Yine şehir ve köy
Biri bana sorsaydı, trafik sorunuyla "peyzaj mimarisi" arasında
ne ilişki vardır diye; cevap veremezdim. Çünkü bunu bilmek için hem önceden
teorik bilgiye sahip olmak, hem bu sorunu yaşamış olmak lazımdır.
Trafiği hep biliyoruz ama bunun peyzaj mimarisiyle ilişkisini ben İzmirli
okuyucum, peyzaj mimarı Elif Torosdaş'ın mektubundan öğrendim:
"Her gün işime gidip gelirken yanlış kent içi düzenlemelerin
insanların günlük yaşantılarını nasıl zorlaştırdığını, yanlış
yere dikilen bitkilerin de buna ne kadar çok katkısı olduğunu görüyorum.
Mesela yanlış refüj bitkilendirmesi, hem yaya hem araç trafiğini olumsuz
etkiliyor."
Torosdaş haklı, bütün belediyelere "peyzaj mimarları" lazım...
Trafik, refüj, metro, terminal, peyzaj, kolektör gibi kelimeleri elli yıl
önce bu kadar kullanmıyorduk, çünkü bunları yaşamıyorduk. "Şehirleşme,
gecekondu, viyadük, alt, üst geçit" gibi kavramlar bile yaygın değildi.
O zamanın insanlarını bugünün şehirleşme sorunlarına çözümler hazırlamadıkları
için suçlayabilir miyiz?
1930'lar için de, 1950'ler için de böyle...
Tarihçi Charles Issawi'nin dediği gibi, "Her nesil kendi sorunlarının
öncelikleriyle düşünür."
Cumhuriyet'i kuranlar kültürel devrim öncelikleriyle düşündüler.
Sosyal yapı olduğu gibi kaldı; izole köylerden oluşan durgun bir toplumsal
yapı.
Bu, Cumhuriyet'i suçlamak değildir; nelere öncelik verdiğini tespit
etmektir.
Suçlanabilecek husus, hala 1930'ların, 40'ların, 50'lerin önceliklerine
saplanıp kalmak, yeni sorunları yeni kavramlarla düşünememektir.
Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü'nden
Doç. Dr. Asım Karaömerlioğlu, tek parti devrindeki "şehirleşme karşıtı"
havayı anlatıyor, Köy Enstitüleri'nin köylüyü köyünde tutmak için
kurulduğunu belirtiyor ve diyor ki:
"Cumhuriyet Türkiyesi'ndeki resmi ideolojinin belirsiz ve eklektik
tutumunun da Türkiye'de köylülüğün 1980'lere kadar ağır basmış olmasında
önemli bir rolü olsa gerektir." (Kemalizm, İletişim Yay., sf. 284 -
294)
Sonra, ekonomik kalkınma ve sağlık hizmetlerinin gelişmesi hem nüfus
patlamasına hem "şehirlere yığılma"ya yol açtı. "Muasır
medeniyet"in şehirleşme dışında toplumsal bir yolu da yoktur.
Köylüyü köyünde tutma düşüncesiyle şehirleşme sorunlarını çözmek,
hatta anlamak bile mümkün değildir. İşte, tarımsal nüfusumuzu yüzde
10'un altına çekmemiz gerekiyor.
Kırsal kesimden kopacak yeni milyonların metropollere yığılmasını önlemenin
de yolu onları "kırsalda tutmak" değil, şehirleşmenin ülke
geneline yayılmasını hızlandıracak ekonomik ve sosyal politikalardır. Yani
orta sınıflaşmanın Anadolu'da daha da gelişmesi...
Orta sınıflaşma şehirliliğin gerektirdiği kültürü de üretiyor.
Sorun, "ne şehirli, ne köylü" geçiş kategorilerindedir ve
sellerde, depremlerde kendini facialarla bize hatırlatıyor.
Artık "şehircilik" merkezli düşünmeye mecburuz: Kaynak
tahsisini de, idari reformu da, demokrasiyi de "şehirleşen Türkiye"
açısından düşünmeliyiz.
Milliyet - Taha Akyol
|