İki İstanbul
Süleymaniye’de son 10 yılda 33 yangın çıkmış. Yangın
sayısı, son 2 yılda 14 imiş. Böylece yangınlarda son 2 yılda yüzde 200’lük artış
olmuş. Son 5 yılda 14 ahşap bina tamir edilmiş. Kendi haline terk edilmiş bina
sayısı ise 500 imiş.
Bunlar, Eminönü kazasının Süleymaniye semtine mahsus bilgiler.
Örnek müesseselerimizden İstanbul İtfaiyesi tarafından açıklanıyor:
Şüphesiz ki bütün İstanbul ele alındığında daha kederli bir tabloyla
karşılaşırız.
Bu yangınların çoğu kasıtlı.
Böylece tarihten, dünkü cemiyet ve aile hayatımızdan kalan son hatıralar da
kaybolup gidiyor.
Ahşap evler, ahşap konaklar, İstanbul’un sembollerindendi.
İstanbul, minare, kubbe, sebil, boğaziçi, kız kulesi, surlar ve ahşap konak
siluetleriyle hatırlanırdı.
Ne yazık ki o İstanbul adeta yutulup yok edildi.
Halbuki Sur içi, Eyüp Sultan, Boğaziçi, Üsküdar ve Kadıköy muhafaza
edilebilirdi.
Tarihi İstanbul’a çivi çakılmasına izin verilmeyebilirdi.
Ancak bir dönem tarihe, geçmişimize hor bakıldı.
Onlardan kalan bu “tahta evler” lüzumsuz sayıldı.
O arada hoyrat göçler oldu.
Tarihi İstanbul, berbat iş hanlarıyla doldu.
Ahşap binalar çıra gibi yakılıp durdu. Bir nadide el işi gibi işlenmiş ahşap
bina yakılıp yerine düdük gibi betonarme bir çirkinlik yükseliyordu. Hep böyle
yapıldı. Sonunda İstanbul çirkinleştirildi. Daracık sokaklar. O sokakların iki
yanında yükselen 8-10 katlı ve üstüne de tekrar çıkma yapılmış beton yığınları.
Şimdi bu beton yığınları İstanbul’un başına derttir. Sur içi İstanbul’u ve
topyekûn tarihi İstanbul bu başa dert binalarla dolu. Eski ahşap konaklar haince
yakılıp yıkılarak aynı metre kare üzerinde o eciş bücüş çirkinlikler
yükseltildi.
Beton yığınlarında ne bahçe vardır, ne oto park.
Komşuluk bile yok.
Bu da ilahi ceza sanki.
Şimdi belediyeler “apartman”denen bu 20 asır mirasını yıkamaz, değiştirmez,
ortadan kaldıramaz. Böyle olacağına tarihi doku aynen korunsaydı ne kadar medeni
davranılmış olurdu. 20 Asır mensupları, bu medeni tavrı gösteremedikleri için
suçludur. Suçlular, estetik harikası “İstanbul” estetiğe muhtaç hale getirdikten
sonra “güya İstanbul” olan uydu kentlere kaçtılar.
Elde çok az ahşap bina kaldı.
Devletin bunları sahiplerinden satın alması herhalde en makulü.
Yoksa onlar da 10 seneye kalmaz biter.
Siluete dahil olan plaza görüntüsü şimdilik zenginlik katmakta.
Ama sadece zenginlik unsuru olarak kalmalı.
Tarihi doku daha fazla kaybetmemeli.
Uydu kentler ne güne duruyor? Plazalar, neden “güya İstanbul”a iltifat etmiyor?
Türkiye - Rahim Er |