Meriç'in iki yakası
İki otobüs dolusu insan. Atina Pantheion ve İstanbul Bilgi Üniversitesi
öğrenci
ve hocaları. Egnetia Yolu boyunca konup göçüyoruz. Egnetia, Roma'yı
Bizans'a bağlayan tarihi yol. Üzerinde kaleler, köprüler, bazilikalar.
Egnetia yeniden ihya ediliyor. Avrupa Birliği'nin tahsis ettiği milyarlarca
avro ile. Üzerinden daha çok TIR, daha çok turist otobüsü geçsin, daha çok
benzin istasyonu, daha çok yol üstü moteli yapılsın diye. Batı Trakya,
Avrupa'nın geri kalanı ile iyice bütünleşiyor.
Bir otobüsle sınırın berisine geliniyor. Başka birisiyle sınırın ötesine
geçiliyor.
Ortada Meriç Nehri. Statüsü Lozan'da tarif edilmiş. İki tarafında sınır
karakolları. Sınır makamları böylesi bir geçişe hazırlıklı değil.
Ellerinde valizleriyle onlarca yaya insan.Uygulamaya bir türlü karar
veremiyorlar. Geçiş tam üç buçuk saat sürüyor. İki tarafta bekleme süresi
eşit.
Kendileri yabancı, adları bildik kentler geçidi. Dedeağaç, Drama, Gümülcine,
Kavala, İskeçe. Bir tarafta Ege, öte tarafta Rodop Dağları. Kentleri soyadına
almış nice insan (Dramalı, İskeçeli, Rodoplu) sınırın berisinde yaşıyor.
Buralarda ise Türk azınlığa adlı adınca 'Türk' deniyor. Dillerini konuşuyor,
camilerinde Allah'a şükrediyorlar. Türkiye'nin 'en fazla ihmal edilmiş' sınır
ötesi soydaşları.
Başkalarına örnek olmasın diye...
Kavala'da Mehmet Ali Paşa imareti. Akdeniz'e bakan surların hemen
içinde. Rehber hanım restorasyonu anlatıyor. Paşa'nın 'Elen' olduğunu
söylüyor. Milliyeti hâlâ tartışmalı. Arnavut, Elen, Osmanlı, Mısırlı?
Güzelim
imaret pespembe sıvalı. Geçmişini hayal ettirecek az şey var. Mısır hükümetinden
imareti kiralayan aile burayı 'Yunanistan'ın en pahalı oteli' yapmış.
Mimarı yok. Mimarlar birer birer bırakıp kaçmış. Restorasyonu bizzat işletmeci
hanımefendi yapmış. Bizim buralarda da sık görülen cinsten bir restorasyon
öyküsü.
Hemen karşıda Konyalı Adonia'nın lokantası var. Pancar salatası,
ahtapot ve sardalye. Yunanistan'a 6'sında gelmiş. Türkçe konuşmaktan tat
aldığı besbelli. Kartını veriyor. Arkadaşları İstanbul'da bastırıp
'Yunanistan'a salmışlar'. Yan masadaki iki yaşlı Kavalalı'dan karafakide 'çipuro'
(boğma rakı) ikramı geliyor.
Kadehler kalkıyor.
Gümülcine meydanında kahveler, barlar. Gece yarısı onlarca insan tekno
dinliyor, kokteyl içiyor. Ötede, barın etrafında oturanların bakışları pür
dikkat TV'ye çevrili. Amatör müzik yarışması finaline kilitlenmişler. Jüri,
kulis, seyirciler, tezahürat hep aynı...
İskeçe'de eski kentin içinde barlar. Saat ilerledikçe kalabalıklaşıyor.
70'lerin çizgisini yansıtan dekoru olanda, duvarda fotoğraflar. Madonna, M.
Jovovich, S. Connery ve... N. Mandela. Ahir zaman ikonaları. Kalabalığı fark
eden DJ hemen
program değiştiriyor. Tarkan ve 'Every way that I can...'
İki üniversitenin gezginleri ortak mirası bulmak için ne kadar derine
inmek gerektiğini konuşuyorlar.
Her şeyin aynı olmak için bunca ısrarlı olduğu bir çağ ve dünyada
bir şey keşfetme ümidi beyhude gibi. Geriye yalnızca yol yapmak kalıyor.
Radikal - Serhan Ada
|