reklam

15 Ekim 2004 Cuma
Ana Sayfa > Haberler

Bizim Sokak ve AB

Bizim gazetenin sokağı Türk Ocağı Caddesi'nin adına bakmayın, belki geçen yüzyılın başında Osmanlı ölçülerine göre, cadde olarak nitelenebilirdi, ama çağdaş cadde kavramıyla bağdaşmayacak kadar dar bir sokaktır aslında.

Bu sokağın çilesini otuz yıldır çekenlerdenim. Yüz elli metre mesafeyi, nadiren iki dakikada, kimi zaman yirmi dakika, yarım saatte aldığım olmuştur.

Türk Ocağı ''Caddesi!'' üzerinde tarihimizin önemli binaları vardır.

Girişte hemen sağda, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası binasının karşısında, büyücek bir bahçe içinde İran Konsolosluğu bulunur.

Onun hemen yanında, bir zamanlar sadrazamın da oturduğu Babıâli'ye tepeden bakan görkemli bina, bir zamanlar Osmanlı'nın dış borçlarını tahsil etmek amacıyla kurulmuş olan Düyunu Umumiye binası idi ki, sonradan İstanbul Lisesi olmuştur. Binanın bitimine doğru karşı köşede bulunan ahşap yapı ise bir zamanlar Osmanlı'nın egemeni haline gelmiş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi iken Cumhuriyetten sonra Cumhuriyet gazetesinin idarehanesi ve matbaası buraya taşınmıştır.

Bizim sokağın öyküsü ilk kez 27 yıl önce bu sütuna yansımıştı.

Aradan geçen süre içinde, iki kez daha aynı konu yine bu sütunda gündeme geldi. Kaç kez haber konusu olduğunu ise anımsamıyorum. Ama bugünkü gazetemizin Haber Servisi'nin hazırladığı ''Yılların çözülemeyen sorunu Türk Ocağı Caddesi'nin trafik sorunu'' diye bir haber daha yayımlandı.

Kısacası çeyrek yüzyılı aşkın süredir, sorun sürüyor ve en ufak bir düzelme yok.

Sorunun süregeldiği otuz yılı aşkın bu zaman dilimi içinde Türkiye'de birbirini izleyen on beşten fazla hükümet, altı cumhurbaşkanı, iki askeri darbe geldi geçti, sokağın trafik durumunda en ufak bir düzelme olmadı. Pardon bir ara, tekstil krize girince, işlerin kesatlaşması yüzünden mal boşaltıp, yükleyenler dükkânının ve küçük atölyesinin bulunduğu binanın önüne arabasını park edenler azaldığı için sokak rahat bir nefes aldıysa da bu dönem kısa sürdü.

Bizim sokağın üzerinde her yerde durulur, her yere araba park edilir, isteyen malını boşaltır, isteyen yükleyeceğini yükler, isteyen bir dostuna kahve içmeye giderken arabasını bulduğu boş yere park eder, bunu hiçbir güç önleyemez.

Gerçi devletin, park yasağını gösteren levhaları vardır; sokağa arada sırada, devletin trafik polisi de girer, ama sonuç değişmez.

Geçenlerde, sokağa giren polis memuru, arabalara, ''Sen dur! Sen geç!'' diye değnekçilik ederken camı açıp,

- Memur Bey sizin göreviniz, bu park etmiş arabaları engellemek, değnekçilik yapmak değil, diye seslendiğimde, suratıma dik dik baktı, bir şey söylemeden değnekçilik görevini sürdürdü.

Evet, devlet de polisi de, kutsal olan mal indirip bindirme hakkına karışamaz.

İki askeri darbe, bu sokağa girmiş, Cumhuriyet gazetesinden, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Türkiye Gazeteciler Sendikası'ndan insanları alıp hapse tıkmış, ama trafik düzeni karşısında eli böğründe kalıp hiçbir şey yapamamıştır.

Bugünkü haberde okuyacaksınız; sokakta dükkân ya da atölyesi olan vatandaş, ''park ücretleri pahalı olduğu için'' arabasını dükkânının önünde park ettiğini, mal indirmek ve yüklemek zorunda olduğunu söylüyor.

Ama belediye yetkililerinin İkitelli'de bu esnaf için yaptırdığı yerlere gitmeye kimse tenezzül etmiyor.

Düşünceye karşı ceberrut olan devlet, tekstil imalat ve satıcısının keyfiliği karşısında cart curttur.

Devlet bu sokaktan beni, bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde tahakkümü suçunun propagandasını yaptığım gerekçesiyle alıp hapse tıktı.

Öyle bir şey yapmamıştım. Çünkü Türkiye'de işçi sınıfının, kimse üzerinde tahakküm kuramayacağını zaten biliyordum.

Ama gelişmiş kapitalist ülkelerin tersine, bizde büyük sermayenin değil de esnafın diğer sınıflar, katmanlar insanlar üzerinde tahakkümü zaten gerçekleşmiş bulunmaktadır ve bu tahakküm bizim sokakta yürümeyen trafik olarak somutlaşmaktadır.

Bu yüzden kavgalar olmuş, insanlar yaralanmış, bir kişi ölmüş, ama hiçbir şey değişmemiştir.

Dün sokağın yüz elli metrelik mesafesini aşmaya çalışırken, arabada NTV radyoyu dinliyordum. Spiker AB ülkelerinde trafik uyglamasının standartlaşmasını sağlayacak, elektronik bir aletten söz ediyordu.

Haberi dinlerken güldüm.

Hiçbir elektronik aygıt, hiçbir erk, hiçbir kurum, hatta AB bile bizim sokağın başına buyruk efendilerini dize getirip trafiğini olması gerekene, yani normale çeviremezdi.

Peki sokağın düzenini değiştirmekten aciz bir toplum, AB'ye uyumu sağlayacak düzen değişikliğini nasıl gerçekleştirecek dersiniz?

Yine de umutsuz değilim, bu da değişecek eninde sonunda. Sokağın düzenini Çin değiştirecek. Nasıl mı? Bu tekstilcileri rekabet yoluyla çökerterek.

Kısacası, sokağın umudu yedi dağ ardında yatıyor.
Cumhuriyet - Ali Sirmen

 

Ekim 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03
04 05 06 07 08 09 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Sahnede ve beyaz perdede olup biten herşey Sinema & Tiyatro forumunda.

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz