Gecekondu
Cezası ve Yasadışı Rant Pazarı
Türk Ceza Kanunu'na (TCK) madde eklenerek ''gecekondu yapanlara, göz
yumanlara ve hizmet götürenlere ağır hapis cezaları'' öngören tasarı
kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.
Üyelerinin önemli bir kesimi ''yasadışı yapılarla'' mülkiyet ilişkisi
içinde olan Meclis'deki çoğunluğun, bu tasarıya onay verip vermeyeceğini
henüz bilemiyoruz.
Ancak, sonuç ne olursa olsun, kentlerinin çoğu ''kaçak yapılaşma''
sarmalıyla inlemekte olan bir ülkede, sorunu çözmek için böylesi
''radikal'' önlemlerin yasama gündemine gelmesi bile olumlu bir gelişme
olarak görülmeli...
Ne var ki aynı önlemin gerçekten ''sorunu çözmekte'' yeterli olup
olmayacağını tartışmak gerekiyor...
'Kente karşı suç'
AKP'nin genel seçimler öncesinde ilan ettiği ''parti programı'' nda,
gecekondu ve kaçak yapılaşma konusu ''kente karşı suç'' kavramıyla ele alınmıştı.
Şimdi ise bu programla koşut sayılabilecek ceza maddelerinin TCK'ye ''imar
kirliliği'' başlığıyla eklenmesi öneriliyor.
Oysa, yasadışı yapılaşmanın yarattığı temel sorun ''kirlilik'' değil,
tüm kent halkının ve hatta gelecek kuşakların sağlıklı yaşam haklarının
''gasp edilmesi'' dir. Bu yapılar ''çok güzel'' ve hatta ''çok temiz'' bile
olsalar -ki bu gibi tanımlara girebilecek örnekler de artık az değil- imar
kurallarını çiğneyerek kentin dengelerini ve yaşam kaynaklarını gözetmedikleri
için ''toplumsal suç'' unsuru oluyorlar. Dahası, ''bina durdukça'' işlenen
''kalıcı'' ve sürekli bir suç...
Bu nedenle TCK'ye imar ihlallerini önlemek için eklenebilecek her türlü
madde de ''kente karşı suçlar'' başlığı altında düzenlenmeli.
Ayrıcalıklı kaçaklar
Artık herkes hemfikir ki, kente göç edenlerin başlarını sokmak için yaptıkları
derme çatma barınaklardan oluşan ''gecekondulaşma'' süreci eskisi gibi yaygın
değil. Birçok belediye ve valilik, bu gibi yapılaşmaya son yıllarda göz açtırmıyor.
Özellikle de başkasına ya da kamuya ait arazilerde iseler...
Bunların yerine, aralarında milyon dolarlık villaların, olağanüstü lüks
iş merkezlerinin, aynı görkemde apartmanların ve hatta ünlü kişilerin yaşadıkları
''sitelerin'' bile imar hukukuna aykırı, ruhsatsız ve yasadışı yöntemlerle
kentleri sarmaladığı bir dönem yaşanıyor.
Aynı binaların çoğalmalarındaki ve siyasi kollama altında yaygınlaşmalarındaki
temel neden ise ''özgürce pazarlanabilmeleri'' ... Yani, ülkemizde çok yüksek
düzeylerde rantlar sağlayan bir ''kaçak yapı ticareti'' var ve bunun sağladığı
ekonomik ilişkiler ''yıkılmalarını'' da engelliyor.
Örneğin, Bursa'da Osmangazi Belediyesi' nin önceki yıl yıkmaya kalkıştığı
ve Uludağ eteklerinde kente karşı suçun doruğunu oluşturan ''yasadışı
villaları'' kurtarmak için Bayındırlık Bakanlığı tutmuş, aynı alanı
belediye dışına çıkarmıştı.
Benzer şekilde yine ruhsatsız ya da ruhsat koşullarına aykırı inşa
edildiği için kullanma izni alamayan çok sayıda ticaret merkezinin,
otellerin, lüks konut sitelerinin açılış törenlerine hep bu ülkeyi yöneten
üst düzey siyasetçiler katılmıyorlar mı?..
İşte bu durum da Türkiye'nin başta gelen ''imar gerçeği'' olduğuna göre,
aslında yasa önünde gecekondudan farkı olmayan, ancak ''ekonomik güçleri''
nedeniyle siyasi kayırma ortamında gerçekleşen ''kaçak rant binalarının''
önlenmesi öncelikli hedef olmalı.
Bunun için de birkaç yıl önce İçişleri Bakanlığı'na önerdiğimiz
bir yasayı yeniden anımsatmakta fayda var. Eğer, yasadışı yapıların
tapulardaki arsa kayıtlarına ''satılamaz; bağışlanamaz; takası yapılamaz...''
şerhi düşülürse ve böylece kaçak yapılaşmanın temel nedeni haline
gelen ''hukuk dışı rant pazarı'' nın önüne geçilebilirse belki de hapis
cezalarından bile daha etkili bir önlem ülkeye kazandırılmış olur...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci |