Radar
Kuleleri 'Sorgulanırken'...
Marmara ve Çanakkale Boğazı'ndaki SİT alanlarıyla birlikte Boğaziçi
'nin de korunması gerekli kıyılarına dikilen ''Radar Kuleleri'' yeniden tartışılıyor.
Ne var ki bu kez tartışmayı açan ''çevreciler'' ya da ''kentseverler''
değil. Adına VTS (Vessel Traffic System) denilen ve gemilerin Türk Boğazları'ndan
geçiş güvenliğini sağlamak gerekçesiyle kurulan dev kuleler, Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulu (DDK) tarafından da artık ''sorgulanıyor'' .
Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, projenin uygulanmasında ''4.5 trilyon
lira'' fazla ödeme yapıldığını belirleyen DDK, toplamı ''22 milyon
dolar'' a yaklaşan maliyetin araştırılmasını istediği Başbakanlık'tan,
özellikle ''usulsüzlük saptanan ihalelerin de incelenmesini'' talep ediyor. (
Aykut Küçükkaya , 16.09.2004)
DDK raporuna göre, kulelerin maliyetini arttırıcı nedenler arasında
''estetik görünümleri için kullanılan seramik panolar, paslanmaz çelik
korkuluklar...'' vb. mimari bezeme ve dekorasyonların ''abartılmış
fiyatlarla'' yaptırılması da var...
'Boğaziçi dostları'(!)
Haberi okuyunca, son yılların belki de en gerilimli kent ve çevre direnişimizi
yeniden anımsadım...
''Gerilimin'' nedeni ise bu kulelere karşı çıktığımızda gösterilen
tepkiler değil, ''tepki gösterenlerin'' kimlikleriydi... Boğaziçi'ni
''korumak'' (!) adına kıyıdaki en önemli peyzaj noktalarına dikilen radar
kulelerinin tüm sorumluları koro halinde şunları söylüyorlardı:
''- Bu tavrınızla İstanbul'un ve Boğaziçi'nin tarihini, doğasını düşünmediğiniz
ortaya çıktı... Radar kulelerini engellemek demek, kente, halka ve hatta
mimarlığa bile saygısızlık demektir...''
''Kimler'' miydi bu koronun solistleri? Bakanları, diğer hükümet
temsilcilerini, bürokratları ve ''emekli amiral'' danışmanlarını eleştirmek
kolay...
Ama aynı koroda ''projelerin üretilmesini'' üstlenerek yer alan İstanbul
Teknik Üniversitesi (İTÜ) Vakfı ile aynı projelerin ''tasarımını'' yapan
ve ''Ankara'daki Atakule'' ye de imza attığı için ülkenin en başarılı
''kule mimarı'' olarak tanıtılan mimarımızı unutmak mümkün müdür?
'Ayrıcalık' kararnamesi
DDK raporundaki ''usulsüzlük'' saptamaları, öyle görünüyor ki sadece
ihale işlemleri ve ödemelerle sınırlı bir araştırmanın sonuçları...
Oysa radar kulelerinin doğrudan ''tasarım'' ve ''yapım'' süreci de baştan
sona yasaların hiçe sayılmasıyla gerçekleşmişti.
Bu sistemin ''eskimiş bir teknolojiyle Boğaziçi'ni boş yere tahrip
etmek'' anlamına geldiğini daha 1999 yılında saptayan İstanbul 3 Numaralı
Koruma Kurulu, projeye bütünüyle ''ret'' kararını verdiğinde, aynı
sistemin ABD'li ünlü firma Lockheed'e çoktan ihale edilmiş olması, usulsüzlüğün
başlangıcıydı.
Ardından, ''Bunları dikmek yerine uydudan haberleşme sistemi (GPS) ile de
gemilere güvenli seyir rotası sağlanabilir...'' diyen ODTÜ uzmanlarının
raporuna rağmen, hükümetin bir devlet bakanını ''hakem'' yaparak, aynı
bakanın raporuyla ''Hayır, radar kuleleri zorunludur; bu nedenle koruma kurulu
kararı geçersizdir...'' diye hüküm vermesi de usulsüzlük değil miydi?
Kurul direnince ve Mimarlar Odası da kurulun yanında yer alarak kulelerle
ilgili işlemlere dava açınca, yine hükümet, mahkemenin ''aleyhine'' sonuçlanacağını
anlar anlamaz, bu kez özel bir ''kanun hükmünde kararname'' çıkardı.
Denizcilik Müsteşarlığı'na tek başına ''inşaat ruhsatı verme yetkisi''
tanıdı. İşte böylesi bir ''hukuka aykırı'' yetkiyle de şimdi DDK tarafından
sadece ''maliyetleri'' sorgulanan radar kulelerini Boğaziçi'nin tarihi kıyı
dokusu içine diktiler...
Bakalım DDK ve Başbakanlık, soruşturma kapsamına işte o Koruma Kurulu
kararını ''etkisiz'' kılan tutumların sorumlularını da alacak mı?
Proje mimarının, kuruldaki meslektaşları için; ''Onlar kule mimarisinden
anlamazlar...'' şeklindeki açıklaması ise ''mimarlık etiği'' tarihine
bilmem ki nasıl geçti?..
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|