reklam

12 Ağustos 2004 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

'Umut Yasası'nda kaygılar

Tarihi ve geleneksel mimarinin örneklerini barındıran SİT alanlarının korunması için hazırlanan planlarda 'mimarların' değil, sadece plancıların 'müellif' olabilmesi koşulu, yeni yasanın böylesi mimari peyzajlarda da gelişen en vahim yanlışı...

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası'nda değişiklik yapan ''5226 Sayılı Kanun'' artık yürürlükte. Tarihsel ve doğal mirasın yaşatılmasıyla ilgili başka yasalarda da yeni kurallar getiren düzenleme, aynı alanda yaşanagelen kimi sorunları gidermeyi amaçlıyor!..

Anımsanacaktır, yeni yasa henüz ''tasarı'' halindeyken de değerlendirmiş ve ''olumlu'' gördüğümüz bazı önemli maddelerinden ötürü ''Korumada Umut Yasası'' demiştik. (Cumhuriyet - 17 Haziran 2004). Ancak, başka bazı önemli maddelerindeki ''çekincelerimizin'' de dikkate alınmasını dilemiştik.

TBMM'de kabul edilerek Cumhurbaşkanlığı'ndan da onay alan yasada olumlu bulduklarımız aynen yürürlüğe girerken Mimarlar Odası 'nca daha önce rapor olarak da sunulan çekincelerimiz ise hemen hiç ''önemsenmedi'' . Oysa, yasadan beklenen yararla karşı çıktığımız maddeler arasında ''doğrudan'' bir ilişki vardı.

''Öncelikli'' ve temel amaç, kültür ve tabiat varlıklarının ''korunmasını'' sağlayıcı önlem ve olanakları güçlendirmek olduğuna göre, bunu ''zayıflatacak'' düzenlemelere yönelik eleştirilerimizin de dikkate alınması gerekmez miydi?..

Hem de koruma konusunda yıllardır en etkin ve kalıcı çalışmalara imza atan bir meslek kuruluşunun da görüşleri olarak...

Olumlu gördüklerimiz
Yasanın başlıca olumlu yanlarını yeniden özetleyecek olursak;

1- ''Koruma Kurulları'' nın güçlendirilmesiyle birlikte yine ''Bakanlığa'' bağlı kalması. Böylece ulusal ve evrensel miras üzerindeki kimi ''yerel çıkar beklentilerinin'' süregelen ve olası tahribatlarına karşı yasal önlemin sürdürülmesi.

2- ''Doğal Sitler'' in yaşama kültürü ile iç içe doğal varlıklar olarak aynı yasayla korunmalarının devam etmesi; böylece bu alanların ''Çevre ve Orman Bakanlığı'na devri'' tartışmalarına son verilmesi,

3- Bünyelerinde, ilgili uzmanlardan ''koruma birimi'' kuracak yerel yönetimlere, ''tescilli yapılara bakım izni'' yetkisinin tanınması; böylece ''belediyelere koruma sorumluluğu'' da verilerek bu birimlerin teşvik edilmesi,

4- Kültürel mirasın korunması için yeni ''mali olanakların'' ve desteklerin sağlanması, kesin yapı yasağı bulunan özel mülklerle imara uygun hazine arazisi takasının kolaylaştırılması,

5- Özellikle Ankara'daki Mimarlar Odası yetkililerinin TBMM'de yaptıkları girişimler sonucunda, tarihsel yapı ve dokularla ilgili hizmetlerin ''ihale'' ve ''yapı denetim'' yasaları dışında tutularak, bunlara ait kurallarla yaratılan ''özensiz uygulamalara'' karşı da önlem alınması.

İşte bu gibi ''yararlı'' gelişmelerin önünü de açmak yerine, yeni yasadan beklenen olumlu süreci ''tersine etkileyecek'' düzenlemeler arasındaki ''en vahim'' olanlarına gelince...

Sit kararlarına 'müdahale!'
Bunların başında, ''Sit kararlarıyla ilgili Yüksek Kurul yetkisi'' geliyor. Yeni yasaya göre, imar planlarında onay hakları bulunan kurumlar (belediyeler, valilikler, kimi bakanlıklar ve hatta son olarak TOKİ...) SİT'lerdeki koruma planlarına ya da sınır belirlemelerine ait Koruma Bölge Kurulları kararları için ''Yüksek Kurula itiraz'' edebilecekler ve bu kurulun kararı kesin olacak...

Böyle bir hükmün, Koruma Bölge Kurullarının ulus ve bilim adına üstlendikleri ''saygınlıklarını'' zedeleyeceği gibi, önemli oranda ''bürokratların'' yer aldığı Yüksek Kurul'u da ''iş bitirilen siyasi organ'' imajıyla yıpratacağını belirtmiştik. Yüksek Kurul'un yine ''tavsiye kararı'' alması ve son yetkinin de Bölge Kurullarında kalmasının ise ''amacı sağlamaya'' yeteceği yönündeki görüşümüz kabul edilmedi...

Şimdi, Bölge Kurullarından ''bekledikleri ödünü'' alamayanlar, amaçlarına ''Ankara'dan'' ulaşmanın tahmin edilebilecek siyasi ilişkileri içine girecekler...

Mimarlık koruma dışında

Diğer bir çekincemiz de özellikle ''mimarlık mirasının'' yoğun olarak bulunduğu ve ''bu nedenle'' gözetilmeleri için ilan edilen ''Kentsel SİT'' lerdeki koruma planlamasında, konunun ve uzmanlığın ''doğası'' gereğince öncelikle ''mimarların'' yeki ve eşgüdümündeki ekiplere sorumluluk verilmesi yerine sadece ''şehir plancılarının müellif olmaları'' kuralıydı.

Bu itirazımız da gözetilmedi. Eğitim programlarında ''mimarlık tarihi'' , ''mimarlık kültürü'' , ''geleneksel mimari'' , ''mimari restorasyon'' vb. gibi doğrudan bu alanı içeren konular bulunmayan plancılar, aynı değerlerin nasıl, hangi kurallarla ve ne gibi önlemlerle yaşatılıp korunacaklarından ''tek başlarına sorumlu'' kılındılar... Korumada plancılara tanınan ''mimariyi belirleme'' yetkileri, aslında bu konuda ülkemizde dayatılan ''genel yanlışın'' bir ürünü. Kent planlamasıyla mimarlık arasında, başka hemen hiçbir ülkede rastlanmayacak düzeyde yaratılmakta olan ''ayrışma'' , şimdi de Koruma Yasası'na ''aynı aymazlıkta'' aktarılmış oldu. Oysa, hiç değilse ''tarihsel kent dokuları ve mimarlık mirası'' açısından bunun kabul edilemeyeceğini ''kültürden'' sorumlu bir bakanlık da savunmalı ve kendi yasasında aynı yanlışı yapmamalıydı...

Bin yıllara uzanan uygarlık tarihiyle mimarlık tarihi özdeş bir ülkenin koruma yasasında ''mimarlığın'' bu denli dışlanması, ne TBMM'yi ilgilendirdi, ne de Çankaya'yı...

Yeni yasanın diğer sakıncalı yönlerine gelecek yazılarımızda da değineceğiz. Bunlara dayalı başlatılacak uygulamalarda hemen açığa çıkabilecek sorunları belgelemek ve aynı belgelerle yine bu maddelere yönelik yargı sürecini başlatmak ise duyarlı kişi ve kurumlara düşüyor..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci

 

Ağustos 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01
02 03 04 05 06 07 08
09 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31
diğer aylar için tıklayın

Koruma, restorasyon, sanat tarihi ve arkeoloji sorunlarını, düşüncelerinizi Koruma ve Restorasyon forumuna yazabilirsiniz. 

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz