reklam

27 Eylül 2004 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

İstanbul'un arka bahçeleri

Küçükpazar semtinden görebileceğiniz Haliç manzarası gibi birçok güzel manzara şehrin sakinlerinden saklanıyor. Onları bulup ortaya çıkarmakta da en büyük görev yerel yönetimlere düşüyor.

Bu kent hangi hazineleri barındırıyor? Doğru uygulamalarla nereler kent yaşamına katılabilir? Mimar Cem Beygo ile gizli mekânları araştırdık

İstanbul metropolünde yaşayanların çoğu, kentini ne kadar sahiplenmeye çalışsa da aidiyet duygusunu çoğu zaman yaşayamaz. Belki de bunun sebebi kentin sakinlerinin kenti yeterince yaşayamamalarıdır. Bu sorun, kimi zaman kent sakinlerinin İstanbul'a ilgisizliği, kimi zaman da yerel yönetimlerin kentleşme alanındaki kayıtsızlıkları ve hatalı uygulamaları nedeniyle ortaya çıkıyor. İstanbul'un kayıp mekânları hakkında İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nden öğretim elemanı Dr. Cem Beygo ile konuştuk. İTÜ'nün sürdürülebilir kentsel dönüşüm modelleri üzerine yaptığı bir araştırma projesinin yürütücüsü olan Beygo, Zeytinburnu Belediyesi'nin yürüttüğü Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Pilot Projesi'nin danışmanlığını ve Suriçi'nde Yer Alan Sultan Külliyeleri'nin Tarihi Yarımada Üzerine Yerleşme İlkeleri Araştırma Projesi'nin de hazırlık çalışmalarını yapıyor.

Tarihi Yarımada'da bir rota
"İstanbul'un ilk yerleşim alanı Altın Boynuz, içinde birçok hazine barındırıyor. Bu rota, Kapalıçarşı Fesçiler Kapısı'ndan başlıyor. Sahaflar Çarşısı içinden geçip Beyazıt Meydanı'na çıkıyor. Beyazıt Meydanı'ndan İstanbul Üniversitesi'nin Büyük Cümle kapısından giriyor ve üniversite bahçesinin içinde bir koruya çıkıyor. O koru, birkaç yüz metre sonra sizi Tarihi Yarımada'yı en güzel gösteren noktaya Beyazıt Kulesi'ne getiriyor. Bu bölgede, kent merkezinin tümünü o kalitede ve o bütünlük içinde görebileceğiniz başka bir nokta yok. Devam ederseniz İstanbul Üniversitesi'nin merkez binasının arka bahçesine ulaşırsınız. Buranın manzarası çok güzeldir. Süleymaniye Külliyesi'nin üzerinden Boğaz'ın girişine kuzeye doğru bakar. Üniversitenin kapalı olduğu zamanlarda pek çok kullanım düşünülebilir. Süleymaniye Külliyesi'ndeki Darül-Ziyafe tarafındaki kapıdan sağa döndüğünüzde İstanbul Müftülüğü'nün ve İstanbul Üniversitesi'nin Botanik Bahçesi'nin bulunduğu alana girersiniz. Karşınıza bir koru çıkar. Buradan kuzeye bakan Haliç yamaçlarından aşağıya Küçükpazar semtine doğru manzarayla beraber inersiniz. Oradan Haliç'e doğru yönlendiğinizde aşağı yukarı Unkapanı Sahil Yolu'nun beş-altı metre üstünde nargile kahveleriyle çevrelenmiş küçük bir meydancığa ulaşırsınız. Oradan bir yaya köprüsüyle karşıya geçebilirsiniz. O köprü sizi Eski Ticaret Odası'nın önündeki Haliç Parkı'na götürür. Bu rota turistik amaçla da kullanılabilir."

Sultanahmet'ten bir köşe
"II. Abdülhamit'in Türk halkının ticareti öğrenmesi için 121 sene önce eski Hipodrom'un üzerine inşa ettirdiği Sultanahmet Ticaret Lisesi'nin bulunduğu alan da İstanbul kentinin değerlendirilmesi gereken kayıp mekânlarından. Bahçesi de çok önemli kayıp yerlerden biri. İstanbul topografyası elvermediği için istinat duvarlarıyla uzatılmış Hipodrom'un denize en yakın ve hâkim ucu. Tabii mevcut Ticaret Lisesi'nin Hipodrom'un üzerine yapılmış olması da ayrı bir tartışma konusu. Alanın Sultanahmet Meydanı'ndan girişi var. Yeni Cami kadar rahat olmamasına rağmen otopark açısından yine problemsiz bir yer. Özellikle sıcak mevsimlerde kent halkının akşam hayatına katılabileceğini düşünüyorum."

Akarsu Yokuşu
"Beyoğlu yakasının tarihi dokusunda da pek çok mekân var. Kısa bir zaman önce köhnemiş bir alan olan Cezayir Sokağı'nda yapılan düzenlemeler, kentin daha önce pek ilgi çekmeyen başka mekânlarını da gün ışığına çıkardı. Akarsu Caddesi'nin sonundan aşağıya Tophane'deki Bizans kilise kalıntılarına inen sokak, İstanbul'un en güzel manzaralı sokaklarından. Hâlen yerel halkın ulaşım gereksinimlerini ilkel şekilde karşılıyor. Çevredeki bazı bahçelerin de düzenlenmesiyle bu alan güzelleşebilir. Elbette her yerde bir Fransız Sokağı yaratma hevesine de kapılmamak lazım, fakat orada konforlu bir yaya rotası oluşturulabilir. Bir merdiven-meydan tasarlanabilir."

Perşembe Pazarı
"Beyoğlu yakasındaki diğer bir bölge, Azapkapı'dan Karaköy'e kadar uzanan Perşembe Pazarı diye tabir ettiğimiz hırdavat ticaretinin ağırlıklı olarak yer aldığı sahil kısmındaki parklardır. Burası 20 senedir sahipsizliği nedeniyle geceleri hemen hemen hiç kimsenin uğramak istemediği güvenliği olmayan bir bölge olarak kaldı. Bu bölge, Suriçi'nin Haliç'e bakan bütün kuzey tarihi dokusunu ve korunabilmiş Haliç yamaçlarını görür. Geniş bir rıhtım alanı vardır. Perşembe Pazarı, hem Haliç'teki bir takım aktivitelerle birleştirilebilir, hem de yeni birtakım rekreatif fonksiyonlar oluşturulabilir."

Avrupa yakasında olduğu kadar Anadolu yakasında da yanlış arazi kullanım seçimlerinden dolayı değerlendirilemeyen alanlar mevcut. Bunlardan biri de dolmuş duraklarının yer aldığı Kadıköy koyunun güneyinden Moda'ya kadar uzanan bölge."

Kadıköy-Moda hattı
"Kadıköy koyunun güneyinden Moda'ya kadar uzanan ve büyük bir kısmı dolgu olan bir bölge, dolmuş durakları, niteliksiz yeşil alan düzenlemeleri ve hangi amaçla işletildiği belli olmayan birtakım çay bahçeleriyle çevrelenmiş durumda. Transit trafiği problemi çözüldükten sonra bölgedeki kıyı kullanımları, rekreatif aktiviteler ve yeşil alanlarla beraber o yakada yaşayanlara hizmet edebilir. Moda Burnu'yla Kadıköy Koyu arasındaki burunda eskiden Kadıköy Evlendirme Dairesi vardı ve bence İstanbul'da bugüne kadar yapılmış en güzel evlendirme dairelerinden biriydi. Şu anda ise dünyanın en güzel manzaralarına sahip olan bir kentte insanlar, hayatlarının en azından teoride en önemli gününde yerel yönetimler tarafından manzarasız basık dere yataklarına yapılmış mimarisi tartışmalı binalarda geçirmek zorunda kalıyorlar."

