reklam

30 Eylül 2004 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

'Mimarlığa saygı' için

Mimarlar Odası 50. yaşını kutluyor...

Yarım yüzyıldır Türkiye'de mimarlığın ve mimarca kentleşmenin mesleki duyarlılığını ve beklentilerini savunan oda, 50. yılında ilk kez bir ''mimarlar yürüyüşünü'' gerçekleştirecek.

Ülkemizin yine geçen 50 yıl içinde mimarlıktan, mimarlığından, mimari değerlerinden ve mimarlarından adım adım uzaklaşmasına karşı ''tarihsel bir uyarı'' amacıyla düzenlenen yürüyüş 2 Ekim 2004 Cumartesi günü İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde yapılacak.

Kamuda görev yapan mimarlardan serbest çalışanlara, eğitim kurumlarındaki öğretim elemanlarından mimar belediye başkanlarına ve başka sanat dallarında yaratıcılıklarını sürdürenlere kadar tüm kesimlerden mimarlar, ''Mimarlığa Saygı'' yürüyüşünde Türkiye'yi yeniden bu tarihsel zenginliğiyle ve uygarlık mesleğiyle buluşmaya davet edecekler...

Yürüyüş saat 12.00'de Taksim Meydanı'ndaki Cumhuriyet Anıtı'nda yapılacak törenle sona erecek ve aynı törende Mimarlar Odası'nın ''Türkiye Mimarlık Raporu'' niteliğindeki ''Mimarlar Bildirgesi'' de ilan edilecek...

'Ulusa Sesleniş' için
Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) tarafından ''Dünya Mimarlık Günü'' , Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da ''Dünya Konut Günü'' olarak kutlanan her ekim ayının ilk pazartesisi, bu yıl 4 Ekim 2004...

Mimarlar Odası, üyelerine gönderdiği çağrıda, aynı zamanda bu dünya günlerini de kutlayacakları 2 Ekim 2004 yürüyüşünün amacını şöyle özetliyor:

''Türkiye'nin mimarlığı yeniden 'fark etmesini' sağlamak; sürekli dışlanmakta olan 'mimarlık sanatı ve mesleğinin' uygarlık ve çağdaşlık açısından önemi ve değerini yeniden anımsatmak; ve dünya mimarlık tarihinin beşiği olan bir coğrafyayı 'ülkemiz' yapan değerlere layık bir mimarlık ortamına yeniden kavuşmak üzere; odamızın 50. yılındaki 'mimarların ulusa seslenişi' nde birlikte olalım...''

Dünya mimarlık ve kent tarihinin en eski birikimlerini taşıyan bir ülkede böylesi bir çağrıya ''neden olan'' hemen tüm gelişmeler de aslında 50 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Çünkü, günümüzde artık ''kaçak kentleşmeye'' dönüşen gecekondulaşmadan, her biri özgün tarihsel kimliklere sahip yerleşmelerimizi ''tek tip apartmanlaşma'' yla donatan arsa rantına dayalı imar anlayışına kadar, mimarlık ve şehircilikte yaşanagelen temel sorunların hemen tümü, 1950'lerden sonraki ''planlamayı ve kültürel değerleri dışlayan'' politikaların ürünü...

'Plan yerine pilav'...
Aynı süreçteki, örneğin ''Plan yerine pilav isteriz'' sloganıyla, kentlerin toplumsal çıkarlara ve çevre değerlerine saygılı bir imar disiplini içinde gelişmesi yerine, ''talan'' ve ''yasadışı yapılaşma'' ile büyüdükleri bir düzen yaratıldı. Aynı anlayış, kıyılarda ve hatta yaylalarda bile egemen olunca, Türkiye yeryüzünün belki de en hızla ''betonlaşan'' ülkesi haline geldi...

Benzer şekilde, yine 1950'lerin emlak rantına öncelik veren ekonomik politikalarını simgeleyen; ''Her mahallede bir milyoner yaratacağız'' sloganıyla da tarihi kent dokularındaki eski evler ''kat karşılığı apartman'' sektörüne teslim edildiler. Böylece bir yandan kültürel kimlik yok olup tarihsel sivil mimari zenginliğimiz ortadan kaldırılırken bir yandan da toplum sadece ''yık-yap-sat'' sisteminin üretime dayanmayan spekülatif gelirlerine alıştırılarak, ''kültürel erozyonun'' tohumları atılmış oldu.

Mimarsız planlama...
Mimarlığın ve mimarlık kavramının giderek unutulduğu bu süreci 1980 sonrasında daha da hızlandıran ve bugün mimarlarımızı ''yürüyüş yapma'' noktasına getiren gelişmeler ise günümüzde eğitimden yasalara kadar geniş bir yayılma içinde...

Örneğin, mimarlık sadece plansız yapılaşma nedeniyle yasadışı yerleşmelerden değil, mesleki içerik ve sorumlulukları bakımından doğrudan ilişkili olduğu ''kent planlamasından'' bile dışlanıyor.

O kadar ki yükseköğrenimde de bu dalları birbirlerinden tümüyle ayıran ''bölümler'' oluşmuş durumda ve ''mimarsız planlama'' ile ''plansız mimari'' dünyada sadece Türkiye'ye has bir öğrenim türü olarak okullarda egemen...

Bu ''ayrıştırmanın'' son hukuksal düzenlemesi ise Koruma Yasası'nda yapılan değişiklikle gerçekleşti. Bütünüyle mimarlık mirasının, tarihsel mimarinin ve eski mimari dokunun bulunduğu ''kentsel sit alanları'' nın yine bu mimari değerlerini yaşatmak için gereken koruma planlarında mimarların değil sadece ''plancıların'' sorumlu ve ''müellif'' olabilecekleri yasada yer aldı. Mimarlığın dışlanmasında ''doruğa'' ulaşmanın örneği olan bu tutumun, aslında aynı yanlışı düzeltmesi gereken ''kültür'' den sorumlu bakanlık tarafından sürdürülmesi ise Türkiye açısından da büyük talihsizlik...

Benzer anlayış, özellikle 1999 depremlerinden sonra yürürlüğe giren ''yapı denetimi'' yasalarında da var. Binaların doğru inşa edilmeleri için öncelikle ''mimarinin'' ve ''mimarlık ilkelerinin'' bu yönde kurumsallaşması gerektiği evrensel gerçek olmasına rağmen, yasada mimarı değil sadece ''inşaat mühendisini'' yetkili kılan bir anlayış egemen. Böyle olunca, depreme dayanıklı yapının da aslında bir ''mimarlık kültürü'' sorunu olduğu artık hiç anımsanmıyor. Sayısız depremden edinilen dersler sonucunda en şiddetli sarsıntılara bile dayanabilen ''tarihsel mimarinin kazanımlarını'' yorumlayarak çağdaşı yaratmak ise eğitim gündeminde bile yok...

İşte bu ve buna benzer çok sayıda örnekle Türkiye'nin ''mimarlığını'' giderek göz ardı ettiğini saptayan mimarlar, sadece kendileri için değil, toplumun ve ulusun uygarca geleceği için de 2 Ekim 2004 Cumartesi günü İstiklal Caddesi'nde yürüyecekler. Bu yürüyüşe İstanbul'un mimar Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile Bayındırlık Bakanı ve mimar olan Zeki Ergezen 'in de katılması bekleniyor.
Cumhuriyet - Oktay Ekinci

 

Eylül 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

1. İstanbul Mimarlık Festivali

Mimarlık Filmleri

4 - 8 Ekim 2004
17:00/18:00
Tarih Vakfı Tarihi Darphane Binaları

Festival web sitesinden bilet alabilirsiniz. 

Geberit'in katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz