Çok ama çok endişeliyim
Dünyanın önde gelen deprem mühendisliği hocalarından
Profesör Mete Sözen, "Binaların denetimini, yapıların elden geçirilmesini şimdi
bir yana bırakalım. Bana kalırsa acilen kurtarma çalışmalarını öğrenmemiz,
öğretmemiz gerekli" diye ekliyor.
İndiana Eyaleti'ndeki Purdue Üniversitesi'nin İnşaat
Mühendisliği bölümünde 'deprem ve yapılar' dersi veren Sözen, 17 Ağustos
depreminden Türkiye'nin hâlâ bir sonuç çıkaramadığını, sadece unutmakla
yetindiğini söylüyor. Sözen, İstanbul'daki başıbozuk yapılaşmanın durdurulması,
ardı sıra deprem statiğine yönelik iyileştirilmelerin yapılması ve yeni
yapılacak binaların denetimden geçmesi türünden önlemlerin konuşulmasından önce,
İstanbul için bir deprem hazırlığı provasının ivedilikle yapılmasını öneriyor.
"Bunu, milli bir seferberlik tatbikatı gibi uygulamaktan öte, İstanbul'un ve
Anadolumuz'daki kentlerimizin başkaca çaresi kalmadı" diyen Sözen, öteki
önlemlerin ise bunun arkasından ele alınmasını savunuyor.
Kendisiyle buluşmaya üniversitenin West
Lafayette'deki kampüsüne giderken, görüşmede "İstanbul'a ait felaket
senaryoları"ndan uzak duracağını umuyordum. Hoca, yine dayanamayıp "Size
doğrusunu söylemem gerekirse, açıkcası ben de çok, ama çok korkuyorum
olabileceklerden. Türkiye için bu çok ağır bir felaket olur" diyor.
Amerika'nın seçkin üniversitelerinde 52 yıldan bu
yana akademik çalışmalarını sürdüren profesör, "Özellikle 50'lerden sonra
yapılan inşaatlar çok kusurlu ve hâlâ bunlara ısrarla devam ediliyor" diye
başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bu binaların, hatta kamuya ait yapıların
dahi güvenli olduklarını söylemek olanaksız. Doğanın nereden ve nasıl vuracağını
bilemeyiz. Ne yapılacağını belirlemek için yapacağımız tahminlerin kuvveti eski
deneylerimizden gelecek… Bilimsel önlemlere başvurmak için son İzmit, Düzce
depremlerinden başka İstanbul için kullanabileceğimiz yol gösterici örnek
elimizde yok. Bana kalırsa, İstanbul 1896 büyük depreminden sonra o büyüklükte
bir deprem atlatmadı. O nedenle olabilecekleri kestirmesi çok zor..."
Sözen bir sismolog olmadığını, ancak kendi bilim
dalı adına yeraltı bilimcileriyle birlikte çalıştığından, deprem riskleri
üzerine konuşabileceğini anımsatıp sözlerine devam ediyor: "Kuzey Anadolu fay
hattı bir fermuar gibi her yüz yılda bir kez açılır ve kapanır. Eğer bu
yaklaşıma bağlı kalırsanız İstanbul için zamanın yaklaştığına inanırsınız. Ancak
dua edelim, yapılara yönelik önlemler sonuçlanana dek, bir on yıl, yirmi yıl
hatta otuz yıl geçsin ve karşılaşmayalım bu depremle…"
Sözen önceliği kurtarma çalışmalarına verirken
ekliyor:
"Yapılacak tek bir şey var; hem de acilen… Deprem sonrasındaki kurtarma
çalışmalarını örgütleyici hazırlıklara başlamalı ve bunu ulusal bir dava gibi
gündeme almalı. Gerçi bu yönde kimi çalışmalar var, ama yeterli bulmuyorum.
Kurtarma ve enkaz kaldırma işleri amatörce yapılamaz. Bakın, ben bunu Meksika'da
1985'deki büyük depremde gördüm. Başka yerlerde de… Orada gözlemiştim: Kurtarma
işleri disiplin ve düzen istediğinden, askerlerle yapılabilmişti. Bunun için
prova gerekli, bunun icin teknik güç ve askeri güç gerekli. Kanımca bütün
bunları Türkiye'de sadece ordumuz yapabilir. Askerin de buna hazır olması lazım.
Kimi zaman İstanbul'daki arkadaşlarıma soruyorum. Diyelim ki böyle bir deprem
oldu, kentimizdeki sokaklardan nasıl geçeceksiniz?. Diyelim ki Moda'da
oturuyorsunuz, ama bu depreme Sultanahmet'te yakalandınız. Nasıl evinize
ulaşırsınız, ailenize nasıl ulaşacaksınız? Emin olun belki o anda ölmeyi tercih
edersiniz, dayanılmaz bir şeydir bu. Ben Meksika da, Düzce'de Adapazarı'nda bunu
hayatta kalmış, evlerine ulaşamayan insanların yüzünde gördüm. Çok acı bir şey…"
Sözen Hoca, İstanbul'u vuracak bir yıkıma günlerce
müdahale edilemeyeceğinden kaygılı ve bu kaygısını, gözlemleriyle açıklıyor:
"17 Ağustos depreminden üç gün önce tatilimizden geriye, Amerika'ya dönmüştük.
Deprem haberiyle ben ertesi gün içinde tekrar ülkeme geri geldim. Ama ben oraya,
gereken araç ve gereçlerden daha erken gelmiştim. Bu inanılır gibi değildi."
İstanbul'un eski semtlerinde depreme karşı daha
dayanıklı binaların olduğu şeklinde yaygın inancı anımsatıyor ve bu konuda
bilimsel bir çalışmanın varlığını soruyorum. Hoca bunda da ümitsiz:
"İstanbul'daki evim Nişantaşı'nda... Genellikle böyle semtler korunaklı sanılır.
Ama ben kendi apartmanımdan bile emin değilim. O yüzden eski İstanbul evlerinin
sağlam olduğu gibi bir inanca da bağlı kalamıyorum. İstanbul'da düzgün binalara
örnek diye gösterilen eski semtlerin böylesi bir felaketten uzak kalacağını
nasıl bekleriz? Oralardaki binalar nispeten daha sağlam yapılardır. Keşke diğer
yeni semtlerde de hiç değilse oralardaki kadar dayanıklı yapılar görebilseydik.
Elbette böylece beklenen felaketin yüzde 90'ı ortadan kalkardı. Basit şeyler
bunlar ve bunları Türk mühendisleri de biliyorlar, bilinmeyen şeyler değil ama
niye yapılmıyor anlamak mümkün değil."
Mete Hoca'ya bunları birer uyarı olarak resmi
makamlara yapıp yapmadığını sorduğumdaysa, sonucun ne olacağını kestirdiğinden
kendisini böyle şeylerle oyalamayacağını söylüyor. "Türk bilim dünyasındaki
meslek arkadaşlarıma, üniversitelerde ciddi araştırmaların içinde olan
meslektaşlarıma yönelik anımsatmalar, uyarılar yaptım sadece. Ben, hükümetin
kapısını bu uyarılarla çalmadım. Kendimi böyle şeylerle aldatmam."
Eğer yasal düzenlemelere gereksinme varsa nereden
başlamak gerekeceği yolundaki bir soruya Mete Sözen bir saptamayla yanıt
veriyor:
"Türkiye'nin koskocaman ciltler dolusu yapı ve inşaat yönetmeliği olacağına,
herkesin kolayca ulaşabileceği kodlar içeren 5-6 sayfalık bir yönetmeliği olmalı
ki bunu Hakkari'de de , Ödemiş'te de çok tecrübesi olmayan mühendisler
kullanabilsinler. Sadeleştirilmiş bir yönetmelikle binaları daha sağlam ve
depreme karşı dayanıklı yapabilsinler. Şimdiki yönetmelik o kadar karmaşık ve
içinden çıkılmaz bir hâldeki, onlara hak vermemek elde değil…"
Sözen, deprem mühendisliğiyle geçen elli yılda
öğrendiği en önemli tek şeyi " Beklenmeyenin her an olabileceği" şeklinde
özetliyor. "Her zaman olabilecek bir şey size süpriz gibi görünür. Oysa devamlı
ola gelmektedir…"
Birgün - Mahmut Şenol |