'Sebiller kafe yapılmalı'

Fotoğraf: Muhsin Akgün
|
Irene Bierman ve Robert Nelson, Bilgi Üniversitesi'nde
üç kıtadan 23 uzmanın katıldığı bir seminer düzenledi.
ABD'li tarihçiler Irene Bierman ve Robert
Nelson'a göre kültürel mirasın en büyük düşmanı değişen yaşam
biçimi. Eski yapılar gündelik yaşama dahil edilirse korunabilir. |
Yağmaya, zamanın, toplumun tüm yıpratıcılığına karşı Türkiye son
günlerde 'koruma' kavramını gündemde, kültürel mirasını elde tutmanın
yollarını arıyor. Geçen hafta İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenen
bir seminer, bu gündeme bilimsel katkı sağlayacak nitelikteydi. Avrupa,
Amerika ve Ortadoğu ülkelerinden gelen 23 akademisyen, 'Ortadoğu'da Geçmişi
İnşa Etmek' başlığı altında tarih bilincini ve kültürel mirasın
korunması meselesini tartıştılar. Kaliforniya Üniversitesi'nin gerçekleştirdiği
toplantının koordinatörleri Irene Bierman ve Robert Nelson'dı. İki profesör
de İstanbul ve Türkiye'deki tarihi yapılar hakkında kitaplar hazırlamış
Ortadoğu uzmanları. Bilgi Üniversitesi'nin Dolapdere Kampüsü'nde buluştuğumuz
Bierman ve Nelson'la, binaların toplumsal hafızadaki yeri ve dolayısıyla değişen
koruma kavramları üzerine söyleştik.
Seminerde üzerinde durduğunuz kavram ve meselelerden söz eder misiniz?
Robert Nelson: Arkeolojik bir çalışma ve rekonstürksiyon yapacağınız
zaman bir dönem belirlemeli, hangi geçmişi koruyacağınıza karar
vermelisiniz. Bu tercihler üzerinde konuştuk. Bu meseleler akademik olarak çok
ilginç, ama politik olarak son derece önemlidir. Türkiye, Yunanistan, İsrail
gibi ülkeler için ekonomik bir önemi de var. Çünkü bir ulusun önemsediği
şeylerle turistlerin önemsedikleri farklı olabilir. Devletler bu ikisi arasındaki
dengeyi tutturmak zorunda...
İrene Bierman: Biz geçmişi bir alan olarak koruma meselesiyle de
ilgilendik. Mesela 19. yüzyılda insanlar tek bir binayı korumakla
ilgilenirlerdi ama artık bir alanı, içindeki binayla birlikte koruma anlayışı
yerleşti. Bu yaklaşım farklılıklarını toplumsal değişim ve uluslararası
politika belirliyor.
Türkiye'deki koruma anlayışı ne tür değişimler yaşamış?
Nelson: Size ilginç bir şey anlatayım, 19. yüzyılda Ayasofya ve
Sultanahmet camileri arasında eski evlerden oluşan son derece yoğun bir doku
vardı. 20. yüzyılın başında devlet camileri daha iyi koruyabilmek ve
Fransa'daki gibi meydanlara sahip olmak için bu mahalleyi tamamen temizledi, şimdi
yerinde bir meydan var. Ama zaman değişti ve şimdi de bölgeleri, mahalleleri
olduğu gibi korumanın yolları aranıyor.
Bierman: Şu sıralar Osmanlı geçmişinizle, Selçuklu geçmişinizle
olduğundan daha fazla ilgilisiniz. Oysa 1920'lerde Konya'da kazılar yapılıyor,
müzeler için Selçuklu eserleri toplanıyordu.
Günümüzde en geçerli, temel koruma kriterleri neler?
Robert: Bir yapıtın yaşı, sanatsal değeri, tarihi değeri, tipik olması
gibi kriterler var. Ama bu değerler arasında çatışmalar yaşanır.
Bierman: Bir başka önemli tartışma ise çevre. Sadece yapıyı, ya da
yapı topluluğunu değil etrafındaki ağaçları, doğal yapıyı ve yaşam biçimini
de korumak gerekiyor. Ki yaşam biçimini korumak çok zor. Mesela Tunus'ta eski
evlerin hem içini hem dışını korumaya çalışıyorlar ama insanlar iki kişilik
yataklar, büyük televizyonlar istiyorlar. Bu eşyaları o evlerin
merdivenlerinden çıkartmak bile imkânsız...
Evlerin iç yapılarını koruduğunuzda bir yaşam biçimini de korumak
zorundasınız. O yaşam biçimini tercih eden insanlara ihtiyacınız var, ya
da yaşantılarını değiştiremeyen yoksul insanlara. Böylece yoksul insanların
oturduğu eski evler, modern bölgelerin hemen yanında turistler için küçük
zaman tünelleri oluşturuyorlar.
Kültürel miras sadece yaşam biçimiyle yitirilmiyor ama. Bir de savaşlar
var. İşgal edenin yarattığı büyük yıkımın ardındaki motivasyon nedir?
Nelson: Eğer bir bina ya da anıt, bir ulusun hayallerini, umutlarını,
tarihini simgeleyebiliyorsa bu anıtı yeryüzünden silmekle o toplumun umutlarını
da yıkarsınız. Malum, bir toplumu yenmek, bir orduyu yenmekten daha zordur. Dünya
Ticaret Merkezi'nin, Mostar Köprüsü'nün, Bamyan Budaları'nın yok edilmesi
bu nedene dayanıyor. Ama bir yandan ortak dünya mirası anlayışı da gelişiyor.
Bierman: 19. yüzyılda geçmişi korumak konusunda uluslararası bir
ortak duyarlılık oluşmuştu aslında. Ama tabii bu duyarlılık, dünya mirası
kavramı belli ekonomik ve sınıfsal bir topluluğun ortak değeri. Bu değerleri
hoşlanmadıkları bir hükümetin temsil ettiği değerler olarak görenler
korunmayan bir müzeyi soyarak ya da Bamyan'daki gibi heykelleri yok ederek
duygularını ifade etmeyi seçebiliyorlar. Bu durum sanıldığı gibi İslam'la
değil sosyo-ekonomik koşullarla ilgili. Dezavantajlı kesimler, olağanüstü
anlarda durumlarını soygunlar için avantaja dönüştürebiliyorlar. Yağmacı
topluluk ister yerel ister küresel olsun, birinin diğerine saygı göstermesi
için ortak eğitimi almış olması gerek...
Türkiye'de tarihi mirası koruma meseleleri gündemde. Tüm toplumda bu
bilinci geliştirmek ne kadar mümkün?
Nelson: İnsanlar, tüm bu eski eserlerin kendileri için yararlı olduğu
konusunda ikna olmalı. Geçmişi korumak meselesinde en önemli şey, insanların
gündelik yaşamlarıyla geçmişi tekrar ilintilendirmektir. Bir caminin
kubbesini altın varaklarla kaplayarak eski haline getirirken, onu yaşamların
bir parçası kılabilmek gerekiyor.
Bierman: Kahire'de pek çok projede çalıştım, ama o restorasyonlar
orada öylece kaldılar. Beş sene sonra aynı binayı tekrar onarmak zorunda
kalıyorsunuz, çünkü kullanılmıyor. Mesela bir sebilin günümüz
toplumunda herhangi bir fonksiyonu yok. Eğer bina tekrar yaşamaya başlamazsa,
çevresi onun varlığından mutluluk duymazsa işe yaramıyor. Bu sebilin bir
kafe, bir kitapçı dükkânı filan olması gerekiyor...
Radikal - Cem Erciyes
|