Gasp-rant
ve kamu alanı!
Gecekondu meselesinin bugüne kadar barınma boyutuyla ele alındığı halde
işin gasp ve rant vechesine pek az işaret edilmiş olması ilginçtir.
Kemal Sunal'ın filmlerindeki gibi yani; birtakım hain işadamı ve müteahhitler
mahalle halkını zorla evlerinden çıkarmaya çalışırken Şaban ortaya çıkarak
kötülerle mücadele eder ve ezilmek istenen gecekonducuları kurtarır. Mutlu
son!
Gecekonduyu biz hep "ruhsatsız inşaat" zannettik; kavram olarak
gecekondunun bir başkasının, özellikle devletin mülkiyetinde bulunan
arazinin yağmalanması olduğunu görmezden geldik ve artakalanını sefalet
edebiyatı ile tamamladık; "Şehre yeni göçmüş insanların çaresizliği
idi bu. Kim bir gecede uyduruk malzemeyle yapılmış kötü meskenlerde yaşamayı
isterdi ki? Ama bu bir sosyal meseleydi vb..."
Gecekondulaşmanın "önce gasp sonra rant" istikameti, zaten
omurgası olmayan şehirleşme hamlesini akamete uğrattı. Gecekondu
mahalleleri olduğu gibi kalmadı, yerini rant hırsının yükselttiği büyük
ve çok katlı binalar aldı. İşgal ettiği araziyi iyi savunan ve direnen
gecekondu sahipleri içinde kaçının "rant milyarderi" olduğu
istatistiklere yansımış mıdır acaba? O âna kadar hiçbir variyeti olmadığı
halde bir anda elli dairelik, yüz dairelik servetlere konanlardan bahsediyorum.
Şimdi "kamu alanı" filan münakaşaları geçince devletin vaktiyle
bile bile sahip çıkmadığı, belediyelerin, siyasi partilerin seçmenlerine
peşkeş çektiği kamu arazileri aklıma geliyor; sahi, onlar "kamu alanı"
değil miydi? Kamu alanından da öte buz gibi kamu malıydı ama cırcır
haline gelen aflar yüzünden bedavadan özel mülkiyete geçti, şehirlerde
rant sektörünün patlamasına yol açtı. Mafyanın bu kadar kolay kazanılan
bir servet menbaına ilgisiz kalması düşünülemezdi; onlar da paylarını
aldılar. Neticede, bunca zahmetsiz ve çok para, kanunlara, şehir nizamına
saygılı dürüst yurttaşların cebinden çıktı. Köroğlu zenginden alıp
fakire verirdi; gecekondu ağaları fakirden alıp zenginleştiler.
Ve hâlâ bu ülkede gecekondu kavgası yapılabiliyor; "yıkım
ekipleriyle gecekonducular arasında çıkan gerginlikte bilmem ne kadar yaralı..."
Bir açıdan bakınca gecekonduculara hak veresi geliyor insanın; öyle ya; bugüne
kadar gecekondu sektörü o kadar çok rant milyarderi yarattı ki, meskenleri yıkılanlar,
"âlemin enayisi ben miyim; bu talihsizlik niçin benim başıma
geldi" diye kendilerini yerden yere vuruyor, basın mensupları önünde
intihar gösterilerine kalkışıyorlar.
Hayır, gecekonducuları suçlamanın mânâsı yok; onlar Kemal Sunal'ın
filmlerinde olduğu gibi mâsum; su akarken testisini doldurmaya kalkıştığı
için kimi suçlayabilirsiniz? Suçlu kamu otoritesidir; encümen üyelerinden
belediye reislerine, mahalli politikacılardan parti başkanlarına, atanmış bürokratlara
kadar "kamu adına" otorite kullanan herkes. Onlar izin vermemiş, göz
yummamış olsalardı bu ülkede bir tane bile gecekondu dikilemez, bir tane
bile organize suç çetesi kurulamaz, etiketi ne kadar kalabalık olursa olsun
hiçbir hırsız tek kuruş çalmaya yeltenemezdi. Şu olup bitenlere genel
planda baktığımızda bir vâkıânın adını gayet net şekilde koyabiliriz:
Bu "medenilik" üretmekteki başarısızlığımızın resmidir.
Medeniyet ille de sanat eseri ile ölçülmez; yönetim de medeniliğe dair bir
şûbedir meselâ; kanun yapmaktan ziyade genel ve âdil tarzda uygulamak da öyledir;
bunun aksi süflîliktir, bütün mânâsiyle süflîlik!
Kıbrıs meselesinde bol bol, "vatan toprağını sattırmayız"
edebiyatı yapılmıştı hani; satsalardı gam yemezdik hiç değilse! Direnen
mülk sahibi oldu ve bu arada kamu otoritesi, nice gecekonducuyu gasptan caydırmak
için rant değeri daha düşük semtlerde arsa dağıttı. Onun için bu
"kamu alanı" lâflarına çok gülüyorum ben;
Yani şu: Bizde kamu alanı file benzer!
Zaman - A. Turan Alkan |