reklam

19 Ağustos 2004 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

Rezaletin nedeni siyaset

İstanbul'daki su baskını içine doğmuş gibi Başbakan "Kaçak binaları hiç acımadan yıkın" demişti.

Kaçak yapılaşma, gecekondulaşma aslında bir sonuç, plansız, programsız göçün sonucu.

Su baskınlarının yol açtığı felaket de göçle geldi. Bugün şehrin nüfusu nereden başlıyor belli değil. Çünkü İstanbul'un sınırları belli değil.

Önüne gelen yeni yeni mahalleler, semtler yaratıyor.

Her yıl 400 bin, 500 bin yeni insan İstanbul denilen araziye gelip sere serpe yayılıyor. Dere içlerine ev yapıyor. Dur diyen çıkmıyor. Sonra tartışma başlıyor; altyapı ve hizmet yetersizliği tartışması. Ve adaletsiz bir paylaşım. Yani bazılarının vergisiyle, hak hukuk tanımayan bazılarına altyapı ve hizmet götürülmesi.

Planlı programlı bir şehirleşmede, altyapısı hazırlanmayan yerleri iskâna açmak, keyfi genişlemeye imkân sağlamak mümkün müdür?

Çağdaş şehircilikte şehirlerin sınırları bellidir ve yatağı yorganı sırtlayıp ben buraya yerleşeceğim diyenlerin hatırı için şehir büyümez, genişlemez.

Siyaset de İstanbul'un kamburlarından biri. Yeşil alanların, politik nedenlerle talanına yıllarca göz yumuldu. Kanunlar çıkartılarak da yağma pek çok kez meşrulaştırıldı.

İstanbul, kapanın elinde kaldı.

Rüşvetle bütünleşen demokrasi de bu yozlaşmada rol oynadı. Nüfus artışına göre idari sınırlar, yetki alanları genişletilmeyince pek çok yerleşim alanı kontrolsüz kaldı. Çarpık yapılaşma; politikacılar, yerel yöneticiler, bürokratlar eliyle yaratıldı.

İstanbul'un nüfusu 1980 yılında 4 milyon 750 bindi.
1990'da 7 milyon 700 bin.
1995'te 9 milyon.
Bugün 12 milyon.

Belediye Başkanı iken Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'da en büyük başarısı göçü önlemek veya yavaşlatmak olabilirdi.

Bunun kesin çaresinin "vize" olduğunu bildiği ve söylediği halde sonradan vazgeçti.

İş ve konut edindiğini kanıtlamayanlar ellerini, kollarını sallayarak İstanbul'da yerleşmeye gelememeliydi.

Belki de Refah Partisi oy hesabıyla Tayyip Erdoğan'ı bu teşebbüsten vazgeçirdi. Ama doğru yapmadı. Bu konuda gerekçe olarak da hep "eşitlik ve adalete aykırılık" öne sürüldü. Oysa bu gerekçe, popülist bir davranıştan başka bir şey olabilir mi?

Yıllarca iktidar veya iktidara şöyle veya böyle ortak olanlar vatandaşı kendi yerinde, şehrinde, köyünde mutlu edemeyip göçe mecbur ediyor; sonra da bu insanların ve göç ettikleri yerin perişan olmasını savunuyor. Bunu da eşitlik ve adalet bahanesiyle yapıyor. Bunu akıl alır mı?

İşte bu yanlış tutum İstanbul'u kaçak yapılar cenneti, gecekondu cenneti yaptı.
Önlem; plansız göçe engel olmaktır.

Sakinlerini toplu konutlara taşıyıp gecekonduları yıkmaktır.
Milliyet - Doğan Heper 

 

Ağustos 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01
02 03 04 05 06 07 08
09 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31
diğer aylar için tıklayın

Mimarlık ve tasarım dünyası ile ilgili genel tartışma konuları Mimarlık forumunda

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz