'Beyoğlu'nda rahat gezin'
Mustafa Aksoy: Beyoğlu, 4 trilyon lira harcanarak baştan başa aydınlatıldı.
Aydınlatma öncelikle emniyet demek. Ayrıca bütün caddelere video kameralar
kondu. Bu kameralar sayesinde her cadde ve sokak dikkatle izlenecek. Bir de özel
bir ekip tarafından Beyoğlu'nun güvenliği sağlanacak.
Beyoğlu... Ya da Frenklerin deyimiyle Pera... Bir zamanlar ''alafranga'' İstanbul'un
en gözde semtlerinden... İstanbul'un en şık kadınlarının Tünel'le Taksim
arasındaki ''Grande Rue de Pera'' (Büyük Pera Caddesi) ya da İstiklal
Caddesi'nde her gün boy gösterdikleri yer... İstanbul'un kaymak tabakasının
buluşma mekânları, Tünel'e yakın karşılıklı Lebon ve Markiz
pastanelerinin evi... Biraz yukarı çıkalım... Galatasaray'ın karşısındaki
görkemli Tokatliyan Oteli... Hemen altındaki Degüstasyon Lokantası... İngiliz
Konsolosluğu'nun sokağındaki Levent sandviççisi... Biraz yukarıda, İngiliz
Konsolosluğu'nun tam karşısındaki sol köşede Beyaz Rusların işlettiği
Kibar Pastanesi. Taksim'e çıkarken sol kolda Gloria Pastanesi... Onun üstünde
Abdullah Efendi Lokantası ve pasajı.... Bunlar benim belleğimde kalanlar...
Kim bilir unuttuğum daha nereleri var...
Beyoğlu, '70'li yıllarla birlikte bir çöküşe giriyor... İstanbul'un
aldığı inanılmaz iç göç, kentin bütün semtlerini vurduğu gibi Beyoğlu'nu
bir taşra kasabası görünümüne itiyor. Üstelik bakımsız ve pis. Bakmaya
kıyılamayacak güzellikteki özellikle ünlü İtalyan mimar Daranco' nun yaptığı
''art nouveau'' yapılar... Yüzleri bakımsızlıktan iyice kararmış... Bir
de tehlike... Suç oranı iyice artıyor... Hele de daha birkaç ay öncesi
gencecik çocukların, eğlenmeye gittikleri barlarda herkesin gözleri önünde
boğazlarının kesildiğine tanık oluyoruz... Yöneticilerimiz uyuyor mu?
Son birkaç yıldır Beyoğlu'nda bir kıpırdanma var. Belki Pera dönemini
yakalamaya daha çok yol var, ama iyi işler de yapılıyor.
Avedis Çakır' ın Markiz'ini yeniden bulmanın sevinciyle dalıyorum içeri...
O canım vitraylar yine duvarlarda... Mevsimleri tasvir eden su perisi panoları
da öyle... Bir tanesi kazaya uğramış olsa bile... Passage Markiz'e
giriyorum... Harika... Ama fazla bir canlılık yok. Gelen giden az gibi... Dükkânlarda
görevlilerle konuşuyorum... ''Galiba daha insanların ayakları alışmadı.
Ya da yeterince duyurulmadı mı acaba'' diyorlar... Hay Allah!
Tekstilcilikten otelciliğe
Bu güzelliklerin yaratıcı beyni Beyoğlu Güzelleştirme Derneği'nin
yeni başkanı turizmci Mustafa Aksoy... Aksoy aynı zamanda Richmond Otel
(sadece bir tane değil. Ege'de de Richmond otelleri var), Kafe Les Bons, yeni
Markiz, Passage d'Orient'ın da yaratıcısı... Bir de Anadolu yakasında
Altunizade'nin gururu Capitol alışveriş merkezinin sahibi...
Mustafa Bey tekstilci olarak hayata atılmış. Esas olarak da Irak ve
Libya'ya ihracat yaparmış. Ama 1980'li yıllarda bu iki ülkeyle sorunlar baş
gösterince işler de durulmuş. Yeni bir iş yapma gereğini duymuş. Dolayısıyla
1990'lı yılların başında İstiklal Caddesi üzerindeki tek boş arazi olan
Richmond Oteli'nin yerini iş hanı yapma niyetiyle satın almış. İnşaata da
başlamış. Ama tam o sırada Turizmi Teşvik Yasası çıkınca orayı otel
yapmanın daha doğru olacağını düşünmüş.
Capitol'deki bürosunda konuşuyoruz... Bugünlerde dikkatini Capitol'e
odakladığı için bu söyleşi Beyoğlu'nda olamıyor. Ama galiba konumuz ağırlıklı
Beyoğlu'nda odaklanıyor.
Erdoğan Demirören'e çağrı
Mustafa Aksoy, Richmond'ın şu anda İstiklal Caddesi üzerindeki tek otel
olduğuna işaret ediyor; ardından da şu iyi haberi veriyor: ''Ardından
Tokatliyan filan gelebilir.''
Yoksa yanlış mı duyuyorum? Tokatliyan yeniden hayata geçecek, öyle mi?
''Bunun gibi bir başka eski bina da eski Atlas Sineması. Orası şu anda
bir utanç abidesi olarak duruyor. Beyoğlu'na hiç yakışmıyor. Bina işadamı
Erdoğan Demirören' e ait. Kendisini kaç kez aradık. Hiç ulaşamadık. Orası
kendi mülküdür, istediğini yapar. Ama bizim Markiz'i Beyoğlu'na kazandırdığımız
gibi o da Atlas Sineması'nı yeniden Beyoğlu'na kazandırabilir.''
Peki, bir zamanlar Tokatliyan'ın altındaki ünlü Degüstasyon lokantasını
da yeniden hayata geçirmeyi düşünüyorlar mı?
''Beyoğlu'nun eski değerlerini tek tek ortaya çıkarıp hayata geçirmek
her Beyoğluseverin işi olmalı. Beyoğlu düzenlenip güzelleştikçe bunların
hepsi de bir bir ortaya çıkacaktır.'' Burasının güvenlik bakımından hâlâ
eksik olduğu kaygılarımı dile getiriyorum. Diyor ki: ''Galiba bu hâlâ geçmişin
tatsız olayları nedeniyle belleğinizde kalan bir kaygı. Ama Beyoğlu, son
bir bir buçuk yıldan beri inanın ki belki de İstanbul'un en güvenli
yerlerinden birisi oldu. O dediğiniz olaylar İstanbul'un her tarafında
oluyor. Ama nedense herkes Beyoğlu'na odaklanmış. Sanki İstanbul'un her
tarafı sütliman da bu tür suç olayları sadece Beyoğlu'nda oluyor. Bu yaratılan
havaya ben çok karşı çıktım. Televizyonlarda da bunu savundum.
Şimdi Beyoğlu, 4 trilyon lira harcanarak baştan başa aydınlatıldı. Aydınlatma
öncelikle emniyet demek. Ayrıca bütün caddelere video kameralar kondu. Bu
kameralar sayesinde her cadde ve sokak dikkatle izlenecek.
Bir de özel bir ekip tarafından Beyoğlu'nun güvenliği sağlanacak. Ayrıca
bizim eskiden bekçi tabir ettiğimiz, her sokağın bir polisi olacak. Bunların
çalışmaları bitmek üzere. Beyoğlu çok kısa bir süre içinde İstanbul'un
en güvenli yeri haline gelecek ve bütün hak ettiği güzellikleri yeniden
elde edecek.''
Bir de ''Talimhane Projesi'' ne durumda? Mustafa Aksoy ona da açıklık
getiriyor: ''Artık oraya turist otobüsleri dışında araç girmiyor. Orası
tamamıyla trafiğe kapatıldı. Yaya yolu haline getirildi.''
Markiz'in öyküsü
Bir de Markiz'in öyküsü var. Markiz Pastanesi 1980'li yıllarda bir yedek
parçacıya satılmıştı. Ardından bu kişi tarihi binayı yedek parçacı ve
otomobil galerisi yapmak istedi. İnanılmaz tepkiler doğdu. İş günlerce basına
yansıdı. Uygulama durduruldu. Daha sonra devreye Mustafa Aksoy girdi. Bu nasıl
oldu? Öyküyü Mustafa Bey'in ağzından dinliyoruz:
''Markiz'in sahibi Avedis Çakır binayı olduğu gibi sizin söylediğiniz
kişiye satmıştı. Ediğiniz gibi bu kişi Markiz'i dükkânı yapmak istedi.
Sonra iş öyle kaldı. Sonra bizim Richmond Oteli açıldı. Markiz öylece
terk edilmiş duruyordu. O zaman Kültür Bakanı Fikri Sağlar' dı. Bana
Markiz'i alıp eski haline getirmem teklif edildi.
Sonuçta büyük zorluklarla Markiz'i o kişiden aldık. Uzun zamandır da
burayı almayı çok istiyorduk. Ben ilkokulu Kasımpaşa'da okudum. Çocukluğumdan
beri bende bir Beyoğlu sevdası var. Uzun sözün kısası, biz Markiz'i
1993'te aldık. 10 yıl da Anıtlar Yüksek Kurulu duvarını aşmak için bayağı
çabalar harcadık. Birkaç defa plan değiştirdik.''
Başlangıçta Markiz'in binasını tümüyle otel yapmayı düşünmüşler.
Böylece karşılıklı iki otel sahibi olmanın iyi bir fikir olacağı kanısındalarmış.
Ama daha sonra Markiz'i olduğu gibi korumaya, pasajı da yenilenmiş yüzüyle
pasaj olarak bırakmaya karar vermişler: ''Markiz'i büyük bir ihtimamla, mümkün
olduğu kadar eski biçimine dokunmadan restore ettik. Pasaj da gördüğünüz
gibi çok şık bir mekân haline geldi. ''
Sonra, adı geçen yüzyılın başı ve ortalarında Karlman Pasajı olan
Beyoğlu Tünel'in karşısındaki pasaja getiriyor sözü: ''Kafeleri ve
bistrolarıyla ne kadar güzel bir yer oldu değil mi? Orayı işleten bir hanım.
Sırf onun becerisiyle bu iş başarıldı. Orada köfteci de, daha harcıâlem
başka bir yer de açabilirdi. Yapmadı. Bakın, Beyoğlu'nun geleceği harika
olacak."
Aksoy'un öbür yatırımları neler?
''Pamukkale'de yarım kalmış bir otel inşaatı vardı. Onu aldık,
bitirdik. Onun yanındaki bir otel inşaatını da ona ekledik. Derken Efes'te
bitmiş bir otel aldık. Şu anda yatak sayımız neredeyse 2 bine ulaştı.''
Aksoy'un bir başka sürprizi de Sapanca'da... Göl kıyısındaki eski Vakıf
Oteli'ni de almış. 1999 depreminde Sapanca Vakıf Oteli epeyce hasar görmüş.
Şu anda kaba inşaatını bitirmişler. Ekim ya da kasımda hizmete girecekmiş.
Bu konuda, ''Çok, ama çok şık, 120 yataklı bir otel oluyor,'' diyor.
Capitol'daki yenilikler
Ya Capitol? ''1980'li yıllarda tekstilden kazandığımız bir miktar parayı
gayrimenkule yatırma fikri doğdu. Şu anda Capitol'un bulunduğu arsanın
izalei şüyuyla satışa çıktığını duyunca buna talip olduk. 1982'de
mahkeme satışına karar verdi. Buranın yapımı tam 10 yıl sürdü. 1993'te
açtık.''
Mustafa Bey bu arada yine durmamış ve 10 yıl sonra Capitol alışveriş ve
eğlence merkezini tepeden tırnağa yenilemiş. Haziranda yeni haliyle hizmete
giren Capitol de artık 14 sinema, yönetim ofisleri, yiyecek alanları ve mağazalarıyla
yepyeni bir görünüm kazanmış. Bir yenilik de Türkiye'de ilk kez kapalı
mekânda uygulanan ve Capitol'un zemin katında bulunan fıskıyeli havuz. Buna
''dancing fountain'' (dans eden havuz) adını koymuşlar. Bu havuzda rengârenk
ışıklar ve yüzlerce fıskıye ile senkronize ses, ışık ve 13 metreye yükselen
su gösterileri yapılabiliyor.
Bu ülkede sadece kötü şeyler olmuyor. Zaman zaman iyi şeylerin gerçekleştirildiğine
de tanık oluyoruz!
Cumhuriyet - Leyla Tavşanoğlu
|