İstanbul'un arka bahçeleri
Küçükpazar
semtinden görebileceğiniz Haliç manzarası gibi birçok güzel manzara şehrin
sakinlerinden saklanıyor. Onları bulup ortaya çıkarmakta da en büyük görev
yerel yönetimlere düşüyor.
Bu kent hangi hazineleri barındırıyor? Doğru uygulamalarla nereler kent
yaşamına katılabilir? Mimar Cem Beygo ile gizli mekânları araştırdık
İstanbul metropolünde yaşayanların çoğu, kentini ne kadar sahiplenmeye
çalışsa da aidiyet duygusunu çoğu zaman yaşayamaz. Belki de bunun sebebi
kentin sakinlerinin kenti yeterince yaşayamamalarıdır. Bu sorun, kimi zaman
kent sakinlerinin İstanbul'a ilgisizliği, kimi zaman da yerel yönetimlerin
kentleşme alanındaki kayıtsızlıkları ve hatalı uygulamaları nedeniyle
ortaya çıkıyor. İstanbul'un kayıp mekânları hakkında İTÜ Şehir ve Bölge
Planlama Bölümü'nden öğretim elemanı Dr. Cem Beygo ile konuştuk. İTÜ'nün
sürdürülebilir kentsel dönüşüm modelleri üzerine yaptığı bir araştırma
projesinin yürütücüsü olan Beygo, Zeytinburnu Belediyesi'nin yürüttüğü
Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Pilot Projesi'nin danışmanlığını ve Suriçi'nde
Yer Alan Sultan Külliyeleri'nin Tarihi Yarımada Üzerine Yerleşme İlkeleri
Araştırma Projesi'nin de hazırlık çalışmalarını yapıyor.
Tarihi Yarımada'da bir rota
"İstanbul'un ilk yerleşim alanı Altın Boynuz, içinde birçok
hazine barındırıyor. Bu rota, Kapalıçarşı Fesçiler Kapısı'ndan başlıyor.
Sahaflar Çarşısı içinden geçip Beyazıt Meydanı'na çıkıyor. Beyazıt
Meydanı'ndan İstanbul Üniversitesi'nin Büyük Cümle kapısından giriyor ve
üniversite bahçesinin içinde bir koruya çıkıyor. O koru, birkaç yüz
metre sonra sizi Tarihi Yarımada'yı en güzel gösteren noktaya Beyazıt
Kulesi'ne getiriyor. Bu bölgede, kent merkezinin tümünü o kalitede ve o bütünlük
içinde görebileceğiniz başka bir nokta yok. Devam ederseniz İstanbul Üniversitesi'nin
merkez binasının arka bahçesine ulaşırsınız. Buranın manzarası çok güzeldir.
Süleymaniye Külliyesi'nin üzerinden Boğaz'ın girişine kuzeye doğru bakar.
Üniversitenin kapalı olduğu zamanlarda pek çok kullanım düşünülebilir.
Süleymaniye Külliyesi'ndeki Darül-Ziyafe tarafındaki kapıdan sağa döndüğünüzde
İstanbul Müftülüğü'nün ve İstanbul Üniversitesi'nin Botanik Bahçesi'nin
bulunduğu alana girersiniz. Karşınıza bir koru çıkar. Buradan kuzeye bakan
Haliç yamaçlarından aşağıya Küçükpazar semtine doğru manzarayla
beraber inersiniz. Oradan Haliç'e doğru yönlendiğinizde aşağı yukarı
Unkapanı Sahil Yolu'nun beş-altı metre üstünde nargile kahveleriyle çevrelenmiş
küçük bir meydancığa ulaşırsınız. Oradan bir yaya köprüsüyle karşıya
geçebilirsiniz. O köprü sizi Eski Ticaret Odası'nın önündeki Haliç Parkı'na
götürür. Bu rota turistik amaçla da kullanılabilir."
Sultanahmet'ten bir köşe
"II. Abdülhamit'in Türk halkının ticareti öğrenmesi için 121 sene önce
eski Hipodrom'un üzerine inşa ettirdiği Sultanahmet Ticaret Lisesi'nin
bulunduğu alan da İstanbul kentinin değerlendirilmesi gereken kayıp mekânlarından.
Bahçesi de çok önemli kayıp yerlerden biri. İstanbul topografyası
elvermediği için istinat duvarlarıyla uzatılmış Hipodrom'un denize en yakın
ve hâkim ucu. Tabii mevcut Ticaret Lisesi'nin Hipodrom'un üzerine yapılmış
olması da ayrı bir tartışma konusu. Alanın Sultanahmet Meydanı'ndan girişi
var. Yeni Cami kadar rahat olmamasına rağmen otopark açısından yine
problemsiz bir yer. Özellikle sıcak mevsimlerde kent halkının akşam hayatına
katılabileceğini düşünüyorum."
Akarsu Yokuşu
"Beyoğlu yakasının tarihi dokusunda da pek çok mekân var. Kısa
bir zaman önce köhnemiş bir alan olan Cezayir Sokağı'nda yapılan düzenlemeler,
kentin daha önce pek ilgi çekmeyen başka mekânlarını da gün ışığına
çıkardı. Akarsu Caddesi'nin sonundan aşağıya Tophane'deki Bizans kilise
kalıntılarına inen sokak, İstanbul'un en güzel manzaralı sokaklarından. Hâlen
yerel halkın ulaşım gereksinimlerini ilkel şekilde karşılıyor. Çevredeki
bazı bahçelerin de düzenlenmesiyle bu alan güzelleşebilir. Elbette her
yerde bir Fransız Sokağı yaratma hevesine de kapılmamak lazım, fakat orada
konforlu bir yaya rotası oluşturulabilir. Bir merdiven-meydan
tasarlanabilir."
Perşembe Pazarı
"Beyoğlu yakasındaki diğer bir bölge, Azapkapı'dan Karaköy'e
kadar uzanan Perşembe Pazarı diye tabir ettiğimiz hırdavat ticaretinin ağırlıklı
olarak yer aldığı sahil kısmındaki parklardır. Burası 20 senedir
sahipsizliği nedeniyle geceleri hemen hemen hiç kimsenin uğramak istemediği
güvenliği olmayan bir bölge olarak kaldı. Bu bölge, Suriçi'nin Haliç'e
bakan bütün kuzey tarihi dokusunu ve korunabilmiş Haliç yamaçlarını görür.
Geniş bir rıhtım alanı vardır. Perşembe Pazarı, hem Haliç'teki bir takım
aktivitelerle birleştirilebilir, hem de yeni birtakım rekreatif fonksiyonlar
oluşturulabilir."
Avrupa yakasında olduğu kadar Anadolu yakasında da yanlış arazi kullanım
seçimlerinden dolayı değerlendirilemeyen alanlar mevcut. Bunlardan biri de
dolmuş duraklarının yer aldığı Kadıköy koyunun güneyinden Moda'ya kadar
uzanan bölge."
Kadıköy-Moda hattı
"Kadıköy koyunun güneyinden Moda'ya kadar uzanan ve büyük bir kısmı
dolgu olan bir bölge, dolmuş durakları, niteliksiz yeşil alan düzenlemeleri
ve hangi amaçla işletildiği belli olmayan birtakım çay bahçeleriyle çevrelenmiş
durumda. Transit trafiği problemi çözüldükten sonra bölgedeki kıyı
kullanımları, rekreatif aktiviteler ve yeşil alanlarla beraber o yakada yaşayanlara
hizmet edebilir. Moda Burnu'yla Kadıköy Koyu arasındaki burunda eskiden Kadıköy
Evlendirme Dairesi vardı ve bence İstanbul'da bugüne kadar yapılmış en güzel
evlendirme dairelerinden biriydi. Şu anda ise dünyanın en güzel manzaralarına
sahip olan bir kentte insanlar, hayatlarının en azından teoride en önemli gününde
yerel yönetimler tarafından manzarasız basık dere yataklarına yapılmış
mimarisi tartışmalı binalarda geçirmek zorunda kalıyorlar."
Yeni Cami Külliyesi
"Kayıp mekânların en kıymetlilerinden biri Yeni Cami Külliyesi'nin
önündeki meydan. Burası akşam yediden sonra inin cinin top oynadığı bir
alan haline geliyor. İnşaatı 1598'de III. Mehmet'in annesi Safiye Sultan
tarafından başlatılmış, 60 sene sonra IV. Mehmet'in saltanatı sırasında
tamamlanmış. Bu meydan, caminin kendi binaları, ona bitişik olan Sultan Kasrı'yla
ve ne yazık ki bazıları yamuk dikilmiş, yamuk dikilmesi de bu kentin yöneticileri
tarafından çok fazla umursanmamış, genç çınar ağaçlarıyla çevrelenmiş.
El ayak çekildikten sonra kentin merkezinde çok güzel bir tarihi dekor önünde
yer alan meydan sahipsiz ve bomboş kalıyor. Burasının kent hayatına katılması
gerektiğini düşünüyorum. Yakınında büyük alanlar olan çok özel bir
doku, ulaşım çok kolay. O saatlerde otopark problemi hemen hemen hiç
yok."
"Yeni mekânlar çabuk tüketiliyor"
Fransız Sokağı'ndaki düzenleme hakkında neler düşünüyorsunuz?
Birkaç küçük mimari problem var. Özellikle Cezayir Sokağı'nın Tophane'ye
doğru devam eden tarafında yaya konforunu zorlayacak bir durum var. Kadınlar
yüksek ökçeli pabuçlarıyla nasıl yüreyecekler merak ediyorum. Ama bu
kentin gücünü göstermesi açısından çok enteresan. Doğru uyarlamayla
kentin unutulmuş bir noktasının iktisadi olarak nerelere gelebileceğini gösteriyor.
Bu şekilde aynı kullanım devam edebilir mi, bunu göreceğiz.
Neden bu tip bir endişe taşıyorsunuz?
Sadece toplumun belli bir kesimi mi orayı kullanabilecek, o şekilde kalırsa
yaşayabilir mi bilemiyorum. Çünkü şu anda orayı çoğunlukla tüketmeye başlayan
kesim, canı çok çabuk sıkılan bir kesim. Aniden tekrar köhnemesinden doğrusu
çekiniyorum. Orası da bu kadar pahalı ve toplumun yüzde üçüne yüzde beşine
hizmet edecek bir yer olmamalı. Bunlar düşünülmesi gereken noktalar ama
orada zor ve cesaret isteyen bir iş yapılmıştır. Bir kolektif ürün ortaya
konmuştur, hem düşünsel hem de fiziksel olarak çok büyük bir emek vardır.
Son zamanlarda başka hangi mekânlar kazandırıldı?
Boğaz kenarlarında ve adalarda birtakım mekânlar... Ama hep iktisadi sınırla
yapılıyor bunlar. İstanbul kenti bu kadar pahalı mı olmalı, bu kenti bu
kadar pahalı yapan dürtüler ne? Medeni bir standartta yaşamak istiyorsanız
bir sürü zümreye belli haraçlar ödemek zorundasınız.
Kimlere mesela?
Bu iş otopark mafyası ve onun arkasındaki güçlerden başlar. Eğlence
hayatının ve alkol ruhsatının zorlaştırılmasına kadar gider. 1970'lerin
başında alkol üzerinden harç alınan bir ürün değildi ve kent hayatının
normal bir parçasıydı. 80lerdeki kanuni düzenlemelerle bu iş artık çığrından
çıktı. Böyle giderse İstanbul, Türkiye'nin mali yapısından gittikçe
daha bağımsız bir sosyo-ekonomik hayata sahip olacak.
Radikal - Deniz Alayat
|