığı
durumlarda ise, turizm faaliyeti çevresel değerleri olumsuz etkileyecektir.
Avrupa'da 1960'lı yıllardan itibaren ''deniz, güneş, kum'' olgusuna dayalı
kitle turizminin yaygınlaşması sonucunda kıyıların kirlendiği, çevre değerlerinin
bozulduğu görülmüştür. 1960-1980 dönemi, Avrupa'da turizmin çevresel değerlere
yıkıcı etki yaptığı bir dönem olarak da değerlendirilebilir. Türkiye'nin
turizm politikası da uzun yıllar ''kitle turizmi'' anlayışına dayandırılmıştır.
Bunun sonucunda, 1980'li yıllardan itibaren kapasite üstü kullanımlar,
turizm hareketlerinin belli kıyı ve bölgelerde yoğunlaşması ile çevresel
değerlerin kalitesinde bozulmalar meydana gelmiştir.
1970'li yıllardan itibaren Avrupa'da ''çevre kalitesi'' turizm ürününü
oluşturan öğelerden en önemlisini oluşturmuştur. 1980'li yıllardan
itibaren doğal, kültürel, sosyal kaynakların kalitesinin korunup geliştirilmesine
dayalı turizm ürün ve hizmetleri aranılır hale gelmiştir.
Günümüzde, turizmden kısa sürede yüksek ekonomik kârlılık sağlama düşünceleri,
çevre kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır. Doğal değerlerin ve altyapıların
kapasitelerin üstünde kullanımı fiziksel çevre değerlerine zarar
vermektedir. Bu olgu, gelecek nesillerin bu varlıklardan nitelikli bir biçimde
yararlanamama tehlikesini doğurmuştur. İşte, bu olumsuz gelişmelerin önlenebilmesi,
çevresel değerlerin daha asırlar boyu insanlığın hizmetine sunulabilmesi için
sürdürülebilir turizm politika ve ilkelerinin ulusal ve uluslararası düzeyde
geliştirilip uygulanmasını zorunlu kılmaktadır.
Sürdürülebilir turizm gelişmesi deyince; doğal, kültürel, ekolojik,
biyolojik tüm yenilebilen ve yenilenemeyen kaynaklara süreklilik sağlayarak
turizm etkinliğinin planlanması ve yürütülmesi anlaşılmalıdır.
Başka bir deyişle, sürdürülebilir turizm, turizmin gelişmesini yok
etmeden çevrenin korunması, alanların kullanımının planlanmasıdır.
Teknolojik ve ekonomik gelişmeyle birlikte, ne yazık ki dünyada hava, su,
toprak kirliliği ve gürültü artmış, ağaç sayısı, vahşi doğa canlılarının
tür ve sayısı azalmış; iklim değişiklikleri ve ozon tabakasının
kalitesinde bozukluklar görülmüştür. 1960'lı, 1970'li yıllar boyunca ve
1980'li yılların önemli bir bölümünde, turizm şirketlerinin büyük bir kısmı
işlerini genişletmiş ve çevresel kaynakları genellikle bedava kullanmıştır.
Ekonomik çıkarlar için ulusal ve uluslararası tatil turizminin yaygınlaştığı
birçok ülkede doğal, kültürel ve sosyal çevre kaynakları sömürülmüştür.
Yine de, turizm yatırım ve işletmeciliğinin çevresel değerlere verdiği
zarar, bacalı sanayiler, doğal maddeler işleyen endüstriler, sanayileşmiş
tarım faaliyetlerinin yarattığı olumsuzluklar boyutunda olmamıştır. Çoğu
kez turizm yatırımlarında kapasite kısıtlamasına uyulmamış, inşaat
yasakları, fiziksel planlama koşulları birçok ülkede gereğince uygulanmamıştır.
Zaten, sektörel planlama anlayışından bütüncül (entegre) turizm
patlaması anlayışına 1980'li yıllardan itibaren geçilebilmiştir. Ancak,
turist beklentilerinin kaliteli bir çevreye duyarlı olduğu, 1990'lı yıllarda
anlaşılmıştır. Bu nedenlerle diyebiliriz ki, 21. yüzyılda turizm işletmeleri,
çevre yönetim sistemlerini benimseyen işletmecilik politikalarını
uygulamaya koyacaktır. Çünkü, turizm sektörü, dünyanın en yaygın ve
geniş endüstrilerinin başında yer alacak ve turistler çevreye duyarlı, çevre
dostu turizm ürün ve hizmetlerine yönelecektir. Giderek turizm sadece
ekonomik getirisi ile güçlü bir sektör olmakla kalmayacak, çevresel değerlerin
korunmasına ve geliştirilmesine öncülük ve hizmet eden bir sektör konumuna
bürünecektir. Gelecekte, turizm yatırım projelerinin ekonomik ve finansal
yapılabilirliğinden çok ''çevresel etki değerlendirmesinin'' (projenin çevresel
değerler üzerinde yaratacağı olumlu ve olumsuz etkilerin ölçülmesi) sonuçları,
yatırım kararının alınmasında temel ölçütü oluşturacaktır.
Turizm endüstrisinin uzun dönemli sürdürülebilir ve güvenli olabilmesi,
çevresel değerlerin gelecek kuşaklara da hizmet edebilmesi için çevrenin
korunmasına ve geliştirilmesine katkı sağlamak, turizm yatırımcılarının
ve işletmecilerinin benimsemesi gereken başlıca görevi olmalıdır. Bu anlayışa
erişildikten sonra, kullanılan enerji ve sudan tasarruf sağlanması, atık
miktarının azaltılması, katık atıkların geri dönüşümü, sıvı atıkların
mekanik yöntemlerle uzaklaştırılması olanaklı olabilecektir.
Türk turizminin sürdürülebilir bir yapıda geliştirilmesi yönünden
izlenmesi ve uygulanması gerekli öğeler şu şekilde açıklanabilir:
* Turizmin ekonomik yönden sürdürülebilir nitelik taşıyabilmesi için
çevresel yönden sürdürülebilir yapıda olması gereklidir. Sürdürülebilir
turizmin gelişmesinin temelini nitelikli çevre oluşturmaktadır.
* Turizm işletmeleri enerji ve su kullanımında tasarruf sağlayıcı önlemler
alarak, atıkları azaltarak, işletme maliyetlerini düşürebilir ve sürdürülebilir
turizm gelişimine katkı sağlayabilir.
* Çevre bilincinin yaygınlaştırılması ve çevre eğitiminin sağlanması
sürdürülebilir gelişmeleri tıkayan engelleri aşmakta etkili olabilecektir.
* Turizm konaklama işletmeciliğinde çevre yönetimi unsurları da dikkate
alınmalıdır. Çünkü, ISO 9000 Kalite Standardı'nın yanı sıra, ISO 14000
Çevre Yönetim Sistemi Standardı (Environmental Management System Standarts)
geliştirilmiştir. Turizm ürün ve hizmet sunumunda çevre normunu dikkate
almayan işletmelerin turizm pazarında tutunabilmeleri çok güç olacaktır.
Tüm bu gelişmeler iş çevrelerinin özellikle turizm iş dünyasının çevre
ekonomisi felsefesini daha iyi anlaması, daha yakından işbirliği yapma isteğini
göstermesini zorlamaktadır.
Önümüzdeki yıllar, gerek ülkemiz, gerek dünya için, sürdürülebilir
turizm politikalarının, ilkelerinin saptanması ve uygulanması yönünden ve
bu gelişmenin temel unsurunu oluşturan çevre sorunları açısından kritik
bir dönem olacaktır.
Günümüzde ve gelecekte hükümetlere, plancılara, iş dünyasına bu
alanda önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu nedenle, kalkınma çabalarının
yeni bir yasal çerçeve, yeni bir toplum anlayışı ve ahlakı, yeni bir kalkınma
modeli ile ele alınması gerekecektir. Sürdürülebilir turizmin geliştirilmesi
isteniyorsa; niteliksel büyümeye, kaynakların sürekliliğine ve dürüstçe
kullanılmasına, ahlak değerlerinin yüceliğine gereken önem verilmelidir.
Cumhuriyet - Nüzhet Karaman
|