İki yaka tünelle birleşirken
İstanbul Boğazı iki adet köprüsünün
yanına bir de tünel geçiş eklemeye hazırlanıyor. Tünel geçiş projesinin
başarılı olması için, hazırlanan projenin ilgili kurum ve kuruluşlarca çok
iyi incelenip tartışılması gerekiyor.
İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayacak olan tünel gibi kapsamlı
bir proje, yeni şehircilik yöntemleri ile geliştirilmeli.
Boğaziçi Tüneli için adımlar atıldı. Boğaziçi Tüneli'nin maliyeti köprüden
biraz fazla. Ancak taşıyacağı yolcu sayısı birkaç köprüye bedel. Üstelik
köprü gibi kent içinde araç sayısının artmasını, trafik keşmekeşini,
Boğaz'ın görünümünü etkilemek gibi bir sorunu da yok. Ancak proje tarihi
yarımada içinde istasyonlar öngörüyor. Bu istasyonların yeri ve nasıl yapılacakları
ile ilgili çalışmalar yapılıyor. Projenin şehircilik açısından yönetimi
başka birçok konu yanında yerel yönetimin hazırladığı planlarla ilişkili.
Bu proje iyi yönetilirse İstanbul için bir fırsat olabilir. Kötü yönetilirse
İstanbul için bir felaket olabilir.
Geçtiğimiz dönemde tarihi yarımada için bir "Koruma Amaçlı Master
Plan" hazırlandı. Bu ilişkiye değinmek için çok basit bir örnek
vermek dahi yeterli: Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Master Planı'nda, Boğaziçi
Tüneli'nin Sirkeci'deki çıkışları (ve yaklaşım tüneli ağzı) şimdilik
yeşil alan olarak işlevlendirilmiş. Bu yeşil noktaların 1/5000 ölçekli
plana baktığınızda gözünüze çarpması çok kolay değil. Yeşil alan
olarak işlevlendirilen bu noktalar daha çok yeraltı yapıları, istasyonlara
girişleri içeriyor. Hem kazı toprağının boşaltılması hem de yeraltı
yapılarının yapılması için bu noktalarda yıkım gerekiyor. Yıkım sonrası
yapılacak olan arkeolojik sondajlarda eğer proje değişikliği yaratabilecek
önemli kalıntılara rastlanmaz ise, bağlantı noktaları planda gösterilen
bu yeşil alanlarda oluşacak. Örneğin Sirkeci'de seçilen yapı adasında,
yani yer üstünde korunmaya değer fazla bir yapı yok. Hocapaşa Camii ve bir
19. yy yapısının bulunduğu bitişik nizam yapılardan oluşan yapı adasında,
daha sonra yıkımla oluşan yeşil alanın ortasında şimdilik yalnızca bu
iki yapının korunması öngörülüyor. Gerisi planda yeşil alan. Böylece
kentin en sıkışık bölgelerinden birinde, Sirkeci'de iki küçük yeşil
alan oluşuyor. Eğer burada çok önemli bir arkeolojik kalıntı çıkarsa,
burası bir yeşil alan olmak yerine bir boşluk da olabilir. Projedeki böyle
değişiklikler olması kabul edilebilir bir şey. Hatta belki şimdilik
korunması düşünülen 19. yy yapısından dahi vazgeçilebilir.
Başka bir ihtimal burada arkeolojik bir kalıntı çıkmaması ihtimali.
Master plan bu küçük ölçekli kararı oluştururken bile yöntemler öngörmeli.
Bölge peşin olarak yeşil alan olarak işlevlendirilmemeli. Belki de hazırlık
sürecinin en heyecan yaratıcı tarafı bu. Çünkü planda bu bölgenin yeşile
boyanmasının hepimiz için çok yüksek bir maliyeti var. Bu basit karar
sonucu her bir alan için İstanbulluların cebinden -diyelim ki- en az 70
trilyon para çıkacak. Büyük kamulaştırma bedelleri ödenecek. Belki de
kararın yanlış olduğu anlaşılıp daha sonra kamulaştırılmış mülk üzerine
bir resmi yapı inşa edilecek. Bu nedenle plan konuya yaratıcı, esnek, gelişmeye
açık bir yaklaşım getirmeli. Bu zorunlu değişiklik kolaylıkla buradaki
mimari kaliteyi yükseltmek ve bölgeyi kalkındırmak için de kullanılabilir.
Buradaki niteliksizleşen çevre bir şehircilik projesi ile canlandırılabilir.
Örneğin Tünel'in getirdiği bu büyük değişim bölgeyi canlandırmak için
projelendirilebilir ve sosyal-fiziksel doku tepeden inme bir değişikliğe uğramadan
dönüşebilir. Bunu yapmak çok zor değil. Bu aşamada peşin bir karar çok
daha zor ve çok daha maliyetli olabilir.
Tepeden inme kararlar
Sonuç olarak, bu projenin başarılı olması için İstanbul'un en önemli bölgesi
için hazırlanan planı ayrıntılı bir biçimde incelemek, sonuçlarını
tartışmak ve yeni fikirler geliştirmek gerekiyor. Master plan yöntemsel araçları
tarif etmek için kullanılmalı. Uzmanların tepeden inme kullanım biçimleri
belirlemesi ya da yalnızca kendi özlemlerini ifade etmesi kentle ilgili hiçbir
heyecan yaratmıyor. Bu tür kararlar İstanbul'da yaşayan insanları tembelliğe
yöneltiyor. Yönetimler İstanbulluların haklarını savunacak, yaşamlarındaki
gelişmeleri düzenleyecek, dinamizm ve enerji yaratacak bir bilgiyle teçhiz
olmalı.
Tarihi Yarımada'daki bazı küçük üreticilerin de tepeden inme kararlarla
desantralize edilmesinin yaratacağı sorunlara daha önce değinmiştim. Bölgede
yer alan tarihi hanlara verilen keyfi işlevlere dikkati çekmeye çalışmıştım.
Konuyu şehircilik açısından olması gerektiği yere taşımak ve yerelliğin
dönüşümünü sağlayacak bir düşünce geliştirme zemini yaratmak gerekli.
Ancak bu basit konuda bile planı inceleyen ve kamuoyunu bilgilendirmesi
gereken danışman uzmanlar, meslek camiası, mimarlar nedense sessiz. Gözler,
kulaklar, ağızlar, beyinler her zaman olduğu gibi kapalı. Oysa uzmanların bölgenin
canlandırılması için yönetimlere yardımcı olmaları gerekli.
Öneriler
1. Boğaziçi'nde yapılacak tünel geçişi bağlantısı ile tarihi yarımadanın
bazı bölümleri çok önemli bir değişimden geçecek. İstanbul ulaşımla
ilgili yönlendirici bir değişim yaşarken, bazı bölgelerde yerleşim
alanları dönüşecek, bu bölgelerde bir yenileme, canlandırma fırsatı
ortaya çıkacak.
Bu dönüşümde uzmanlar, kamu otoritesi önceden şehircilikle ilgili adımlar
atabilir ise, bu gelişmenin yaratacağı sonuçlar İstanbul için çok önemli
bir fırsata dönüşecek. Atmaz ise fırsatlar kaybedilecek, amaçlanan gelişme
tersine dönecek.
2. Bu dönüşümden pay alacak, bu dönüşüme katkıda bulunabilecek aktörler
arasındaki ilişkilerin kamu otoritesinin düzenleyici rolü tarafından yönetilmesi,
projenin gerektirdiği nitelikli hizmetlerin yeterli uzmanlık kuruluşlarından
alınması, tarihi yarımada gibi İstanbul'un en önemli bölgesinin geliştirilmesi
için bir "kentsel akupuntur" özelliği taşıyacak.
3. Bu değişimin bir fırsata dönüşmesi için Bakanlık, Belediye,
profesyoneller, yerel halk, yatırımcılar, ilgili kurumlar işbirliği yapmalı,
bütün kurumları sürece katacak yöntemler denenmeli.
4. Ulaştırma Bakanlığı "ben taşımayı yaparım, araçları,
istasyonları projelendiririm...", Kültür ve Turizm Bakanlığı
"ben arkeolojik zemini ve kültür varlıkları üzerindeki etkileri
denetlerim...", Belediye "Ben de yalnızca çevreyi düzenlerim",
meslek odaları ve STK'lar "bizim görüşümüz alınmadı..."
diyerek, projeye katılmamalı. Herkes planın ortağı olarak hareket etmeli ve
yerel halkı işin içine katmalı. Tünel projesi uzmanlık dilimlerine ayrılarak
gerçekleştirilmemeli. Proje tarafları arasında tam bir koordinasyon sağlanmalı
ve şehircilik ve mimarlıkla ilgili değişimler tarafları karşılıklı
etkileşime açan yaratıcı bir kavramsallaştırma çabası ile yönetilmeli.
5. Bu değişimin gerçekleşmesi için yeni fikirlere ihtiyaç var. Bu
fikirleri üretme sorumluluğu projenin ulaşımla ilgili mühendislik çalışmalarını
yaptıran Ulaştırma Bakanlığı kesinlikle olamaz. Bu dönüşüm gerçekleşirken
hangi ihtiyaçlar karşılanacak? Ulaşım yapıları nasıl tasarlanacak? Bağlantı
noktaları nasıl olacak? Bağlantı noktaları ile kentin ilişkisi nasıl düzenlenecek?
Yıkılan yapıların bulunduğu yerler yeşil alan mı olacak? Kentsel doku içinde
boşluklar mı bırakılacak?
İşlevini yitiren yapılara hangi fonksiyonlar verilecek? Projeler hangi yöntemlerle
elde edilecek? Bu sorulara cevap vermek için yeni fikirler geliştirmek,
deneyimlerimizi ve bilgimizi zenginleştirmek için İstanbul'da mimarlık,
kentsel tasarım ve şehircilik alanında tepeden inmeci olmayan yeni yöntemler
denemeliyiz.
Radikal - Korhan Gümüş
|