'Umut Yasası'nda kaygılar
Tarihi ve geleneksel mimarinin örneklerini barındıran SİT alanlarının
korunması için hazırlanan planlarda 'mimarların' değil, sadece plancıların
'müellif' olabilmesi koşulu, yeni yasanın böylesi mimari peyzajlarda da gelişen
en vahim yanlışı...
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası'nda değişiklik yapan ''5226
Sayılı Kanun'' artık yürürlükte. Tarihsel ve doğal mirasın yaşatılmasıyla
ilgili başka yasalarda da yeni kurallar getiren düzenleme, aynı alanda yaşanagelen
kimi sorunları gidermeyi amaçlıyor!..
Anımsanacaktır, yeni yasa henüz ''tasarı'' halindeyken de değerlendirmiş
ve ''olumlu'' gördüğümüz bazı önemli maddelerinden ötürü ''Korumada
Umut Yasası'' demiştik. (Cumhuriyet - 17 Haziran 2004). Ancak, başka bazı önemli
maddelerindeki ''çekincelerimizin'' de dikkate alınmasını dilemiştik.
TBMM'de kabul edilerek Cumhurbaşkanlığı'ndan da onay alan yasada olumlu
bulduklarımız aynen yürürlüğe girerken Mimarlar Odası 'nca daha önce
rapor olarak da sunulan çekincelerimiz ise hemen hiç ''önemsenmedi'' . Oysa,
yasadan beklenen yararla karşı çıktığımız maddeler arasında ''doğrudan''
bir ilişki vardı.
''Öncelikli'' ve temel amaç, kültür ve tabiat varlıklarının ''korunmasını''
sağlayıcı önlem ve olanakları güçlendirmek olduğuna göre, bunu ''zayıflatacak''
düzenlemelere yönelik eleştirilerimizin de dikkate alınması gerekmez
miydi?..
Hem de koruma konusunda yıllardır en etkin ve kalıcı çalışmalara imza
atan bir meslek kuruluşunun da görüşleri olarak...
Olumlu gördüklerimiz
Yasanın başlıca olumlu yanlarını yeniden özetleyecek olursak;
1- ''Koruma Kurulları'' nın güçlendirilmesiyle birlikte yine ''Bakanlığa''
bağlı kalması. Böylece ulusal ve evrensel miras üzerindeki kimi ''yerel çıkar
beklentilerinin'' süregelen ve olası tahribatlarına karşı yasal önlemin sürdürülmesi.
2- ''Doğal Sitler'' in yaşama kültürü ile iç içe doğal varlıklar
olarak aynı yasayla korunmalarının devam etmesi; böylece bu alanların ''Çevre
ve Orman Bakanlığı'na devri'' tartışmalarına son verilmesi,
3- Bünyelerinde, ilgili uzmanlardan ''koruma birimi'' kuracak yerel yönetimlere,
''tescilli yapılara bakım izni'' yetkisinin tanınması; böylece
''belediyelere koruma sorumluluğu'' da verilerek bu birimlerin teşvik
edilmesi,
4- Kültürel mirasın korunması için yeni ''mali olanakların'' ve
desteklerin sağlanması, kesin yapı yasağı bulunan özel mülklerle imara
uygun hazine arazisi takasının kolaylaştırılması,
5- Özellikle Ankara'daki Mimarlar Odası yetkililerinin TBMM'de yaptıkları
girişimler sonucunda, tarihsel yapı ve dokularla ilgili hizmetlerin ''ihale''
ve ''yapı denetim'' yasaları dışında tutularak, bunlara ait kurallarla
yaratılan ''özensiz uygulamalara'' karşı da önlem alınması.
İşte bu gibi ''yararlı'' gelişmelerin önünü de açmak yerine, yeni
yasadan beklenen olumlu süreci ''tersine etkileyecek'' düzenlemeler arasındaki
''en vahim'' olanlarına gelince...
Sit kararlarına 'müdahale!'
Bunların başında, ''Sit kararlarıyla ilgili Yüksek Kurul yetkisi''
geliyor. Yeni yasaya göre, imar planlarında onay hakları bulunan kurumlar
(belediyeler, valilikler, kimi bakanlıklar ve hatta son olarak TOKİ...) SİT'lerdeki
koruma planlarına ya da sınır belirlemelerine ait Koruma Bölge Kurulları
kararları için ''Yüksek Kurula itiraz'' edebilecekler ve bu kurulun kararı
kesin olacak...
Böyle bir hükmün, Koruma Bölge Kurullarının ulus ve bilim adına üstlendikleri
''saygınlıklarını'' zedeleyeceği gibi, önemli oranda ''bürokratların''
yer aldığı Yüksek Kurul'u da ''iş bitirilen siyasi organ'' imajıyla yıpratacağını
belirtmiştik. Yüksek Kurul'un yine ''tavsiye kararı'' alması ve son yetkinin
de Bölge Kurullarında kalmasının ise ''amacı sağlamaya'' yeteceği yönündeki
görüşümüz kabul edilmedi...
Şimdi, Bölge Kurullarından ''bekledikleri ödünü'' alamayanlar, amaçlarına
''Ankara'dan'' ulaşmanın tahmin edilebilecek siyasi ilişkileri içine
girecekler...
Mimarlık koruma dışında
Diğer bir çekincemiz de özellikle ''mimarlık mirasının'' yoğun olarak
bulunduğu ve ''bu nedenle'' gözetilmeleri için ilan edilen ''Kentsel SİT''
lerdeki koruma planlamasında, konunun ve uzmanlığın ''doğası'' gereğince
öncelikle ''mimarların'' yeki ve eşgüdümündeki ekiplere sorumluluk
verilmesi yerine sadece ''şehir plancılarının müellif olmaları'' kuralıydı.
Bu itirazımız da gözetilmedi. Eğitim programlarında ''mimarlık tarihi''
, ''mimarlık kültürü'' , ''geleneksel mimari'' , ''mimari restorasyon'' vb.
gibi doğrudan bu alanı içeren konular bulunmayan plancılar, aynı değerlerin
nasıl, hangi kurallarla ve ne gibi önlemlerle yaşatılıp korunacaklarından
''tek başlarına sorumlu'' kılındılar... Korumada plancılara tanınan
''mimariyi belirleme'' yetkileri, aslında bu konuda ülkemizde dayatılan
''genel yanlışın'' bir ürünü. Kent planlamasıyla mimarlık arasında, başka
hemen hiçbir ülkede rastlanmayacak düzeyde yaratılmakta olan ''ayrışma'' ,
şimdi de Koruma Yasası'na ''aynı aymazlıkta'' aktarılmış oldu. Oysa, hiç
değilse ''tarihsel kent dokuları ve mimarlık mirası'' açısından bunun
kabul edilemeyeceğini ''kültürden'' sorumlu bir bakanlık da savunmalı ve
kendi yasasında aynı yanlışı yapmamalıydı...
Bin yıllara uzanan uygarlık tarihiyle mimarlık tarihi özdeş bir ülkenin
koruma yasasında ''mimarlığın'' bu denli dışlanması, ne TBMM'yi
ilgilendirdi, ne de Çankaya'yı...
Yeni yasanın diğer sakıncalı yönlerine gelecek yazılarımızda da değineceğiz.
Bunlara dayalı başlatılacak uygulamalarda hemen açığa çıkabilecek
sorunları belgelemek ve aynı belgelerle yine bu maddelere yönelik yargı sürecini
başlatmak ise duyarlı kişi ve kurumlara düşüyor..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|