Bu sorun öyle çözülmez...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi eğer şehri sel felaketlerinden ve su
baskınlarından korumak için çeşitli semtlerdeki 345 binayı istimlak
etmenin çok önemli -ve nerdeyse yeterli- olacağını ilan etmese, doğrusu bu
sel ve gecekondu konusuna tekrar girmeyecektik.
Hoş yer kalmadığı için, o konuyu -yani ne gecekonduları yıkarak bir
yere varılabileceğini ne de iktidarın gücünün gecekondu yıkmaya
yetebileceğini- zaten yeterince işleyebilmiş değildik.
Bari geçici çare olarak önerdiğimizi de tekrar edelim de bugün
diyeceklerimize geçelim:
İlgili Belediye Başkanı ile diğer yetkilileri gecekondu yapımından ve
şehir planına aykırı inşaatlardan sorumlu tutup cezalandırmadıkça, hiçbir
yere varılamaz. O nedenle yeni Belediyeler Yasası’na bu yönde hüküm
konmalı ve ciddiyetle uygulanmalıdır.
Ama asıl çözüm hepimiz biliyoruz ki ne 345 (veya şu kadar bin) evi
istimlak etmek ne de belediyecileri hapse tıkmaktır. Çözüm burada gecekondu
yapan insanların doğdukları, büyüdükleri kırsal alanda karınlarını
doyurmak, yol, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarını orada karşılayıp
onları büyük kentlere gelmeye zorlayan etkenleri ortadan kaldırmaktır.
Bu dediğimizin neresi yeni diye sorabilirsiniz. Haklısınız... Lakin yapılmayan
da işte şu yukarıdaki öneridir. Daha doğrusu en az elli senedir bu konuda
tutarlı, uzun vadeli, gerçekçi bir politika üretilebilmiş değildir.
Sayın Bülent Ecevit’in Köykent projesi bu ihtiyacın doğurduğu bir öneridir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin bir zamanlar üzerinde çok durduğu Tarımkent
projesi öyledir. Turgut Özal zamanında birkaç kere lafı edilen Merkez Köyler
projesi aynı ihtiyacın ürettiği bir yanıttır.
Son uygulanan Köykent projesi Dünya Bankası’nın da ilgisini çekmiş ve
Türkiye’ye 300 milyon ABD Doları kredi verilmişti. Ama AKP iktidarı ne
krediyi kullandı ne de kapsamlı bir kırsal kalkınma projesi başlattı.
O nedenle diyoruz ki bizim eksiğimiz, kırsal alandaki insanın temel ihtiyaçlarını
karşılayacak çözüm arayışının hiçbir zaman kapsamlı çözümler üretecek
şekilde tartışılmamış olmasıdır. Orada burada düzenlenmiş kongreleri
elbet yok saymıyoruz. Ama hükümet veya Ziraat Odaları Birliği neden bu
ihtiyaçları görmez, tarih boyu çözülmemiş bir problemin üstüne gitmez,
anlayamıyoruz.
Biliyoruz, Tarım Bakanı Sami Güçlü çırpınıyor. Tutuyor hayvancılığımızı
geliştirmek için ‘Anadolu Esmeri Geliştirme Projesi’ni yaşama sokuyor. Böylece
‘kaliteli spermalar’ın yaygın şekilde kullanılmasına umut bağlıyor.
Bir bakıyoruz, ‘Hibrit sebze çeşitlerinin geliştirilmesine’ önem
veriyor. Ardından ‘Bin Köye Bin Tarım Gönüllüsü’ gönderiyor. Sonra
‘her köyü koruyacak bir hemşeri’ arayışına giriyor. Tamam hepsi iyi
ama, istatistikler ‘tarımda dışa bağımlılığımızın son yirmi yılda
ikiye katlandığını’ söylüyor.
Sahi biz bu kafayla neyi çözüyoruz ve şehirlerdeki gecekondulara sığınan
insanların üstüne hangi yüzle gidiyoruz?
Hürriyet - Oktay Ekşi
|