reklam

17 Temmuz 2004 Cumartesi
Ana Sayfa > Haberler

Tarihin gizemli öyküsü...

Sidon, Baalbek ve Anjar

Lübnan'ın Doğu Akdeniz'i boydan boya kuşatan kıyısında tarihin gizemli öyküsü, sonu belirsiz bir anlatım gibi.. Sayda, eski adıyla Sidon, bir liman kenti.. Kıyıdaki kalede, uygar Fenikelilerin izleriyle dile gelen geçmiş, Haçlıların, Arapların, Osmanlı'nın öyküsüyle sürüyor. Bu topraklara ayak basan tüm kavimler, ordular aynı yolu izlemişler...

Güneye doğru uzanan yolda ilerlerken doğuya, Nahr Ed-Damur tepelerine yönelirseniz, 1880 yılına dek Lübnan'a başkent olan Dar El-Kamar kentine ulaşırsınız. 1565'te yenilenen, Emir Fahrettin 'in kurduğu bu yerleşimden tüm Lübnan'a bolluk dağıtılmış. Fahrettin, ipekçiliği burada geliştirerek, Sidon'u (Sayda) büyük bir dışsatım limanı yapmış, halkını yoksulluktan, açlıktan kurtarmış. 1860'da yaşanan kıtlık döneminin, ilkinden daha korkunç olduğu söyleniyor. Çevre, bağlarla, sedir ve zeytin ağaçlarıyla örtülü. Kentte eski ipek üretim evi, bir Osmanlı kervansarayı, Memlük mimari özelliklerini taşıyan cami, onarılmakta olan bir Katolik kilisesi göze çarpıyor. Fransız kitaplığı da bu eski yapıların çatısı altında.

Görkemli yapılar
Tepeleri aşarken içinden geçtiğimiz Dürzi köylerinde yaşlı kadınlar, küçük başörtülerinin bir ucunu dişlerinin arasına almışlardı. Bunun nedeni, inançlarının gizlerini yabancılara anlatmaktan sakınmalarıymış.

Dürziler tek eşli. Yeniden doğuşa inanıyorlar. Memlük soyundan gelen bu topluluk, Mısır'dan bu kıyılara göç etmiş. Bir Dürzi molla 60. yaşına dek 24 temel kitabı hatmederek olgunluğa eriyor. Tapınmaları gizli. İncil, Kuran ve Budizmden yeni bir inanç yaratmışlar. Beyrut'ta bir taksi sürücüsüne, Müslüman mı Hıristiyan mı olduğunu sorduğumda, anlamlı bir gülümsemeyle ''İkisinin arasındayım..'' demişti..

Beyrut'a 85 km. uzaklıkta, Bekaa vadisinin kuzeyinde, Romalıların kutsal kenti Baalbek, dev sütunlarının üstünde, tüm görkemiyle ayakta...

Roma kartalının egemenliği altındaki Suriye'den, Kudüs'e uzanan kolonilerinin sınırları içine aldığı kente, Sezar çok sevdiği kızı Julia 'nın adını vermiş. MÖ 66'da basılan sikkelerde, ''Colonia Julia Augusta Felix Heliopolitana'' yazar. Romalılar bu tarihten sonra, koloniyi önemsemişler.

Bu bölgede geçerli olan Asya'ya, Ortadoğu'ya dair tüm töreleri, dinsel gelenekleri dışlamadan dev tapınakların yapımına başlamışlar. Jupiter'e, Baküs'e, Venüs'e adanan üç tapınak bütün boyutlarıyla eskisi gibi gözler önünde. Romalıların güttükleri politika, ele geçirilen bölgede yaşayan toplumlara uyum sağlamayı temel ilke edinmiş. Bu nedenle, Julia kolonisi, kısa zamanda Jupiter'le özdeşleşen, bu bölgenin yerlisi, Güneş Tanrısı Baal'in adını almış. 'Tanrıların Cennet Kenti' ya da 'Baal'in kenti' anlamını taşıyan Baalbek, birçok tapınak gibi, Fenike tapınaklarının taşları da kullanılarak eski kutsal yapıların üstüne yapılmış. Kiliselerin yapımında da Roma tapınaklarının taşlarından yararlanıldığı görünen bir gerçek. Beyrut müzesinin dışında, Baalbek'te de Byblos'ta da bu konuda panolarla kesitleri gösteren, çok iyi düzenlenmiş müzeler var.

Anjar, Beyrut'un güneydoğusunda, Anti-Lübnan dağlarının eteklerinde, MS 800 yılına dek yaşamış, daha yeni bir kent. Bizans yapı yöntemleri, pişmiş toprak katmanlarla göze çarpıyor. Daha yükseklerde yılın 8 ayında kayak yapılabilen turistik yerler var.

Lübnan'ın Doğu Akdeniz'i boydan boya kuşatan kıyısında tarihin gizemli öyküsü, sonu belirsiz bir anlatım gibi.. Sayda, eski adıyla Sidon, bir liman kenti.. Kıyıdaki kalede, uygar Fenikelilerin izleriyle dile gelen geçmiş, Haçlıların, Arapların, Osmanlının öyküsüyle sürüyor. Bu topraklara ayak basan tüm kavimler, ordular aynı yolu izlemişler. Fenikeliler, Romalılar, Emeviler, Haçlılar, Osmanlılar; Akdeniz kıyısında kuzeyden güneye, Tripoli'de, Byblos'ta, Beyrut çevresinde, El Damur'da, Sidon'da, Sur'da, önce konaklama yerleri yapmışlar, daha sonra ulaşımı güvenceye alan savunma noktalarını yerleşime dönüştürerek korumuşlar.

Kervan yolları, limanlar, tecimsel mal akışına, hacıların geçişlerine hep açık tutulmuş. Bu nedenle uygarlıkların kalıntıları yan yana, üst üste, bir arada... Byblos'ta geçmişin derinliklerine de iniliyor..

Tarih öncesinden, demir ve bronz çağına bağlanan kalıntılarla, tahıl ambarlarıyla; Fenike limanıyla; Roma, Bizans, Arap, Memlük, Osmanlı yapılarıyla, o görkemli canlılığı yeniden ayağa kaldırıyor.

Kültürler arasındaki etkileşimin coşkusunu izlemek; insanlığın yazınsal anlatımı mitolojiden yola çıkarak daha da düşsel boyutlara taşıdığı Eski-Yeni Ahit'in satırları arasında bilinmeyen yakınlıkları yakalamak, bu coğrafyanın da, Anadolu gibi destanını noktalaması olanaksız, benzeri olmayan bir ülke olduğunu, ta yüreklerde duyumsatıyor.

'Tarihin sonu'
Amerika'nın yeryüzü egemenliği tutkusu, demokrasinin yeniden keşfi gibi boşuna bir uğraş.. Ya da bugünün imparatorlarının, teknolojik üstünlükleriyle tarihin kanlı sayfalarına yenilerini eklerlerken sığınmak zorunda kaldıkları kirli bir yalan.. ''Tarihin Sonu'' başlıklı senaryoları uyarınca, yangını Ortadoğu'dan başlatıp Asya'nın kapılarına, Kuzey Afrika'ya taşıyanların, zaman boyutu içinde yitip unutulmaları kaçınılmaz.

Çünkü arkalarında düzeyi düşürülmüş demokrasi düşüncesinden; seyreltilmiş radyoaktif katkılı bombalarının artıklarından, işkence görüntülerinden, acıdan başka bir şey bırakmıyorlar...
Cumhuriyet

 

Temmuz 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Allplan, Archicad, Ideyapı ve diğer bilgisayar destekli tasarım programları ile ilgili tartışmalar ve CAD çalışmalarınız bu forumda.

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz