reklam

15 Temmuz 2004 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

'Güneşin Doğduğu Yer'in kitabı

Bugün Avrupa'da da hangi müzeye giderseniz gidin, o müzeyi Anadolu aydınlatıyor. Çünkü Avrupa kendi batısına baktığında, uçsuz bucaksız okyanusu gördü, doğuya baktığında ise yaratıcılık ve akıl deryasının en zengin hazinesiyle dopdolu Anadolu'yu izledi...

Henüz bir yıl geçmedi Doğubayazıt 'taki tarihsel buluşmanın üzerinden... Türkiye'nin en doğu ucunda, ''Güneşin Anadolu'ya doğduğu'' yerde, bölgeden ve ülkeden bilim insanları, uzmanlar, yerel ve merkezi yönetim temsilcileri ile duyarlı yöre aydınları, 13-14 Eylül 2003 tarihlerinde unutulmaz 'Doğubayazıt Sempozyumu' nu yaşamışlardı...

Doğubayazıt Kaymakamı Nurullah Çakır 'ın öncü çabaları ve ev sahipliğiyle gerçekleşen sempozyuma ÇEKÜL Vakfı, Erzurum Atatürk Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Van 100. Yıl Üniversitesi'nin Doğu Anadolu'ya gönül vermiş temsilcileri eşsiz katkılarda bulunmuşlardı. İstanbul Üniversitesi'nde oluşturduğu enstitüyle 30 yılı aşkın zamandır bölgenin tarihini araştıran Prof. Dr. Oktay Belli de Türkiye'de ilk kez bir 'ilçede' gerçekleşen böylesi bir bilimsel beraberliğin önde gelen emektarı olmuştu...

Geçenlerde, işte o güzelliğin yeniden anımsandığı alçakgönüllü bir toplantı yapıldı. 8 Temmuz 2004 günü ÇEKÜL'ün İstanbul, Tarlabaşı'ndaki binasında düzenlenen 'tanıtım' da, editörlüğünü yine Oktay Belli'nin üstlendiği 'Güneşin Doğduğu Yer; Doğubayazıt Sempozyumu' kitabının yayımlanması kutlandı.

'Alçakgönüllü' diyorum; çünkü masalardaki kitabın muhteşemliği o denli büyüleyiciydi ki, böylesi bir yayını kim yaparsa yapsın, basın toplantısını en geniş katılımla ve en parlak törenlerle düzenler, mekân olarak da tarihi bir Beyoğlu binasının 40 m2 lik holünü değil, belki de en lüks otellerin saray yavrusu salonlarını seçerdi.

ÇEKÜL'de bir araya gelenler, kitabın basımına kaynak sağlayan Doğubayazıtlı Selahattin Bayazıt 'ın içtenlikli katkılarına teşekkür ederlerken bu ilçenin tarihsel derinliğine yakışır bir içerik ve düzenlemenin de yaratıcısı olan Oktay Belli'ye ''İyi ki varsınız'' dediler.

'Sınır ötesi' sınır kenti
Yıllar önce İran 'a yaptığımız bir seyahat nedeniyle Doğubayazıt'taki konaklamamızda, notlarıma ''sınır ötesi bir sınır kenti'' yazmıştım. Sınırın ötelerini de kucaklayan, hem etkileri, hem de etkilenmeleriyle ''sınır tanımayan'' coğrafyalarla buluşan bir sınır kenti olmak, kolay değil...

Ağrı 'yı gururla seyreden bir İshakpaşa Sarayı , bir Bayazıt Kalesi ve tarihin diğer armağanlarını bir bütün olarak görebilen gözler, Doğubayazıt'ın herhangi bir uygarlık merkezi olmadığını, mayasındaki ''insan aklı ve duygu dünyasının'' da binyıllarına damgasını vurduğunu fark ederler...

Örneğin, özellikle düşünce ve yaşamın buluşmasında, yine bu bölgenin felsefe tarihinde çok önemli yeri olan Ahmed-i Hani 'yi anlatan bildiriyi okuyun. Cizre'de yaşarken Memuzin adlı eserini yazdığı 1700'lerin Anadolu dünyasını da anımsadığınızda, Hani'deki insan ayırmayan sevginin ve hümanizmanın öylesi bir ''kandil ışığı çağında'' bile bu coğrafyadan Avrupa 'daki aydınlanmaya doğru nasıl yayıldığını göreceksiniz...

Sempozyumda 'Güneşin Doğduğu Yer' tanımlaması da ne kadar heyecan yaratmıştı?

Aslında, denebilir ki her yer, bir bakıma kendi batısındaki her yer için güneşin doğduğu yerdi... Ama, eğer güneşin doğduğu bir yer, şafağın söktüğü ufkun daha ötesinden gelen kültürleri ve uygarlıkları da taşıyan bir 'tan yeri' gibiyse, işte orası 'her açıdan' güneşin doğduğu yer değil miydi?

Dahası, bir de örneğin İran'dan baktığımız zaman, Doğubayazıt bu kez de 'güneşin battığı' yerdi. Ama bu nasıl bir güneşin battığı yer ki tarih boyunca 'güneşini' hiç yitirmemişti?

Çünkü Anadolu, hemen tüm Asya ve hatta Afrika coğrafyası açısından, tarihin en büyük 'Batı uygarlığı' ... Denebilir ki, tüm Doğu dünyası için; 'güneşin batmadığı batı' da yaşıyoruz; ama farkında mıyız?...

'Kendilerini' göremeyen Batıcılar
Bütün bir uygarlıklar tarihi boyunca geçerli olan bu evrensel gerçek, ne yazık ki son yüzyılın ardından tersine bir tavrın, tersine bir duruşun doğmasını da önleyemedi.. .

Güneşin ufukta kaybolup gittiği yerde, örneğin tarihi 200 yılı geçmeyen bir Amerika'da, 'çağdaş uygarlık' söylemiyle 'derinliksiz büyümeyi' arayanlarımız var...

Bugün Avrupa'da da hangi müzeye giderseniz gidin, o müzeyi Anadolu aydınlatıyor. Çünkü Avrupa kendi batısına baktığında, uçsuz bucaksız okyanusu gördü, doğuya baktığında ise yaratıcılık ve akıl deryasının en zengin hazinesiyle dopdolu Anadolu'yu izledi...

İşte bütün bunlar, Doğubayazıt Sempozyumu'nda da şu soruyu gündeme getirmişti. Peki, biz bu eşsiz 'ayrıcalığımızı' neden önemsemedik? Dünya 'Anadolu hayranı' iken biz neden bu hazinemizin varlığını yeterince kavrayabilmiş değiliz?

Evet... Tarih ve arkeoloji sempozyumlarını hep üniversitelerde yaptık. Hep akademik toplantılarda tartıştık. Ama böyle bir gözden ırak, gönlü tarih dolu bir kentte, hatta bir 'kasabada' , uygarlık ve sanat tarihinin beşiği olan topraklarda, yine uygarlık ve sanat sempozyumları hemen hiç yapmadık.

Doğubayazıt kitabı, bu eksikliğimizi ilk kez 'gidermenin' tarihsel önderliğini de belgeliyor. Okumakla yetinmemek, bilim tarihimizin müzesine de koyarak 'kuşaktan kuşağa kutsamak' gerekiyor...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci

 

Temmuz 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Sokakları, caddeleri, binaları, sorunları, keyifleri, artıları ve eksileri ile kentte yaşamak, kentli olmak üzerine söylemek istedikleriniz Kent ve Çevre forumunda

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz