Şehirlere yığılmak
Sel felakati... Deprem felaketi... Böyle doğal afetler çarpık kentleşmeyle
birleşince 'sosyal felaket'e dönüşüyor!
"Eskiden düzgün altyapısı, kanalizasyon şebekesi, yolları ve
caddeleri olan şehirler bile kitlevi iç göçlerin altından kalkamıyor,
durum gittikçe kötüleşiyor. Hele yeni kentleşme yerlerinde yollar çamurlu
patikalardan farksız. Belediyeler kitleler halinde kentlere göçen insanların
su, kanalizasyon gibi altyapı ihtiyaçlarını karşılama gücünden mahrum.
Lağımlar açık, nehirler, akarsular atıklarla kirleniyor. Yükselen binalar,
düzensiz sokaklar, caddeler çarpık bir yapılaşmayı yansıtıyor..."
Bu satırlar 1842 tarihinde Edwing Chadwick'in Londra için verdiği bir
raporun özetidir! (Charles Breunig, The Revolutionary Era, sf. 142 - 143) Sanki bugünkü Türkiye'nin bir metropolünü anlatıyor!
Londra'nın nüfusu 1800 ile 1850 arasında 1 milyon 100 binden 2 milyon 600
bine çıkmış ve Chadwick'in anlattığı çarpık yapılaşma yaşanmıştı;
bütün Batı Avrupa öyleydi. Dickens'in, Balzac'ın romanlarında da görürsünüz
bunu.
Avrupa'dan en az yüz yıl sonra şehirleşmeye başlayan Türkiye'de İstanbul'un
nüfusu 1950 ile 2000 yılı arasında 1 milyondan 10 milyona çıktı!
Tek parti devrinde köylüyü köyünde tutmak gibi bir sosyal tutuculuğu
devlet siyaseti olarak uygulayan Türkiye'de şehirleşme 1950'lere kadar
gecikti! Avrupa'nın kabaca iki yüzyılda yaşadığı şehirleşmeyi biz
"yığılma" halinde elli yıla sığdırdık!
1950'de 21 milyonluk nüfusumuzdan 5 milyonu şehirli, 16 milyonu köylü
idi! Bugün 70 milyon nüfusumuzun 42 milyonu şehirlerdedir. Köylerimizdeki 28
milyonun çok büyük bir bölümü de önümüzdeki yıllarda şehirlere
akacak!
Amerikalıların araştırmasına göre, nüfusumuz 2025'te 90 milyonu
bulacak!
Demek ki, yirmi - otuz yılda şehirlerimize 30 - 35 milyon yeni nüfus daha
gelecek!
Deprem ve sel gibi felaketler Türkiye için "şehirleşme"nin nasıl
hayati bir mesele haline geldiğini kafamıza vura vura anlatıyor bize!
Tarımda verimlilik yüzde 3 - 6 arasında değişiyor. Sanayide yüzde 10'un
üstünde! Hele bilgi sektöründe çok daha yüksek. Artık köylüyü köyünde
tutarak "muasır medeniyet"e ulaşma rüyasından uyanmalıyız.
Daha yeni milyonlar şehirlere gelerek tarımdan sanayiye ve hizmet sektörüne
geçecekler. Başka türlü "muasır medeniyet"e ulaşamayız.
Önümüzdeki yıllarda da şehirlere akın sürecek. Ona göre iş, aş,
arsa, konut, imar, inşa, altyapı, okul, sağlık!
Ona göre kaynak! Ona göre yönetim!
Şehirleşme Türkiye'nin modernleşmedeki en köklü sosyal projesidir ve
'uluslaşma'nın en etkin yoludur. Ama iyi götürülmezse, sosyal, etnik ve kültürel
patlamaların da beşiği olabilir!
Yeni bir şehirlilik bilincine ulaşmadan ve yerel yönetimleri güçlendirmeden
bunun altından kalkabilir miyiz?
Başbakan Erdoğan "kaçak yapıları acımadan yıkın" diyor;
ihtiyacımız olan 'radikalizm' budur.
"Mahalli idareleri güçlendirmek", ihtiyacımız olan idari reform
budur.
Sosyal konuları "şehir" ve "şehircilik" merkezli düşünmek...
İhtiyaç duyduğumuz zihniyet budur.
Milliyet - Taha Akyol
|