Bu
binaları gördükçe içim sızlıyor, kendimi çok kötü hissediyorum
Plansız gelişen kentler kendini çok açık belli ediyor. Turizm geliştikçe
'beton'laşma daha da hızlı gelişiyor. Bu çok kötü ve tehlikeli bir gidiş.
En kötüsü turizme ciddi bir katkı koyan tarım alanlarını da imara açılıyor
ve yok oluyor. Geçmişte yaşanan acı tecrübelerden neden ders alamayız bunu
da anlamıyorum. Nereye gitseniz toz toprak içinde, her yer şantiye olmuş.
Çevreciler uyuyor, turizm profesyonelleri kendi dertlerine düşmüşler bu
konularla ilgileri yok, meslek örgütlerinin laftan öte ürettikleri bir eylem
yok. Yani kötü gidişe dur diyecek muhatap yok. Bu yazıyı yazarken bile içim
sızlıyor.
Yapılan inşaatların ne turizmle, ne de çağdaşlıkla alakası yok. Yani
hiçbirinin mimari bir özelliği de yok. Yanlış anlamayın ben bina yapmayalım
filan demiyorum. Sadece medeni ülkelerdeki gibi hakkım olanı talep ediyorum.
Bir kent baştan başa rengarenk olur mu?
Siz hiç gördünüz mü Avrupa'da rengarenk binalar? Adam yaptığı binayı
tuttuğu takımın rengiyle boyuyor. Var mı böyle bir şey Allah aşkına?
Bizim ülkede var işte... Bu çirkin binaları gördükçe kendimi bazen çıplaklar
kampında dolaşır gibi hissediyorum. Gerçekten yazık oluyor!
Bu ülkede çağdaş mimarlar ne iş yaparlar acaba? Cezaevini andıran bu
binaları gördükçe onların içi sızlamaz mı? Yoksa artık bu ülkede Mimar
Sinan'lar yetişmiyor mu? Yetişiyorsa nerede bunların eserleri? Yapılan
binaların hiçbir özelliği yok. Turizmin başkenti dediğimiz Antalya'ya bir
bakalım. Kaç tane mimari özelliği olan bir ev veya kamu binası var acaba?
Avrupa'da yeni yapılan bir bina bile sanki tarihi bir eser gibi tasarlanarak
yapılıyor. İşte bizde bunu istiyoruz. Çok şey mi istiyorum yoksa?
Bana göre hiçbir belediye planlamasını turizme göre yapamıyor. Yahu bırakın
turizmi bir kenara yazdıklarım tamamen çağdaş yaşamın parçası,
medeniyetin nimetleridir. Biz bu nimetlerden yararlanamıyoruz. Hani belki
turizm olgusunu ön plana getirirsek belki biraz daha dikkatli olabilir miyiz
diye, yazılarımı daha çok turizme endeksliyorum. Ama kimin umurunda
medeniyet, kimin umurunda çağdaş yaşam, kimin umurunda turizm? Bu kafayla
gidersek 25 milyon turist hedefi hayal. Gerçekleşse bile çabuk kaybederiz.
Bakın biraz sert olacak ama 'beton' kafalar değişmedikçe adam olmamız
imkansız. Hiçbir millet bindiği dalı bizim kadar iyi kesemez. Bu düşüncemin
doğruluğunu ispat etmek için sayısız örnekler verebilirim size. Şimdi bu
yazımı okuyanlara sormak istiyorum. Lütfen söyle gözlerinizi iki saniye
kapatın ve 20 sene öncesi Antalya'yı, Alanya'yı, Marmaris'i, Bodrum'u hayal
edin. Açın gözlerinizi ve karar verin. Var mı o 20 sene evvelki güzelliklerden
eser?
Geçtiğimiz günlerde yazdım, Kundu bölgesinin ranta yenik düştüğünü.
Plansız bir şekilde yapılaşmaya gittiğini. Kimsenin sesi çıkmadı. Sanki
bu yazı laf olsun diye yazıldı. Yahu beyler Kundu, Yunanistan'da bir bölge
değil, Antalya'da. Arada bir oralardan geçmek durumunda kalıyorum inanın içim
sızlıyor. Tarih bir gün hepinizden hesap soracak. Tarih sormasa bile Allah
sizden bunun hesabını sorar.
Kundu çarpık yapılaşma için çok canlı ve yakın tarihli bir örnek.
Tedbir alınırsa kurtarılabilecek önemli bir turizm bölgesi. Sahil boyunca
birbirinden değerli dünyanın en lüks turistik tesisleri yapılıyor bu bölgeye.
Hemen arka bölümlerde ise yükselen çok katlı binalar tam bir çirkinlik
abidesi oluşturuyor. Yani katliamın ayak sesleri yükseliyor buradan ama duyan
yok.
Şimdi genç ve gelecek için umutlarımızı bağladığımız Antalya'nın
yeni başkanı Menderes Türel'e ve çevre konusunda duyarlılığına inandığım
Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen'e sormak istiyorum. Ne olacak
bu bölgenin hali? Bir gün betonlaşan kentlerin haline mi düşecek? Yoksa
gerekli tedbiri alıyor musunuz? Lütfen cevap verin başkanlarım.
Akşam - Mevlüt Yeni |