Başbakanlık binasına "beyaz
plastik pencere"
Başbakanlık binası Cumhuriyet tarihinin ilk yapılarındandır. Dünyanın
en başarılı mimari eserlerinden örnekler verilen, yabancı yayınlara geçen
bu binanın "sürme mekanizmalı" ahşap pencereleri söküldü. Atıldı.
Yerine, içeriye doğru açılan iki kanatlı beyaz plastik pencereler takıldı.
Ne var bunda ki diyerek sual eyleyeceksiniz. Ben de uzun uzun anlatacağım,
"çok şey var!.." Her şeyden önce "yozlaşma var". Çizgimizi
yukarıya itecek yerde, aşağıya çekiyoruz. Çizgimizi yukarı itecek olanlar
bu ülkenin liderleridir. Lider demek, "toplumun önünde koşan, topluma
örnek olan, toplumu ileriye götüren, toplumun çizgisini yukarıya iten kişi"
demektir. Başbakan bu toplumun lideri olmak zorundadır. Başbakan, yaşamı
ile, yaptıkları ve ettikleri ile topluma örnek olmak zorundadır.
Başbakanlık binasının, mimarisi ile, döşemesi ile, içindekilerin yaşam
tarzı ile bu toplumun önünde olması, dosta - düşmana, içeridekilere - dışarıdakilere
"güzellik - medeniyet - zevk" mesajı vermesi beklenir.
Mustafa Kemal, Ankara'yı yoktan var ederken, devlet dairelerini yaptırmaya
başlarken o dönemin en ünlü mimarı olan Avusturyalı Clemens Holzmeister'i
(1886 - 1983) Ankara'ya getirtti. Ankara'daki bakanlık binalarının ve resmi
dairelerin çoğunu, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nü, Genelkurmay Başkanlığı'nı,
Orduevi'ni, Harp Okulu'nu, TBMM binasını, 1927 - 1938 yılları arasında
Holzmeister çizdi. Bu binalar onun çizimiyle yapıldı.
Sedat Hakkı Eldem, Holzmeister ile çalışan ünlü bir Türk mimarıdır.
Ankara'da Gümrük ve Tekel Binası yapımına karar verilince proje için
uluslararası yarışma açıldı. Çok sayıda yabancı mimarın katıldığı
yarışmayı Sedat Hakkı Eldem kazandı. 1934 - 1937'de yapılan bu bina, bugün
Başbakanlık Binası olarak kullanılıyor. Bina, bir Türk mimar tarafından
çizilmiş, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk modern binası olması yanında, çizimdeki
başarı nedeniyle de dünya mimarlık çevrelerinde beğeni toplamıştır.
Binada ben de çalıştım
Bakınız, Ağa Han Vakfı tarafından yurtdışında bastırılan bir kitapta
bu bina için neler anlatılıyor: "Bina, dışarıdan olduğu kadar içeriden
de büyük itina ile olgunlaştırılmıştır. Mobilyalar aynı düşünce ile
planlanmıştır. Mobilya ihale evrakı benzeri hiçbir bina için yapılmamış
mükemmeliyette idi. Kalitenin aranması ve elde edilmesinde o zamanki genel müdür
Mithat Bey ve Bakan Ürgüplü'nün büyük etkisi olmuştur. Daha sonra Başbakan
tarafından kullanılan odayı Selahattin Refik Bey, Fransız eşyaları ile
dekore etmiştir... Bina Ankara'nın en itinalı ve sağlam yapılmış binalarından
sayılır... Çift pencerelerin özelliği, ağırlıklı ve birbirine girik
olmasıdır. Bu sayede kolaylıkla açılabilir ve temizlenebilir."
1963-1975'te DPT (o zamanlar çalışanların tümü 85 kişi idi) bu binanın
bir bölümünde faaliyet gösteriyordu. Ben bu binanın bir odasında Sedat
Hakkı Eldem'in çizdiği pencerenin önünde on bir yıl oturdum. O
pencerelerin nasıl olduğunu biliyorum. Pencerelerin içinde yapımcı
Avusturya firmasının ismi vardı. Bir parmak ile yukarı kalkar, aşağıya
inerdi. Alttan veya üstten odayı havalandırma imkanı verirdi.
İşte sökülüp atılanlar pencereler bu pencereler. Önce mobilyalar atıldı.
Yerine "köylü kızı çeyizi" tipi mobilyalar konuldu. Alacalı
bulacalı perdeler asıldı. En sonunda da Avusturya yapımı ahşap pencereler
sökülerek yerine beyaz plastik pencereler takıldı.
Allah rızası için söyleyiniz... Bütün bunların, tarihi camilerdeki el
yapımı halıları makine halısıyla, tarihi topbak şamdanları floresan tipi
lambalarla, üzeri yazılı bakır tasları plastik yeşil maşrapalarla değiştirmekten
ne farkı var?
Hadi diyelim ki Başbakanımız işinin çok olması nedeniyle olanı biteni
izleyemiyor. İyi de... "Tarihi eser olarak korunması gereken binaların
başında gelen bu binanın" pencereleri ve iç yapısı değiştirilirken
bizim mimarlarımız ve de onların meslek kuruluşlarının acep neden sesi çıkmıyor?
Milliyet - Güngör Uras
|