Rezaletin nedeni siyaset
İstanbul'daki su baskını içine doğmuş gibi Başbakan "Kaçak
binaları hiç acımadan yıkın" demişti.
Kaçak yapılaşma, gecekondulaşma aslında bir sonuç, plansız, programsız
göçün sonucu.
Su baskınlarının yol açtığı felaket de göçle geldi. Bugün şehrin nüfusu nereden başlıyor belli değil. Çünkü İstanbul'un sınırları
belli değil.
Önüne gelen yeni yeni mahalleler, semtler yaratıyor.
Her yıl 400 bin, 500 bin yeni insan İstanbul denilen araziye gelip sere
serpe yayılıyor. Dere içlerine ev yapıyor. Dur diyen çıkmıyor. Sonra tartışma
başlıyor; altyapı ve hizmet yetersizliği tartışması. Ve adaletsiz bir
paylaşım. Yani bazılarının vergisiyle, hak hukuk tanımayan bazılarına
altyapı ve hizmet götürülmesi.
Planlı programlı bir şehirleşmede, altyapısı hazırlanmayan yerleri iskâna
açmak, keyfi genişlemeye imkân sağlamak mümkün müdür?
Çağdaş şehircilikte şehirlerin sınırları bellidir ve yatağı yorganı
sırtlayıp ben buraya yerleşeceğim diyenlerin hatırı için şehir büyümez,
genişlemez.
Siyaset de İstanbul'un kamburlarından biri. Yeşil alanların, politik
nedenlerle talanına yıllarca göz yumuldu. Kanunlar çıkartılarak da yağma
pek çok kez meşrulaştırıldı.
İstanbul, kapanın elinde kaldı.
Rüşvetle bütünleşen demokrasi de bu yozlaşmada rol oynadı. Nüfus artışına
göre idari sınırlar, yetki alanları genişletilmeyince pek çok yerleşim
alanı kontrolsüz kaldı. Çarpık yapılaşma; politikacılar, yerel yöneticiler,
bürokratlar eliyle yaratıldı.
İstanbul'un nüfusu 1980 yılında 4 milyon 750 bindi.
1990'da 7 milyon 700 bin.
1995'te 9 milyon.
Bugün 12 milyon.
Belediye Başkanı iken Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'da en büyük başarısı
göçü önlemek veya yavaşlatmak olabilirdi.
Bunun kesin çaresinin "vize" olduğunu bildiği ve söylediği
halde sonradan vazgeçti.
İş ve konut edindiğini kanıtlamayanlar ellerini, kollarını sallayarak
İstanbul'da yerleşmeye gelememeliydi.
Belki de Refah Partisi oy hesabıyla Tayyip Erdoğan'ı bu teşebbüsten
vazgeçirdi. Ama doğru yapmadı. Bu konuda gerekçe olarak da hep "eşitlik
ve adalete aykırılık" öne sürüldü. Oysa bu gerekçe, popülist bir
davranıştan başka bir şey olabilir mi?
Yıllarca iktidar veya iktidara şöyle veya böyle ortak olanlar vatandaşı
kendi yerinde, şehrinde, köyünde mutlu edemeyip göçe mecbur ediyor; sonra
da bu insanların ve göç ettikleri yerin perişan olmasını savunuyor. Bunu
da eşitlik ve adalet bahanesiyle yapıyor. Bunu akıl alır mı?
İşte bu yanlış tutum İstanbul'u kaçak yapılar cenneti, gecekondu
cenneti yaptı.
Önlem; plansız göçe engel olmaktır.
Sakinlerini toplu konutlara taşıyıp gecekonduları yıkmaktır.
Milliyet -
Doğan Heper
|