reklam

21 Temmuz 2004 Çarşamba
Ana Sayfa > Haberler

Simgesel Binalar Şehirlerin Görüntüsünü Bozuyor mu?

Onlar küstah, karmaşık ve farkedilmemeleri imkansız. Peki “bu simgesel binalar şehirlerimizin görüntüsünü bozuyor mu?” diye soruyor The Guardian’dan Graham Morrison.

Mimarlığın her zaman ikonları oldu. Binalar yüzyıllar boyunca kiliselerin ve tapınakların formlarını aldılar. Yaşadığımız çağda da hala tanıdık ve güven veren referans noktalarına ihtiyacımız var – ama bu ihtiyacı karşılama acelesinde, tasarımcılar simgesel uygulamaları yaptıkları her binaya ekliyorlar. Şiirsel sihirden esinlenen bu yeni tasarımların spiral, koza, bulut, girdap gibi isimleri var. Aslında bu binalar nedensizce karmaşık şekillere çevrilmiş sıradan binalar. Asıl amaçları dikkatimizi çekmek.

 


Sidney Opera Binası


Pompidou Merkezi

Gerçekten mimari ikon olan bina, yanlış anlaşılmayan, genellikle kışkırtıcı ve amacının da ötesinde kültürel işaretler taşıyan binadır. Bariz simgesel binalara örnek: Sidney Opera Binası, Pompidou Merkezi, hatta yeni İskoç Parlamento Binası. Bu modern ikonların hepsi başta yadırganmıştı ama şimdi kendiliğinden işlevlerini ve kamusal önemlerini yansıtıyorlar. Yapıldıkları zamanın ruhunu taşıyorlar ve anılmaya değerler.

Ama simgesel olmaya özenip de ikon olmayı hak etmeyen binalar da var. Bu bağlamda Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’nin önemli bir etkisi oldu. Kamunun ilgisi açık olsa da ben bu binanın çok iyi bir mimarlık işi olduğuna ikna olamadım. Yapı, alışılmamış şekli ve yüzeyinin popülerliğinden dolayı önemli görülüyor. Bu tarz yapıları kültürel enstitüler olarak tanımlamaya alıştıktan sonra bu soyut formül daha sıradan yapılara da uygulanabilecek mi acaba? Bir hastane ya da belki bir okula?


Bilbao Guggenheim Müzesi

Bilbao ile birlikte “şöhretli mimarlık” tüm maskeleriyle geri geldi. Bir çok taklitçinin bu modayı takip edeceği kesindi zaten ama Guggenheim’ın bu seçimi kamuoyunun “flaş mimarlık”a olan iştahına da denk geldi. Sonrasında gelen basının ilgisi de “bitirilmiş” imajlar için bir talep yarattı. Bu durum eskiden kamunun kabullenmesinin zor olacağı, bitmemiş fikirleri sunmak için mimarları cesaretlendirdi.

Rekabetin artması ile her imaj bir öncekini gölgede bırakacak kadar sıradışı ve şok edici olmak zorunda kaldı. Artık her yeni tasarım anlık olarak unutulmaz ve simgesel olmalı.

Bu durumun etkilerini görmek için Thames Nehri boyunca Southwark’tan Wandsworth’a doğru yürümeniz yeterli. Benim ‘Costa del Icon’ (ikon sahili) dediğim bu yerde, dikkatimizi çekmek için uğraşan, birbirleriyle ilişkisi olmayan bir dizi ikinci sınıf yapı görüyorsunuz. Bilgisayarda ustaca yaratılmış, dikkatle ışıklandırılmış modeller, baştan çıkarıcı planlar yaratsa da, bu planlar beton gerçekliğe dönüşünce sonuç genellikle bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Üstelik bu yapılar çoğaldıkça etkileri daha da azalıyor. Kaç tane ‘landmark’a ihtiyacı var bu şehrin?

Belki de “hayalperest” mimarlara daha fazla para ve alkış vermeden önce bir kaç basit soru sormalıyız: İşlevsel binaları simgesel binalara çevirmenin değeri nedir? Binanın stili, varoluş sebebinin önüne mi geçiyor? Ve ikon çevresine ne gibi bir katkıda bulunuyor?

