reklam

21 Ağustos 2004 Cumartesi
Ana Sayfa > Haberler

“Eski arkeologlar hazine avcısıydı, biz bilgi peşindeyiz”

Hattuşa kazılarını, Alman arkeolog Jürgen ve Türk eşi Ayşe Seheer yönetiyor. Eski arkeologların hazine avcısı olduklarını iddia eden Jürgen Seheer, kendilerininse insanlık tarihine katkısı olacak bilgilere ulaşmak için çalıştıklarını söylüyor.

Anadolu tarihinin en eski ve önemli yerleşim yerlerinden Hattuşa, adım adım gün yüzüne çıkarılıyor. Hem de 1700'lerde Kuşşaralı Anitta'nın "Bir gecede alarak yıktığım Hattuş'u yeniden kim iskan ederse gökyüzünün fırtına tanrısının laneti üzerine olsun." şeklindeki sözlerine inat! MÖ 1600'den MÖ 1200 yılına kadar Hitit İmparatorluğu'na başkentlik yapan kenti, toprak altından çıkarmak o kadar da kolay değil. Çorum'un Boğazkale ilçesindeki Hattuşa'yı ortaya çıkarmak, hem maddi hem de manevi güç istiyor. 1800'lerde bir Fransız seyyahın dünyaya duyurduğu kent, 1906'dan bu yana kısa süreli aralıklarla yaklaşık yüz yıldır kazılıyor. Bu kazılarda, iki kilometrekare alana sahip antik kentin ancak yüzde beşine ulaşılabilmiş. Geri kalan bölgelerde neler olduğu ise belli değil. Maddi kaynak yetersiz olduğu için kazılar yavaş ilerliyor. Yeraltındaki tarihe zarar vermemek için neredeyse iğneyle kazılan kent, arkeologlara direniyor sanki. Bütün bunlara rağmen yaklaşık 10 yıldır Hattuşa'yı kazan, son iki yıldır da bu kazıları JTI Türkiye'nin desteğiyle yürüten Dr. Jürgen Seheer'in keyfine diyecek yok.

"Eski arkeologlar hazine avcısıydı, biz bilgi peşindeyiz." diyor Seheer, eski meslektaşlarına nazire yaparcasına... Seheer'in bu sözleri, 19. yüzyılda Truva'da kazı yapıyorum diyerek çıkardığı tarihi eserleri ve Truva Hazineleri'ni yurtdışına kaçıran Alman arkeolog Heinrich Schliemann ile Bergama'yı kazan Alman arkeolog Carl Humann'ı akıllara getiriyor. ‘İğneyle kuyu kazan' Dr. Jürgen Seheer'in en büyük destekçisi eşi Ayşe Seheer. O da Dr. Seheer gibi arkeolog. Ankaralı Ayşe Seheer ve eşi Hattuşa'ya adamışlar yaşamlarını. İkisi de çocukları gibi görüyor kenti ve Seheer ailesinin sevgisiyle büyüyor Hattuşa. Dr. Jürgen ve Ayşe Seheer, yıl boyunca elde ettikleri bilgileri bir rapor halinde yayımlıyor. Dünyadaki arkeologların ilgisine sunulan bu veriler, dünya tarihine ışık tutuyor. Hattuşa'da son dönemde çıkarılan eserler arasında altın, gümüş gibi mücevherat yok; ancak taş, tablet ve çömlek parçacıklarının hepsi Eskiçağ tarihi için birer hazine değerinde. Dünya tarihinin ilk yazılı antlaşması olan ve 1906'da burada ortaya çıkarılan (Şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor) Kadeş Antlaşması tableti, kentin tarihi önemini anlatmak için yeterli bir bulgu. Ancak Seheer, bununla yetinilmemesi gerektiğini düşünüyor. UNESCO da tıpkı Seheer gibi düşünmüş olacak ki Hattuşa'yı 1986'da ‘Dünya Kültür Mirası' listesinde üst sıralara almış.

Dr. Jürgen Seheer'in kazılarda elde ettiği bulgular gerek Anadolu tarihi gerekse Hitit tarihi için son derece önemli. Mesela büyük bir depoda elde edilen binlerce tonluk yanık buğday tanecikleri, bu kentte ya büyük bir savaş ya da büyük bir yangın meydana geldiğini gösteriyor. Seheer ve 70 kişilik kazı ekibi, bir yandan Hattuşa'yı gün yüzüne çıkarmaya çalışırken diğer yandan, 7 kilometrelik Hitit Suru'nu ayağa kaldırmaya çalışıyor. Aslına uygun olarak taş, kerpiç, tuğla ve ahşap yapı malzemeleri kullanılarak sadece 65 metrelik kısmı onarılacak sur için iki yıllık uğraş gerekiyor. Hem uzun bir zaman hem de büyük paralar gerektiği için surun sadece yüzde birlik kısmı ayağa kaldırılacak. Hattuşa'da bu yılki kazı çalışmalarında ‘Yukarı Şehir' olarak bilinen bölgenin tarihi aydınlatılmaya çalışıyor. Bu bölgede bulunan bronz döküm potaları, taştan döküm kalıpları, cam parçaları, bileği taşları, boya maddeleri gibi buluntular incelenerek raporlar hazırlanıyor. Toprak altından çıkan Hititlerin yaşam standardına ait veriler de yok değil. Bir ev içinde yapılan kazıda bir banyo küveti, atık su borusu ve bir ocak bulunmuş. Yine bu evin hemen yanındaki meskende de bronzdan ok ve mızrak uçları ortaya çıkmış. Hattuşa'yı yıkan Kuşşaralı Anitta, bu kentin bir daha inşasını istemese de Dr. Jürgen Seheer, ‘fırtına tanrısı'nın bir mitoloji kahramanı olduğunu biliyor ve onun lanetinden korkmuyor. Aksine çeşitli aksiliklere ve maddi kaynağın azlığına da aldırmıyor. 'Fırtına tanrısı'na inat, geçmişte hırsız arkeologlara da nazire yaparcasına Seheer ve ekibi, Hattuşa'yı önümüzdeki yıllarda bir açık hava müzesi haline getirmeye gayret ediyor.
Zaman - Abdullah Kılıç

 

Ağustos 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01
02 03 04 05 06 07 08
09 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31
diğer aylar için tıklayın

Koruma, restorasyon, sanat tarihi ve arkeoloji sorunlarını, düşüncelerinizi Koruma ve Restorasyon forumuna yazabilirsiniz. 

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz