Özelleştirme ve yerel yönetimler
(2)
Geçen yıl (!) başladığımız bir konuyu bu yılın ilk
haftasında sürdürüyoruz. Bilindiği gibi şimdiye kadar yasalaşan iki düzenleme
var: Büyükşehir Belediyeleri Yasası (Temmuz 2004) ile Belediye Yasası (Aralık
2004). Cumhurbaşkanından 14 maddesi dönen ve yeniden görüşülme sırasını bekleyen
İl Özel İdareleri Yasası'nın muhtemelen şimdilik Anayasa'ya açıkça aykırı olan
maddeleri ayıklanarak sunulacak.
Geçen hafta söylemiştik: Türkiye'de "kamu yönetimi
reformu" adıyla getirilen düzenlemeler, yeni bir özelleştirme dalgasının
habercisidir. Üstelik bunlar genel kamuoyunun ilgi odağından büyük ölçüde
kaçırılarak yapılmaktadır/ yapılacaktır. Bu düzenlemelerin siyasi hedeflerini
bir yana bırakırsak, ekonomik hedeflerinin başında, iktidar yandaşı şirketlerin
ihalelerle serpilmeleri, iktidarın gözlerden ırak koşullarda kendi zenginini
yaratması ve bütün bunların denetimden uzak bir süreç içinde gerçekleştirilmesi
gelmektedir. Şimdi düzenlemelerden bazı örnekler verelim.
(i) Özelleştirme-yerelleşme birlikteliğinin en açık
görünen meyvesi, hem Belediye Yasasında (madde 18/j) hem de Cumhurbaşkanından
döndüğü için henüz yasalaşamayan İl Özel İdareleri (İÖİ) Yasa Tasarısında (madde
10/i), meclislere verilen özelleştirme yetkisinde görülmektedir: "Belediye/İÖİ
adına imtiyaz verilmesine ve belediye/İÖİ yatırımlarının yap-işlet veya
yap-işlet-devret modeli ile yapılmasına; belediyeye/İÖİ'ne ait şirket, işletme
ve iştiraklerin özelleştirmesine karar vermek" yetkisi söz konusu meclislerin
görevleri arasında sayılmaktadır. Oysa, on yıldır yürürlükte olan 4046 sayılı
Özelleştirme Yasası, kapsam başlıklı 1 inci maddesinin (e) bendinde, belediye ve
il özel idarelerine ait ticari amaçlı kuruluşlar ile pay oranlarına
bakılmaksızın her türlü iştiraklerdeki paylarının özelleştirilmesine ilişkin
esasları bu kanun kapsamında düzenlemiştir. Aynı yasanın 3 üncü maddesine göre,
yasanın 1 inci maddesinde sayılan kuruluşların "özelleştirme kapsamına"
alınmasına Özelleştirme Yüksek Kurulu karar verir. Kısacası, yerel yönetim
şirketlerinin özelleştirilmesine yerel yönetim meclislerinin karar verecek
olması yürürlükteki özelleştirme yayasına aykırıdır ve Anayasa Mahkemesi'nden
dönecek özelliktedir. Mevcut iktidarın, kendi niyetleri doğrultusunda 4046
sayılı yasayı değiştirmesine kuşkusuz siyasi ve hukuki bir engel
bulunmamaktadır. Ama var olan bir hukuki düzenlemeyi yok saymasına göz
yumulabilir mi? Öte yandan, yerel yönetim şirketlerinin kurulması Bakanlar
Kurulu kararıyla olmaktadır; kuruluşuna Bakanlar kurulunun karar verdiği bir
şirketin belediye/İÖİ meclisinin kararıyla özelleştirilmesi de hukuka uygun
olmayacaktır.
(ii)Gerek belediyeler gerekse İÖİ, yeni
düzenlemelerde istedikleri her alanda şirket kurma yetkisiyle
donatılmaktadırlar. Oysa eski düzenlemede bu yetkiler sayılan bazı alanlar
itibariyle sınırlanmış bulunmaktaydı. Yeni durumda, yerel yönetimler,
kendilerine yasayla verilen kamu hizmetlerini görme görevini, yerel yönetim
şirketleri kurarak -bir tür dahili taşeronluk uygulayarak- yerine
getirebileceklerdir. Yasayla yerel yönetimlere verilen kamu hizmetlerinin idari
bir işlemle özel hukuk kişisine devredilmesi, hukukun genel ilkelerine de,
özelleştirmede kanun arayan Anayasa'nın 47 inci maddesine de aykırıdır.
(iii)Diğer yandan, belediye yasası ve İÖİ tasarısına
göre, denetimle görevli Sayıştay'a, gerektiğinde denetimi özel kuruluşlara
yaptırabilmesi için yetki verilmektedir. Oluşturulan aşırı şirketleşme
potansiyeli daha sıkı bir kamusal denetim gerektirirken, tam tersine,
özelleştirme anlayışı denetim alanına da sıçratılmaktadır.
(iv)Söz konusu yasa ve tasarıdaki düzenlemeler,
"hizmeti kullanan öder" mantığını yaygınlaştırarak, yerel hizmetlerin kamu
hizmeti anlayışıyla ücretsiz (veya sadece genel ve yerel vergi ve benzerleri
karşılığında) sunulmasına engel olacak bir anlayışı getirmektedir. Bunun başka
türlü ifadesi ise, kamu hizmetinin piyasa koşullarında karşılığının ödenmesi
yani kamu hizmeti olmaktan çıkarılarak özelleştirilmesidir.
(v)Özelleştirmenin bir başka boyutu da gelirler
yönünden ortaya çıkıyor. Belediyelerin bütçeden aldıkları paylarının alacaklı
şirketler tarafından haczedilebilir duruma getirilmesi bunun çok önemli bir
göstergesidir. Bundan, İller Bankası yanında, en çok alt yapı ihalelerine giren
yabancı şirketlerin yararlanmasının beklenmesi şaşırtıcı olur muydu? Bu durum
size Osmanlı'nın vergi gelirlerini Düyun-u Umumiye'ye bırakmasını anımsatmıyor
mu?
AKP'nin niçin yerel yönetimci geçinirken
belediyelerin bütçe vergi payını ısrarla yüzde 6'dan 5'e indirdiği şimdi daha
fazla anlam kazanmıyor mu? İşte AKP'nin yerelleştirme anlayışının özet bir
görüntüsü...
Birgün - Oğuz Oyan |