reklam

21 Aralık 2004 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

İstanbul'un yeşilini kim yok etti ?

Yanlış politikalarla, Avrupa’nın ve dünyanın en büyük şehirlerinden biri haline gelen İstanbul kendine özgü doğal yaşamını orman eko sistemini, yeşilini, artık belki de geri gelmeyecek şekilde kaybetti. Konferansa gittiğim bazı okulların yönetimi satın aldığı ağaçlara dikecek yer bulamamaktan şikayetçiydi. Günümüzde ancak XVII, XVIII ve XIX yüzyıllara ait İstanbul tablo ve gravürleri ile eski Türk filmlerinde hayranlıkla ve hayretle seyrettiğimiz yeşil siluetli güzel İstanbul maalesef insanların “hep ben demesi'' politik ve maddi çıkarlarla en kolay para kazanma yöntemi olan inşaat açma ve çirkin müteahhitlere ruhsat verme, Koç Üniversitesi ve son olarak Formula-1 rüyası ile kısa zamanda yağmalandı.

Bir zamanlar bu tarihi kentin kendisi ve çevresi tamamen geniş yapraklı ormanlarla kaplıydı ve endemik (sadece bölgeye has) bir flora ve faunaya sahipti. Orman, tarım alanları, çayır ve meralar hızla yerleşim ile atık depolama alanlarına dönüştü. Ormanlar hem alan olarak azaldı ve hem de bölgesel türlerinde büyük değişiklikler oldu.

Oysaki; İstanbul’un merkezi bundan yüz yıl önce Moskova, Roma ve Paris gibi yerel ve merkezi yönetimlerce menfaat uğruna değiştirilmeyecek yasal düzenlemelerle kapalı şehir olarak ilan edilmeliydi. İstanbul’da kişi başına yeşil alan, büyük bölümü mezarlık, askeri alan, futbol sahaları, (halı saha değilse) ve türbelerin etrafında (herhalde “çarpılırlar'' diye kesemiyorlar.) olmak üzere 3 metrekareyi geçmezken, aynı sayının Avrupa ortalaması 20 metrekare, Brüksel’de bu değer 50 metrekare, Moskova’da ise 60 metrekaredir.

İstanbul ve Çevresinde Yokolan Yaban Yaşam
Her İstanbullunun oturduğu ilçede bir ormanda yürüme, oksijen alma, yeşil görme, ve temiz hava teneffüs etme anayasal hakkına sahiptir. Ben yol kenarlarındaki 10-15 ağaç veya ufacık parklardan bahsetmiyorum. Psikolojik olarak rahatlamak için içinde saatlerce dolaşılabilecek, insanın toprağa basabileceği koruluk ve ormanlardan söz ediyorum. New York’un Manhattan Adası, Tokyo ile birlikte dünyanın en pahalı arazilerinden biridir. Koskoca Central Park’ın (1843 dönüm) bir bölümünü hiçbir politikacı inşaata açmayı aklının ucundan bile geçirmiyor. Beni Yunanistan sınırından alan bir resmi araçla Arnavutluk’un başkentine gidiyordum. Tiran levhasını gördükten sonraki 15 dakikalık yol boyunca sağım solum hep ormanlıktı, tek bir ev bile göremedim. Herhalde burası başkent “Tiran'' olmamalı diye düşündüm. Şoför “Evet başkentimiz Tiran’a girdik'' dedi. “peki, ev yok'' dedim. Yanıtı ülkem adına ibret verici idi. “burası bizim oksijen depomuz, kimse dokunamaz''. Ama İstanbul’a dokundular, hatta yumrukladılar ve baştan sona adım adım yok ettiler. Çok üzülerek ve yakınlarını depremde kaybedenlerden özür dileyerek, İstanbul’u ancak arkasından planlı, yeşil ve çağdaş bir İstanbul inşa edilecekse bir deprem kurtaracak diyorum. Aslında ben utanmamayım da bana bu satırları yazdırmak zorunda bırakanlar utansın. Yaşadığımız kuraklık ve ardından gelen seller hep biz insanların suçu, doğa da kendi yöntemleri ile bizlerden intikam alıyor. Bakalım doğa mı, yoksa insan mı güçlü ?
Birgün - Prof. Dr. Orhan Kural*

*İTÜ Maden Fakültesi

 

Aralık 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Mimarlık ve tasarım dünyası ile ilgili genel tartışma konuları Mimarlık forumunda

Arkitera.com/forum

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz