Diyarbakır'da ve
Mardin'deydik...
''- 17 Aralık tarihini özel olarak mı seçtiniz? Kongreniz çok anlamlı
olacak...''
Büyükşehir Belediye Başkanvekili M. Yusuf Akgün 'ün bu merakı meğer
Diyarbakır'daki ana gündemin ta kendisiymiş... Kentte hemen herkes Avrupa
Birliği 'yle (AB) müzakerelerin başlama tarihini belirleyecek 17 Aralık 2004
'e kilitlenmiş gibi...
Mimarlar Odası, 2005 yılı Temmuz ayında İstanbul 'daki 'Dünya Mimarlık
Buluşması' na ulusal hazırlık olarak düzenlemekte olduğu 'Türkiye
Kongreleri' nden dördüncüsünü 17-19 Aralık 2004'te Diyarbakır'da ve
Mardin'de gerçekleştirecek.
Bunun ön hazırlıkları için her iki kentin de valilikleri, yerel yöneticileri
ve ilgili kurumlarıyla görüşmeler yaparken konu hep dönüp dolaşıp AB üyeliğine
geliyor.
Diyarbakır-Mardin Kongresi için bu tarihin AB takvimine göre belirlenmediğini;
tam tersine müzakerelerin başlangıcı için 17 Aralık gününün seçilmesinde
belki de AB'cilerin Türkiye Kongresi'ni gözetmiş olabileceklerini söylediğimizde
gülüşüyoruz; ama bir yandan da düşünüyoruz: ''Bir kent, hatta birkaç
kent ve bir bölge, geleceğe dönük umutlarını ve beklentilerini sadece AB sürecine
neden böylesine bağlı kılsın ki?''
Eksiksiz ev sahipliği
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir 'le daha önce
telefonla konuşmuştuk. Türkiye Kongresi'ne belediyenin desteği için ne
gerekiyorsa yapacaklarını, ancak o gün yurtdışında olacağından Başkanvekili
M. Yusuf Akgün'ün bizimle görüşerek kendi yokluğunu aratmayacağını söylemişti.
Nitekim, kongre için salon tahsisinden kent gezilerine otobüs sağlanmasına,
katılımcılara ikramlardan duyuruların yapılmasına kadar hemen tüm
gereksinmelerde olanaklarını seferber ettiler.
Yusuf Akgün bütün bunları 'görev' olarak yapacaklarını da belirtirken
diyordu ki: ''Bu kentin sağlıklı gelişmesine katkıda bulunacak, kültür ve
bilim ortamını güçlendirecek bütün çabalar bizim için çok değerli...''
Gerçekten Diyarbakır bu gibi kültür, bilim ve sanat etkinliklerine artık o
kadar hazır ve istekli ki hemen her gün kentin değişik mekânlarında bir
toplantı, bir panel veya açık oturum var. Yerel basında, televizyonlarda,
afiş panolarında ve her yerde bu etkinliklere ait haberler, yorumlar,
bilgiler...
Yabancı konukların ise ardı arkası kesilmiyor. Sadece bizim bulunduğumuz
günlerde bile Avrupa'nın değişik ülkelerinden parlamenterler, büyükelçiler
ve sanatçılar Diyarbakır'da 'incelemeler ve görüşmeler' halindeler. Konu
ise tabii ki yine 'AB süreci' ve göçle yoksulluğun tarihle iç içe geçtiği
bu kentte 'kültür ve kalkınma' arasındaki ilişkilerin irdelenmesi...
83 kurum ve kuruluşun temsil edildiği 'Kent Meclisi' toplantılarında
tarihi ve doğal çevrenin korunması sorunları tartışılırken 'Yerel Gündem
21' çalışmaları kapsamında kurulan 'Gençlik Parlamentosu' nda ise gençlerin
kentlilik bilinci içinde toplumsal konularda duyarlı olmaları hedefleniyor.
Sözün kısası, Diyarbakır gece gündüz tartışıyor, konuşuyor,
'Avrupalı' olmaya hazırlanıyor... Peki ya kentsel dokunun durumu? Ya da Türkiye
Kongreleri'nin genel teması olarak 'kent ve mimarlık arasındaki' bağların
niteliği?
17-19 Aralık günlerinde işte bunları tartışacağımızı söylediğimizde,
henüz birkaç aydır valiliği üstlenen Efkan Ala da ne gerekiyorsa yapacaklarını
söylüyor ve ekliyor: ''Diyarbakır'ın sadece bir kültür kenti olması için
değil, çağdaş uygarlığı da yaşayan bir kent olması için tüm çabalara
destek veriyoruz...''
Türkiye Kongreleri'nin bölgesel temalarını belirleyen Danışma Kurulu
tarafından Diyarbakır için 'Göçü Ağırlayan Kent' başlığının seçildiğini
söylediğimizde ise aynı konunun en gerçekçi gözlemini hemen dile
getiriyor: ''Evet, bu kent göçü ağırlıyor. Çünkü göçle gelenlerin bir
gecekondu yapacak kadar dahi paraları yok ve Diyarbakır bu nedenle aslında büyümüyor,
sanki şişiyor...''
Mardin'deki duyarlılık
Diyarbakır'daki bu yakınlığı ve içtenliği Mardin'de de bulduk. Kentin
kültür ve tarih değerlerinisahiplenmenin örnek tutumlarını sergileyen Vali
Temel Koçaklar , 18 Aralık 2004 günü gerçekleştirilecek Mardin
etkinlikleri için sadece ev sahibi değil, adeta 'düzenleme komitesi üyesi'
gibiydi. Türkiye Kongresi'nin Diyarbakır'dan sonra Mardin'de devam edecek 2.
ve 3. günlerine ait programı konuşurken bütün ayrıntıları kendisi
belirledi; gezi güzergâhlarından mola noktalarına kadar her aşamayı
planladı ve yine tüm gereksinmelerin de eksiksiz karşılanacağını söyledi.
Benzer tutumu Mardin Belediye Başkanı Metin Pamukçu 'da da gördük. Hele,
kongre için Büyük Mardin Oteli'nin seçilmesinde Bedrettin Gündeş 'in katkıları
anlatılamaz. Etkinliğin başarılı geçmesi için hemen kolları sıvamaya
'zorunlu' olduklarını söylerken, bölge insanının içtenliğini ve
konukseverliğini sergiliyordu.
Mardin'de de kültürel ve sanatsal etkinliklerin kent yaşamında yerini aldığını
hemen gözlemledik. O kadar ki Büyük Mardin Oteli'nin lobisi, aynı anda
birden fazla salonda süren toplantılar nedeniyle sanki bir 'akademi fuayesi'
gibiydi. Kentin tarihsel dokusu içinde yükselen 'Telekom' binası gibi devlet
eliyle gerçekleştirilmiş 'aykırılıkların' artık giderilmesi yönündeki
dileğimizi de aynı akademinin yerel katılımcıları şöyle yanıtladılar:
''Valimiz bu gibi yanlışlıkların artık geçmişte kaldığını kanıtlayan
öncü girişimleriyle yaramızı sarıyor. Umarız UNESCO da kentin korunması
yönündeki çabaları değerlendirir ve Mardin'in Dünya Mirası listesinde yer
alması kararını daha fazla geciktirmez...''
Mardinlilerin bu dileğine biz de katıldık ve 'AB Bayramı' dedikleri 17
Aralık 2004 tarihindeki Türkiye Kongresi'nde yeniden buluşmak üzere kentten
ayrıldık. Gece karanlığında Diyarbakır'a dönerken jandarmanın denetimi sırasında
bir kez daha aklımıza takıldı: ''Bir kent, hatta birkaç kent ve bir bölge,
geleceğe dönük umutlarını ve beklentilerini sadece AB sürecine neden böylesine
bağlı kılsın ki?''
Cumhuriyet - Oktay
Ekinci |