Kaçak kentin oylarıyla...
Aslında yıllardır süregelen ''imar talanı'' konusunda Recep Tayyip Erdoğan
dönemini önceki dönemlerden ayıran en önemli fark, su havzaları gibi
''korunması'' gerekli alanlarda ''hukuk dışı yönetmeliklerle'' ve ''bilim dışı
imar planlarıyla'' sağlanan ''izinli'' yapılaşmaların gerçekleşmesiydi...
Aynı yağma alanları, yerel ve genel seçimlerde de AKP'nin oy patlaması yaptığı
semtleri oluşturdular...
İstanbul'daki son sel felaketini yaratan plansız ve kaçak kentleşme için
basında ''Erdoğan dönemini'' de sorgulayan yazılara karşı ''Başbakanlık''
tarafından yapılan açıklamada ''aynen'' şu ifadeler var:
''Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde
dere içi, su havzası ve yeşil alanda kaçak yapılaşmaya kesinlikle izin
verilmemiştir.'' (18 Ağustos 2004)
Bu savın doğruluk düzeyi, 1994 ve 1999 yıllarına ait hava fotoğraflarından
da kolayca anlaşılabilir. Ancak aynı açıklamada yine ''açıklanmayan'' çok
önemli bir gerçek var ki o da asıl sorunun bu bölgelerde ve özellikle ''su
havzaları'' ndaki sözde ''yasal'' yapılaşmayla yaratılmış olması...
Çünkü, aslında yıllardır süregelen ''imar talanı'' konusunda Erdoğan
döneminin en önemli farkı, işte bu gibi ''korunması'' gerekli alanlarda
''hukuk dışı yönetmeliklerle'' , ''bilim dışı imar planlarıyla'' ve
hatta kimi ''vakıflara bağışlarla'' sağlanan ''izinli'' yapılaşmaların
gerçekleşmesiydi...
Dört kat yerine 12 kat
Bunlar arasında, örneğin Elmalı su havzasındaki Kavacık bölgesini ''iş
merkezine'' dönüştüren dev ofis binalarının tümü ''belediyenin bilgisi
ve izni dahilinde'' plandaki 4 kat yerine 12 kat yükseldiler. Bunun için ödenen
bağışların ''şeriata finans kaynağı'' oluşturması ise aynı yapıları
törenle hizmete açan Mesut Yılmaz gibi ''liberal'' siyasetçileri de asla
ilgilendirmedi...
Oysa, izleyen dönemlerdeki hem yerel hem de genel seçimlerde Erdoğan'a ve
partisine en fazla oy verilen semtler de işte bu ''hukuk dışı imar'' la rant
yaratılan yerlerdi.
Büyükşehir genelinde kaçak yapılaşma oranı, nâzım plan araştırmalarına
göre yüzde 60-65 arasındayken Erdoğan ve partisinin yüzde 80-90 oranlarda
oy rekoru kırdıkları yerleşimlerin ''yüzde 95'i kaçak'' bölgeler olması
rastlantı sayılabilir miydi?
Nitekim, Cumhurbaşkanı Sezer , ormanları işgalcilere pazarlamayı
hedefleyen yasayı veto edince, AKP'nin oy depolarından Çavuşbaşı 'nın
girişine ve her yerine asılan pankartlarda iktidar alkışlanmış, Çankaya
ise açıkça kınanmıştı...
Şimdi, son yağmurların ''felakete'' dönüştüğü Bağcılar,
Gaziosmanpaşa, Eyüp, Esenler gibi yerleşmelerin de aynı zamanda yine AKP'nin
''kaleleri'' olmaları, İstanbul'daki plansız ve bilim dışı imar rantçılığı
düzeni ile ''dinci siyaset'' arasındaki çıkar bağlarını kanıtlamıyor
mu? Zaten, su havzalarındaki ''yasal ama hukuk dışı imar uygulamaları'' da
aynı ilişkilerin kent yönetimine yansımasından başka bir şey değildi...
İSKİ'nin rant yönetmeliği
1994'teki yerel seçimlerin ardından Erdoğan yönetiminin önceki yıllara
yönelik ilk radikal tutumlarından biri, Nurettin Sözen 'in son zamanlarında
onayladığı; ''1/50 bin ölçekli Metropoliten Plan'' ın iptal edilmesi oldu.
''Bu planda rant çevrelerinin çıkarları var, biz yeniden yapacağız...''
gibi söylemlerle başlatılan yeni çalışmalardaki en önemli ''yenilik'' ise
tüm ''su havzalarının imara açılması'' ydı...
Bu uygulama, duyarlı kesimlerin tepkilerini de almamak için ''planda gösterilmeden''
yapıldı. Planın onaylandığı 1995 yılının güz dönemi (ekim) belediye
meclisi toplantısında, sözde ''imarsız alan'' gösterilen havzalarda ''İSKİ
yönetmeliğiyle'' imar düzeninin sağlanması karara bağlandı. Bunun ardındaki
''niyetler'' ise hemen izleyen günlerde ortaya çıktı.
Aynı bölgelerde, daha önce belli mesafelerde ''yapılaşma yasağı''
getiren İSKİ yönetmeliği, planın ardından değiştirilmiş ve havzaların
1000 m'lik koruma kuşağı da yeni yönetmeliğe göre imara açılmıştı...
Trilyonluk rantlar
Koruma kuşaklarında İSKİ mevzuatıyla sağlanan bu ''izin'' üzerine hızla
yaygınlaşan yapılaşmalar, ''arsa ve arazi spekülasyonundan elde edilen
trilyonluk rantların dinci-siyasal güçlenmeye aktarılmasının'' da kaynağı
oldular.
Örneğin, kamuoyunda ''REFAHYOL'un kasası'' olarak tanınan Mercümek 'in
Sazlıdere Baraj havzasında bulunan 6 milyon m2'lik arazisindeki imar hakkını
yaklaşık 8 kat arttıran 14.03.1997 tarihli imar planı değişiklikleri de işte
bu yeni İSKİ yönetmeliğine dayandırılarak yapılmıştı.
Mimarlar Odası'nın açtığı davalar sonucunda idare mahkemesinin, bu yönetmelik
değişikliğini iptal etmesinin hemen ardından, aynı imar hükümlerinin
sadece ''ifade değişikliğiyle'' yeniden yürürlüğe sokulması; bunlara da
açılan davalarda yine yargının her iptal kararının ardından aynı yöntemle
hukukun ''uygulanamaz'' hale getirilmesi, su havzalarında imar ve yapılaşma için
ne denli ''kararlı'' olunduğunun da göstergesiydi...
'Denetimsiz' demokrasi
İstanbul'da Erdoğan dönemine ait imar anlayışının önceki dönemden
önemli bir farkı da yapılaşma üzerinde ''mesleki ve bilimsel denetimin''
hemen dışlanmasıydı...
Oysa, mazbatasını aldıktan sonraki 15 Nisan 1994'te yaptığı ilk
belediye meclisi konuşmasında demişti ki: ''Bizim yönetimimiz süresince
halkın seçtiklerini denetlemesi için gerekli şartlar hazırlanacaktır...''
Ne var ki yine Erdoğan'ın daha ilk haftalarda tek taraflı olarak iptal
ettiği uygulama ise mimar ve mühendis odalarının inşaat projeleri üzerindeki
''teknik denetim'' haklarını içeren protokol oldu...
Meslek kuruluşlarının belediyelerce onaylanan inşaat projelerini ''önceden
incelemesini'' sağlayan işbirliği protokolünü; ''Belediye kendi denetimini
kendi yapar'' diyerek hemen nisanda geçersiz kılan Erdoğan, 1996'daki aynı
meslek odaları seçimlerinde de kendi siyasi yandaşlarının kazanmaları için
aktif olarak devreye girdi.
Erdoğan'ın, ''halk denetiminden'' anladığı uygulamanın ne olduğu da
yine 1994 seçimlerinden sonra oluşan Büyükşehir Belediye Meclisi'ndeki
''meclis başkanvekili'' gerilimi oldu...
Meclisin 15.04.1994'teki açılış oturumunda, RP dışındaki partilerin
ittifakıyla ANAP'lı Kemal Özkan başkanvekilliğine seçilince, Erdoğan
sonucu ilan etmedi ve kurallara aykırı olarak oturumu kapatıp toplantıyı
19.04.1994 tarihine erteledi. Ertesi günlerde ise aslında yasal yetkisi olmadığı
halde; ''Uyumlu çalışamayız'' gerekçesiyle Özkan'ı ''veto'' ediyordu...
Cumhuriyet
|