Çakırhan'laydık...
Aylar olmuştu Nail Çakırhan 'la oturup söyleşmeyeli...
Kaç kez niyet ettikse de gidemedik ziyaretine İstanbul'da...
Sonunda bir ağustos akşamı Akyaka 'da buluştuk... Gökova Körfezi 'nin
ucunda, ''Çakırhan mimarisi'' ile betonlaşmaya meydan okuyan Muğla köyünde...
Aynı mimariyi yaşatan Yücelen Otel 'e varıp çoktan demlenmeye başladığı
rakı sofrasında ''merhaba'' dediğimizde, yine hayat yoldaşı ''canı Halet'
i'' ve dostlarıyla beraberdi...
Kucaklaşırken ''Neredesin'' dedi, sustum... ''Nasılsın'' dediğimde ise
susmadı; ''Ameliyat oldum, çok sarsıldım, şimdi iyiyim...''
Yıllar önce Erman Şahin , hem belediye başkanı hem de sevdalısı olduğu
Muğla için göğsünü gererek ''Burası Olimpos'a döndü...'' demişti;
''Nail Çakırhan burada, Melih Cevdet Anday burada, Oktay Akbal burada, İlhan
Selçuk burada...''
Olimpos'taki tanrıların ne kadar ''kendilerini beğenmiş'' olduklarını
mitoloji yazmakla bitirememiş... Muğla'dakilerin ise ne kadar ''alçakgönüllü''
olduklarını, onlarla Akyaka söyleşilerini yaşayan herkes dilinden düşürmüyor...
En alçakgönüllü olanı ise kuşkusuz Nail Çakırhan... Evlerini ve ustalığını
herkes biliyor da Nâzım Hikmet 'le olan ''can dostluğundan'' kaç kişinin
haberi var?..
'1+1=1'in sırrı
Vaktiyle sadece yazmak için sormuştum; bu kez ''kendimiz'' için daha bir
merakla sordum;
''- Nâzım'la ortak kitabınızın adını 1+1=1 koyacak kadar yakın oldun.
Bu formülün sırrı nedir?''
1910 doğumlu olmanın derin geçmişini bir anda yeniden anımsadığı yanıtında
''gerçeği'' yansıtması da kısa ve özdü:
''- Birlikte yazdık ya? Yani ne o yazdı ne de ben; ikimiz bir kişi
gibi...''
O gece Gökova Körfezi'nin semasındaki yıldızlar bir başka parlaktı.
''Meteor yağmuru olacak'' demişti ve kayan yıldızların da aslında o yağmur
olduğunu söylemişti... Gökyüzünde onları ararken dalmışım; ''Ne o, ne
ben; ikimiz bir kişi gibi...''
Sonra paylaştım...
İki insandan biri aklına gelen bir fikri ''diğerine'' açsa bile, ortada
bir söyleyen var, bir de dinleyen... Ama yine bir fikir ''birlikte'' iken doğmuşsa;
hele öyle uzun sözlerle de değil, daha ilk kelimelerde bakışlarınız da
''tamam'' demişse; işte artık 1+1=1...siniz...
Bunun sıradan birlikteliklerle olamayacağını da yine Nail Çakırhan, aynı
kitapla ilgili bir imza söyleşisinde şöyle açıklamıştı: ''Tabii ki
fikir birliği de mühim, ama yetmez; hayat içinde ayrıyken de aynı güçlüklere
karşı benzer tutumlarınız olmuşsa, bir gün yan yana geldiğinizde sanki
eskiden beri berabermiş gibi olursunuz...''
'Teferruat'ı bilenler
Şimdi bu sözlerin ''anlamını'' bilmenin ötesinde ''yaşıyor'' olmanın da
heyecanıyla Halet Çambel'in 50 yılı aşkındır yönettiği ''Karatepe kazılarına''
ait belgeseli izledik...
Hasan Özgen yönetmiş, Adana Rotary Kulübü desteklemiş...
Nail Çakırhan, 1950'lerde ilk kez bu ören yerinde ''alaylı mimarlığını''
kanıtlamış, Hitit uygarlığını gün ışığına çıkaran arkeolojik
eserler, Çakırhan'ın tam 5 yıl orada kalarak inşaatını gerçekleştirdiği
açık hava müzesinde sergileniyor...
Mimarın ''mimar'' olabilmesi için, tasarlamanın yanı sıra ''yapmayı''
da bilmesi gerektiğini söylediğinde, bir kez daha dalıp gittim... ''Usta
bilir'' rahatlığını yeğleyenlere karşı ''Ustaya da tarif edilir'' diyen
bir mimarın neden aynı zamanda ''ayrıntılarla'' yaşadığını yine Çakırhan
şöyle özetliyordu:
''Teferruatı dikkate almadan binayı da kuramazsın. Bunun için binanın içi
ile dışını beraber düşünmek lazım...''
''Yaşam'' da da bu böyle değil mi?.. Sadece ''görünümlerle'' yetinilen
beraberliklerden, sonunda 1+1=2 çıkıyorsa matematikten belki geçiliyor, ama
''hayat bilgisi'' nden sınıfta kalınıyor olmalı...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|