İstanbul Modern
müthiş oluyor
Çocukluğumuzda zoraki sınıf gezileriyle
sürüklendiğimiz, anne- babalarımızın 'doğru' çocuk yetiştirme kaygıları
çerçevesinde programa aldığı asık suratlı bir yerdi: Müze.
Büyüdükten sonra kendi rızamızla gidip
sevdiklerimiz oldu, olmadı değil. Ama yine de çoğunda bir toz, küf, ölü toprağı
vardı. Resmiyete tabiydiler. Yaşamın içinde değildiler. Çekici değildiler.
Kurunun yanında yaş da yanmasın; son
dönemde enteresan çeşitleri açıldı, daha taze bir zihniyete sahip olanlar çıktı.
Ama yine de her metropolde olduğu üzere bir medarı iftihar merkezi yoktu.
Geliyor... Çok yakında...
11 Aralık itibarıyla (önümüzdeki cumartesi akşamı) müthiş bir zenginliğimiz
olacak: İstanbul Modern Sanat Müzesi, kısa adıyla İstanbul Modern.
Geçtiğimiz çarşamba, olayı yerinde gezme görme ve hayran kalma imkânı bulduk.
İstanbul Modern'in Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, hem mekânı gezdirdi,
hem de ne nedir, anlattı.
Bu fikir nasıl çıkmış?
Fikir, arzu, niyet, aslında ne vakittir var. Dünyanın bütün önde gelen
kentlerinde, marka olmuş çağdaş sanat müzeleri yer alır da, İstanbul gibi delice
geçmişi olan ve sentez mevzusunda aşmış bu şehir böyle bir girişimi hak etmez
mi?
İlk adım 1987'de, daha bienal yokkenki 1. Uluslararası Çağdaş Sanat Sergileri
sırasında atılıyor. Dr. Nejat Eczacıbaşı tarafından.
Bu işe kalkıştığınızda, en zorlayıcı
meselelerden biri, uygun yeri bulmak olsa gerek. Nitekim aranıyor, taranıyor,
nihayetinde Feshane'de karar kılınıyor. Burası çağdaş sanat müzesine
dönüştürülmek için yeniden düzenleniyor ve hatırlarsınız, 3. Uluslararası
İstanbul Bienali'ne de kucak açıyor.
Fakat ömrü uzun olmuyor. Birtakım
engeller, anlaşmazlıklar derken, düş yatıyor.
Ve dıdıdıdıdınnnn. 8. Uluslararası İstanbul Bienali'nden bildiğimiz,
Salıpazarı'ndaki dört numaralı antrepo, sonunda İstanbul Modern Sanat Müzesi'nin
yuvası oluyor. 8 bin metrekarelik, lebiderya, mütevazı bir yuva!
İçinde neler var?
Artık o kuru, insanla arasına mesafe koyan, ekşi suratlı müzecilik anlayışının
ömrü doldu. Artık iletişim ön planda. 21. yüzyıl müzeleri için, çok amaçlı
kültür merkezi diyorlar, tartışma ve iletişim platformu diyorlar. Ancak o zaman
yaşayan bir müzeniz oluyor ve millet burayı vakit geçirme yeri olarak görüyor.
Broşürden filan okusam "Ya, ya, tabii, tabii" derdim. Fakat evvelki akşam
gezdiğim mekân, bu 'yaşama, yaşatma' vaadini tutar gibi duruyordu.
Bir kere yeri şahane. Hem şehrin merkezinde, hem manzarası benzersiz. Sonra
kalıcı ve dönemsel sergilerin yanı sıra seminer, panel ve atölye çalışmaları
düzenlenecek. Fotoğrafa özel yer ayrılacak. Nefis bir butik sinema salonu var.
Ayrıca meraklısına kütüphane ve yurtdışındaki gibi özel müze mağazası.
Damak tadı Loft'a emanet
Ruhunuzu doyurdunuz müzede, peki mideniz? Buranın nefes alıp veren bir yer
olması, cazibe merkezi gibi algılanması için, o kadar önemli ki bünyesinde ya da
iki adım ilerisinde baştan çıkarıcı yemek alternatifini de sunması.
O olağanüstü manzaraya karşı, Lütfi Kırdar'dan bildiğimiz Loft yerleşmiş. Daha
iyisi olamazdı.
Kimlerin parmağı var?
Eczacıbaşı ve İKSV'yi saymaya gerek var mı? Eczacıbaşı topluluğu, kurucu olarak
yatırım finansmanını ve müzenin çekirdek koleksiyonunu sağlamış. Dolayısıyla
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı zaten olayın hamisi. Yönetim ve Danışma
Kurulu'nda Ethem Sancak'tan Enis Batur'a, Bülent Erkmen'den Hüsamettin Koçan'a,
Görgün Taner'den Arzuhan Yalçındağ'a pek çok değerli isim var.
En tepedekilerden en gariban inşaat
işçisine, emeği geçen herkesin eline sağlık. Şahane bir iş çıkarmışlar.
Başbakan'ın takvimi
Siyaset âleminden bazı isimlerin de ilgi ve katkıları olmuş: Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan ile İstanbul Milletvekili Egemen Bağış'ın yeri ayrı sanki.
Fakat esas olarak Başbakan'ın ciddi eli var projenin gerçekleşmesinde. Mekân,
onun desteğiyle tahsis edilmiş müzeye.
Nerdeeen nereye, di mi? Hükümet oldukları dönemde sorsalar, AKP liderinin,
memleketin ilk modern sanat müzesinin kurulmasına önayak olacağını umar
mıydınız?
Tayyip Erdoğan, bu işi
'olduran'ların başında.
Ve de 'içeriden' bir ahbabımızın anlattığına göre, projenin bu kadar hızlı
hayata geçirilmesindeki temel kişilerden.
Açılış için şubat öngörülüyormuş. Fakat
görüşme sırasında Başbakan ajandasını istemiş, bakmış boş günler arasında 11
Aralık var, "Kesin tarih belirlemezseniz açamazsınız" demiş, olayı Murphy
yasasına göre bitirmiş!
Civar nargileciler ve kestane
Postmodern bir gezme için civar nargileciler de unutulmamalı. En eskilerden
Erzurum'da sokakta oturup ince belli bardakta çay, yanında kestane kebap, üstüne
de tömbeki, öyle az buz keyif değil. Yalnız benim gibi sigara
içmeyenlerdenseniz, aman diyeyim! Beş nefeste kafa yapıyor.
Radikal - Nur Çintay |