Berlin’de müze sevgisi
Günlerden pazar. Bir arkadaş grubuyla birlikte Berlin’deki ünlü Bergama
Müzesi’ni ziyarete gidiyoruz. Yağmur yağıyor. Kapıda uzun bir kuyruk.
İçlerinden tek kişi de, ıslanmayalım, bir kafeye gidip gevezelik edelim
düşüncesinde değil. Sıra geldiğinde içeri giriyor, kendi dilindeki kulaklığı
takıyor, bir bilim adamı, bir sanat tarihi öğrencisi ciddiyetiyle müzeyi
geziyor.
Müzeden çıkarken de, mutlaka bir kitap ya da bir video kaset alıyor.
Yanlarında beş ila on beş yaş arasında çocuklar da anne-babalarının gösterdiği
ciddiyeti idrak edebiliyorlar. Ne konuşuyorlar, ne annelerinin eteğinden çekiyorlar,
ne de oradan oraya koşuşup müze ziyaretçilerini taciz ediyorlar.
Artık bu çocuk, ileriki yaşlarında da iyi bir müze ziyaretçisi olacak.
Müzeyi, öğrencilik günlerinde hocasının zoruyla gittiği soğuk bir bina
olarak anımsamayacak.
Cumartesi akşamı müzeler günüydü. O gün müzeler gece de açık.
Berlinliler, bir kültür şenliği biçiminde algılıyorlar bu uzun müze
gecelerini.
İşte o gecenin içinde de Türk sanatçıları onlara kendi müziklerini
iletiyorlardı.
Hiç kuşkusuz, yağmurun müsaade ettiği oranda.
Berlin yönetimi yeni bir müze projesini gerçekleştirme çalışmalarına
başlamış.
Müze adası denilen yerin altından müzeleri birbirine bağlayacak. Böylece
tek bir biletle içeri giren ziyaretçi yer altındaki ulaşım ağı sayesinde,
dışarı çıkmadan bütün müzeleri gezebilecek.
Amerika’dan, MOMA’dan bir sergi gelmiş. Onun kapısında bekleyenleri görünce
bir miting var zannettim. Orada yaşayan bir arkadaşım da dedi ki, vaktin
olsaydı da görebilseydin ama 6 saat kuyrukta beklemek gerekiyor.
Sabahın ilk ışıklarında sıraya girenleri biz görsek, herhalde bir
fabrikanın erken vardiyasında çalışıyorlar diye düşünebiliriz.
MOMA sergisi için bir de VIP biletleri satılıyor, bunlar daha pahalı ama
ziyaret zamanını biraz öne çekebiliyorsunuz.
Berlin temsilcimiz Ahmet Külahçı ile birlikte Dussman’a gittim.
O olmasaydı uçağı kaçırabilirdim. Klasik müzik reyonunu
inceleyebilmek, biraz CD seçebilmek için, bir mesai günü gerekiyor.
Orada CD seçmenin de ayrı bir mutluluk vesilesi olduğunu belirtmek, garip
mi olur?
Vinyl plaklar -long play mi desem, kara plak mı desem- yeniden vitrinlerde
boy göstermeye başlamış. Şık kapaklar içindeki plakları alıp çalmanın
zevkini sık sık tadarım. Plağı temizlemek, fırçayla, kadifeyle bu işi
birlikte başarmak, ayrıca iğneyi silip plağa temasını sağlamak, güzel
bir işlem.
İnsan bu eziyete -eziyet mi?- plağı dinlerken değdiğini anlıyor.
Berlin’den kültür kırıntıları, burada gördüklerimle karşılaştırdığımda
biraz içimi acıtsa da yazmaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Hürriyet - Doğan Hızlan
|