“Eski arkeologlar hazine avcısıydı,
biz bilgi peşindeyiz”
Hattuşa kazılarını, Alman arkeolog Jürgen ve Türk eşi Ayşe Seheer yönetiyor.
Eski arkeologların hazine avcısı olduklarını iddia eden Jürgen Seheer,
kendilerininse insanlık tarihine katkısı olacak bilgilere ulaşmak için çalıştıklarını
söylüyor.
Anadolu tarihinin en eski ve önemli yerleşim yerlerinden Hattuşa, adım adım
gün yüzüne çıkarılıyor. Hem de 1700'lerde Kuşşaralı Anitta'nın
"Bir gecede alarak yıktığım Hattuş'u yeniden kim iskan ederse gökyüzünün
fırtına tanrısının laneti üzerine olsun." şeklindeki sözlerine
inat! MÖ 1600'den MÖ 1200 yılına kadar Hitit İmparatorluğu'na başkentlik
yapan kenti, toprak altından çıkarmak o kadar da kolay değil. Çorum'un Boğazkale
ilçesindeki Hattuşa'yı ortaya çıkarmak, hem maddi hem de manevi güç
istiyor. 1800'lerde bir Fransız seyyahın dünyaya duyurduğu kent, 1906'dan bu
yana kısa süreli aralıklarla yaklaşık yüz yıldır kazılıyor. Bu kazılarda,
iki kilometrekare alana sahip antik kentin ancak yüzde beşine ulaşılabilmiş.
Geri kalan bölgelerde neler olduğu ise belli değil. Maddi kaynak yetersiz
olduğu için kazılar yavaş ilerliyor. Yeraltındaki tarihe zarar vermemek için
neredeyse iğneyle kazılan kent, arkeologlara direniyor sanki. Bütün bunlara
rağmen yaklaşık 10 yıldır Hattuşa'yı kazan, son iki yıldır da bu kazıları
JTI Türkiye'nin desteğiyle yürüten Dr. Jürgen Seheer'in keyfine diyecek
yok.
"Eski arkeologlar hazine avcısıydı, biz bilgi peşindeyiz."
diyor Seheer, eski meslektaşlarına nazire yaparcasına... Seheer'in bu sözleri,
19. yüzyılda Truva'da kazı yapıyorum diyerek çıkardığı tarihi eserleri
ve Truva Hazineleri'ni yurtdışına kaçıran Alman arkeolog Heinrich
Schliemann ile Bergama'yı kazan Alman arkeolog Carl Humann'ı akıllara
getiriyor. ‘İğneyle kuyu kazan' Dr. Jürgen Seheer'in en büyük destekçisi
eşi Ayşe Seheer. O da Dr. Seheer gibi arkeolog. Ankaralı Ayşe Seheer ve eşi
Hattuşa'ya adamışlar yaşamlarını. İkisi de çocukları gibi görüyor
kenti ve Seheer ailesinin sevgisiyle büyüyor Hattuşa. Dr. Jürgen ve Ayşe
Seheer, yıl boyunca elde ettikleri bilgileri bir rapor halinde yayımlıyor. Dünyadaki
arkeologların ilgisine sunulan bu veriler, dünya tarihine ışık tutuyor.
Hattuşa'da son dönemde çıkarılan eserler arasında altın, gümüş gibi mücevherat
yok; ancak taş, tablet ve çömlek parçacıklarının hepsi Eskiçağ tarihi için
birer hazine değerinde. Dünya tarihinin ilk yazılı antlaşması olan ve
1906'da burada ortaya çıkarılan (Şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde
sergileniyor) Kadeş Antlaşması tableti, kentin tarihi önemini anlatmak için
yeterli bir bulgu. Ancak Seheer, bununla yetinilmemesi gerektiğini düşünüyor.
UNESCO da tıpkı Seheer gibi düşünmüş olacak ki Hattuşa'yı 1986'da ‘Dünya
Kültür Mirası' listesinde üst sıralara almış.
Dr. Jürgen Seheer'in kazılarda elde ettiği bulgular gerek Anadolu tarihi
gerekse Hitit tarihi için son derece önemli. Mesela büyük bir depoda elde
edilen binlerce tonluk yanık buğday tanecikleri, bu kentte ya büyük bir savaş
ya da büyük bir yangın meydana geldiğini gösteriyor. Seheer ve 70 kişilik
kazı ekibi, bir yandan Hattuşa'yı gün yüzüne çıkarmaya çalışırken diğer
yandan, 7 kilometrelik Hitit Suru'nu ayağa kaldırmaya çalışıyor. Aslına
uygun olarak taş, kerpiç, tuğla ve ahşap yapı malzemeleri kullanılarak
sadece 65 metrelik kısmı onarılacak sur için iki yıllık uğraş gerekiyor.
Hem uzun bir zaman hem de büyük paralar gerektiği için surun sadece yüzde
birlik kısmı ayağa kaldırılacak. Hattuşa'da bu yılki kazı çalışmalarında
‘Yukarı Şehir' olarak bilinen bölgenin tarihi aydınlatılmaya çalışıyor.
Bu bölgede bulunan bronz döküm potaları, taştan döküm kalıpları, cam
parçaları, bileği taşları, boya maddeleri gibi buluntular incelenerek
raporlar hazırlanıyor. Toprak altından çıkan Hititlerin yaşam standardına
ait veriler de yok değil. Bir ev içinde yapılan kazıda bir banyo küveti, atık
su borusu ve bir ocak bulunmuş. Yine bu evin hemen yanındaki meskende de
bronzdan ok ve mızrak uçları ortaya çıkmış. Hattuşa'yı yıkan Kuşşaralı
Anitta, bu kentin bir daha inşasını istemese de Dr. Jürgen Seheer, ‘fırtına
tanrısı'nın bir mitoloji kahramanı olduğunu biliyor ve onun lanetinden
korkmuyor. Aksine çeşitli aksiliklere ve maddi kaynağın azlığına da aldırmıyor.
'Fırtına tanrısı'na inat, geçmişte hırsız arkeologlara da nazire
yaparcasına Seheer ve ekibi, Hattuşa'yı önümüzdeki yıllarda bir açık
hava müzesi haline getirmeye gayret ediyor.
Zaman - Abdullah Kılıç
|