Çok fazla simgesel bina ile şehrin dokusu bozuluyor, çok az simgesel bina ile şehir çok boş kalıyor. Sıradan sokakların ve değişik olmayan binaların gücü ikonun özel olmasına izin veriyor. Bu yüzden şehre bir bütün olarak bakmamız gerekiyor.

Bilbao örneğinde tek bir binanın şehrin algılanışını ve ekonomisini nasıl değiştirdiği görülünce tüm silik kentler veya enstitüler mimari biçimlerini değiştirmekten medet ummaya başladılar. Oysa yeni, zeki bir bina da bunun zıttı bir etki yaparak çırpınan bölgeleri ortaya çıkarabilir.

 


Londra Metropolitan Üniversitesi Öğrenci Merkezi

Londra Metropolitan Üniversitesi’nde Daniel Libeskind, Halloway Yolu’nda sihrini uygulamayı denedi. Yeni mezunlar merkezi Orion –tipik bir isim-, gri metalden 3 çanağın birleşmesinden oluşuyor, yine kendi projesi Victoria ve Albert Müzesi Spiral ekinin planlarında görülen karışık düşüncelerin biraz geliştirilmiş hali.

Libeskind’in websayfasındaki özenle hazırlanmış konsept açıklamalarının dışında bu tasarım kültürel bir placebo [yalancı ilaç] olmanın biraz daha fazlası sadece. Üniversite yönetiminin bu seçimi yarardan çok zarar getirecek bir çılgınlık olmuş.

Bu arada ofis binası zamanımızın gerçek bukalemunu haline geldi. Mies’in idealinden, postmodern saraya, yüksek teknoloji ürünü bir makinaya, organik formlara ve şimdi de sanat giydirilen baloncuklara (Will Aslop’un Liverpool’daki “Bulut”u gibi) dönüşerek gelişen bir mutasyona şahit olduk. Gariptir ki, verimli olmayan binalar için bu kozmetik değişimler çok nadir olarak piyasa –veya müşteri- tarafından talep ediliyor. Çoğu zaman basitçe planlama onayını alma amaçlı olarak ortaya çıkıyor. Bunu Londra Köprüsü’nde planlama müfettişinin Renzo Piano’nun cam çanaklarını sanatsal bir başarı olarak selamlamasında görüyoruz. Tahmin edildiği gibi şimdi bu tutum Waterloo’daki Elisabeth Evi önerisinde de devam ediyor. Bu baskın, fil gibi hantal proje tamamen camdan yapılmış ve ışığı çok çeşitli güzel şekillerde yansıtması amaçlanmış. Kocaman olduğu doğru, ancak güzel olduğu doğru değil. Aralarında bir sanatçının da olduğu, yenmesi zor tasarım ekibi ise, bizi bu objenin kültürel bir meziyet olduğuna ikna etmeye çalışıyor.

 

The
London Eye

Peki gerçekten doğruyu yakalayan simgesel tasarımlar neler? Dört tanesi kendilerinden bahsedilmeyi ve kutlanmayı hakediyor. Will Aslop’un Goldsmith Koleji için yaptığı planlar, New Cross’un şehir dokusuna da çok iyi uyuyor. Richard Rogers’ın Londra şehrinde Leadenhall Sokak’ta önerdiği kule, Swiss Re’den daha yüksek olsa da ince düşey bir kamaya dönüşerek St. Paul Katedrali’ne uyum sağlıyor. London Eye, dümdüz sarp yüzeyi ve yöneliminin kalitesiyle şehre hoş bir katkı sağlıyor.

Herzog ve de Meuron’un yeni ödül kazanan tasarımları Jerez’deki yeni kültür merkezi de rakiplerinin karışık ve burkulmuş geometrilerine meydan okuyarak öne çıkıyor.

Tüm bu projeler, hem görsel olarak etkili, hem işlevsel, çevresiyle uyumlu ve mimari bütünlük içinde olan binalar yaratmanın da mümkün olduğunu kanıtlıyor. Bunlar gerçek ikonlar.
Guardian - Graham Morrison
Çeviren: Gizem Candemir - Arkitera

 

Temmuz 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Profesyonel Yaşam Forumunda Yapı sektörünün profesyonelleri, mimarlar, mühendisler, tasarımcılar meslekleriyle ilgili genel konuları tartışabilirler.

Foruma gözat

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz