Mostar'la köprüsü... Hani
yürekler acısı derler. Aynen öyle. İnsan Mostar'ı dolaşırken adım başı
yürekler acısı demekten kendini alamıyor.
Dehşet içinde kalıyor.
Osmanlı'nın beş asır önce kurduğu mücevher kutusu gibi bir şehre, bir
kültüre reva görülen böylesine barbarlık, böylesine vicdansızlık karşısında
isyan ediyor. Nereye baksa, başını nereye çevirse, yıkıntıları, yangın
yerlerini gördükçe, içinden haykırmak geliyor.
Öylesine yakılıp yıkılmış ki!
Akıl alır gibi değil.
Önce Sırpların, sonra Hırvatların Mostar'da insanlığa karşı işledikleri
suçun boyutlarını görmeden kavramak gerçekten zor.
Evet, insanlığa karşı suç!
Yalnız etnik temizlik değil, yalnız soykırım değil, tarihi yapıları,
kütüphaneleri, arşivleri, sanat eserlerini yok ederek yapılan kültürel
temizlik de uluslararası hukuka göre (1954 tarihli Hague Konvansiyonu) insanlığa
karşı suç sayılıyor.
Boşnakları etnik temizliğin hedefi haline getirenler, aynı zamanda onların
Müslüman kimliğini de gelmişiyle geçmişiyle yok etmeyi amaçladılar
Mostar'da. Böylece, Boşnakların bu topraklardaki tarihin içinden gelen payını
da yok edeceklerini sandılar.
Mostar deyince iki şey akla geliyor.
Biri Neretva Nehri.
Göz alıcı turkuvaz rengiyle şehrin içinden akan. Diğeri, Mostar Köprüsü.
Sırplarla Hırvatların elbirliğiyle yıktıkları tarihi köprü. Son
darbeyi, bir Hırvat tankından çıkan top mermisi vurmuş... Köprü, Kanuni
Sultan Süleyman döneminin ürünü. Mimar Sinan'ın çırağı olarak bilinen
Hayrettin tarafından inşa edilmiş.
Fotoğraflarda, resimlerde o kadar güzel ve zarif ki! Venedik'te, Büyük
Kanal üzerindeki Rialto Köprüsü'nü andıran bir mimari üslubu var.
Bu köprüye nasıl böylesine gaddarca kıyılmış, inanılır gibi değil.
Köprünün yan tarafında Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği, bir bey konağı
dikkati çekiyor. O da büyük ölçüde tahrip edilmiş, bombardımanda yanmış....
Ne tuhaf şu milliyetçi duygular?
Şovenlik... Karşı tarafı yok saymakla tarih yok olmuyor ki! Yok saymakla
başka başka köklerden gelen halklar, uluslar yok olmuyor ki! İnançlar,
dinler, mezhepler yok saymakla yok olmuyor ki!
Yok olmadıklarının kanıtı değil mi bu topraklarda, eski Yugoslavya'da,
Bosna'da yaşanan insanlık dramı?
İnsanoğlu, farklılıklardan korkmamayı acaba ne zaman öğrenecek?
Birbirlerini yok sayarak, birbirlerini tüketmeye çalışarak bir yere varılamayacağını,
sadece acı üstüne acı çekileceğini acaba ne zaman öğrenecek insanlık?
Mostar'da yaşadığım dehşet bende bir kez daha bu düşünceleri çağrıştırdı.
İnsanların kendi elleriyle hayatı nasıl cehenneme çevirdiklerine her
seferinde şaşıyorum.
Ama insanoğlu eninde sonunda en büyük benim demeden, biz ve onlar ayrımı
yapmadan, yan yana, bir arada, farklılıklarını tanıyarak, öteki, yabancı
ve düşman kavramlarının bulunmadığı bir zihniyet dünyasında mutlu biçimde
yaşamayı öğrenecek.
Mostar'ın yıkıntıları arasında dolaşırken uğradığım duygu fırtınası
aynı zamanda milliyetçi ve şoven düşüncelere, fanatizme karşı beslediğim
tedirginlik ve korkuyu bir kat daha artırdı.
Mostar Köprüsü'ne giden yolda, bir tahta parçasının üstüne yazmışlar:
"Unutma!"
Evet, Mostar'ı unutma ve unutturma!
Mostar'da insanlığa karşı suç işleyenlerden hesap sor! Ve Mostar'ın
aslına uygun olarak yeniden kurulması için elinden geleni yap!
Mostar'ı yaşat!
Vakıf kur bunun için!
Çünkü Mostar'ın yaşaması, hem insanlığa karşı bir görev, hem de
aydınlığın karanlığa karşı zaferi olacak.
Yukarıdaki satırları 9 Ağustos 1985'te, savaş içindeki Mostar'dan yazmıştım.
Yıkık köprüyü içim acıyarak seyretmiştim. Üç gün sonra o zaman Sabah
gazetesindeki köşemde çıkmıştı bu yazı.
Mostar Köprüsü bugün törenle açılıyor. Yazımın göbeğindeki
suluboya resmi o tarihte köprünün yakınlarındaki küçük bir dükkandan
satın almıştım. Şimdi Milliyet'teki odamda asılı...
Mostar Köprüsü'nün yeniden inşa edilip açılmasına çok sevindim.
Milliyet - Hasan Cemal |