Yeni Cami Külliyesi
"Kayıp mekânların en kıymetlilerinden biri Yeni Cami Külliyesi'nin önündeki meydan. Burası akşam yediden sonra inin cinin top oynadığı bir alan haline geliyor. İnşaatı 1598'de III. Mehmet'in annesi Safiye Sultan tarafından başlatılmış, 60 sene sonra IV. Mehmet'in saltanatı sırasında tamamlanmış. Bu meydan, caminin kendi binaları, ona bitişik olan Sultan Kasrı'yla ve ne yazık ki bazıları yamuk dikilmiş, yamuk dikilmesi de bu kentin yöneticileri tarafından çok fazla umursanmamış, genç çınar ağaçlarıyla çevrelenmiş. El ayak çekildikten sonra kentin merkezinde çok güzel bir tarihi dekor önünde yer alan meydan sahipsiz ve bomboş kalıyor. Burasının kent hayatına katılması gerektiğini düşünüyorum. Yakınında büyük alanlar olan çok özel bir doku, ulaşım çok kolay. O saatlerde otopark problemi hemen hemen hiç yok."

"Yeni mekânlar çabuk tüketiliyor"
Fransız Sokağı'ndaki düzenleme hakkında neler düşünüyorsunuz?
Birkaç küçük mimari problem var. Özellikle Cezayir Sokağı'nın Tophane'ye doğru devam eden tarafında yaya konforunu zorlayacak bir durum var. Kadınlar yüksek ökçeli pabuçlarıyla nasıl yüreyecekler merak ediyorum. Ama bu kentin gücünü göstermesi açısından çok enteresan. Doğru uyarlamayla kentin unutulmuş bir noktasının iktisadi olarak nerelere gelebileceğini gösteriyor. Bu şekilde aynı kullanım devam edebilir mi, bunu göreceğiz.

Neden bu tip bir endişe taşıyorsunuz?
Sadece toplumun belli bir kesimi mi orayı kullanabilecek, o şekilde kalırsa yaşayabilir mi bilemiyorum. Çünkü şu anda orayı çoğunlukla tüketmeye başlayan kesim, canı çok çabuk sıkılan bir kesim. Aniden tekrar köhnemesinden doğrusu çekiniyorum. Orası da bu kadar pahalı ve toplumun yüzde üçüne yüzde beşine hizmet edecek bir yer olmamalı. Bunlar düşünülmesi gereken noktalar ama orada zor ve cesaret isteyen bir iş yapılmıştır. Bir kolektif ürün ortaya konmuştur, hem düşünsel hem de fiziksel olarak çok büyük bir emek vardır.

Son zamanlarda başka hangi mekânlar kazandırıldı?
Boğaz kenarlarında ve adalarda birtakım mekânlar... Ama hep iktisadi sınırla yapılıyor bunlar. İstanbul kenti bu kadar pahalı mı olmalı, bu kenti bu kadar pahalı yapan dürtüler ne? Medeni bir standartta yaşamak istiyorsanız bir sürü zümreye belli haraçlar ödemek zorundasınız.

Kimlere mesela?
Bu iş otopark mafyası ve onun arkasındaki güçlerden başlar. Eğlence hayatının ve alkol ruhsatının zorlaştırılmasına kadar gider. 1970'lerin başında alkol üzerinden harç alınan bir ürün değildi ve kent hayatının normal bir parçasıydı. 80lerdeki kanuni düzenlemelerle bu iş artık çığrından çıktı. Böyle giderse İstanbul, Türkiye'nin mali yapısından gittikçe daha bağımsız bir sosyo-ekonomik hayata sahip olacak.
Radikal - Deniz Alayat

 

Eylül 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Kentin fiziksel çevresi, sorunları ve kentli olmak üzerine görüşlerinizi Kent başlığı  altında tartışıyoruz.

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz