Koruma bilinci
araştırması
Muğla kentsel sit alanındaki eski
evlerin geleneksel bacaları, kentin yıllardır resmi simgesi... Köyceğiz'deki
antik Pisilis kenti üzerine kurulan tatil köyü, yöre halkının tepkilerine neden
olmuştu...
Kültür ve çevre değerlerinin
korunmasıyla ilgili genel söylemlerimiz, bu konudaki bilgi ve bilinç düzeyimizi
de sergiliyor. Örneğin, en yaygın olan ''Çivi çakmak bile yasak'' sözü, aslında
aynı çivilerin ''özenle'' çakılması gereken tarihsel yapıları ''yıkarak''
yerlerine ''apartman'' dikilmesini isteyenlerin ürünü. Buna, onarım için gerekli
olan ''denetimi'' sağlamak üzere, ''Koruma Kurulu onayı'' alınması koşulu da
eklenince, ''kaçak yapıya ve kuralsızlığa'' alıştırılmış bir toplumun söylemi de
başka türlü olamıyor... Benzer şekilde ''sit'' kavramı da adeta ''cezalandırma''
ya da ''işkence'' ile eş anlamlı kullanılmakta... Özellikle seçim dönemlerinde,
siyasal görüşü ne olursa olsun, adaylar arasındaki ortak söylem; ''sit
ıstırabına son'' değil midir? Gerçi son yıllarda, özellikle Tarihi Kentler
Birliği 'ne üye belediyelerin başkan adaylarında bu sözler artık yerini ''tarihi
ve doğal mirasımızı koruyacağız'' a bırakıyor. ''İmar talanı'' önererek değil,
''kent kimliği'' ni gözeterek aday olanlar artıyor. Bunlar arasında 1970'lerden
bu yana hep yine ''sit alanlarımızı yaşatacağız'' diyenlerin yerel seçimleri
''kesintisiz'' kazandıkları belki de tek kent olan Muğla'da ise artık tersi bir
düşünce hemen hiçbir parti sözcüsünün aklına bile gelmiyor. Çünkü Muğla,
betonlaşan sahillerindeki bunalımı da yakından gözleyerek, çağdaş, huzurlu ve
kimlikli bir yaşam için tarihsel dokuların ve doğanın değerini çok iyi biliyor.
Bunun geleceğe taşınması için de sit alanlarının ve yasal koruma kararlarının
''mağduriyet'' değil ''kazanım'' olduğunu söyleyen insan sayısının en yüksek
oranlara ulaştığı il Muğla...
Yaşamla bütünleşen sitler
İşte bu gerçeği ''bilimsel'' olarak da saptamak; toplumdaki koruma bilincinin
düzeyi ile bunu olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen faktörlerin payını
belirlemek; böylece halkın kültür ve doğa mirasına karşı duyarlılık koşullarını
ortaya çıkartarak, bunun önündeki engellerin aşılmasına kapsamlı bir veri tabanı
oluşturmak üzere örnek ve öncü bir çalışma da yine Muğla'da yapıldı... Muğla
Üniversitesi 'nin (MÜ) Karya Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından, Muğla
Valiliği 'nin desteğiyle ve Muğla Koruma Kurulu'yla işbirliği içinde
gerçekleştirilen; merkezin kurucusu Prof. Dr. Adnan Diler 'in yönetimindeki
''Kültürel ve Doğal Kaynak Yönetimi Ön Araştırması'' nın ilk sonuçları kitap
haline de getirilerek kültür ve bilim dünyamıza kazandırıldı. Muğla Valisi
Hüseyin Aksoy , önsözünde kısaca şunları anımsatıyor; ''4 bine yakın tescilli
evin bulunduğu, 13 kentsel sit, 43 doğal sit ve 97 arkeolojik sit alanıyla
Muğla, ayrıca Özel Çevre Koruma Bölgeleri ve çok geniş orman alanlarıyla da
koruma hukukunun en yaygın uygulandığı ilimiz...'' Bu listedeki sit alanları,
ilin toplam yüzölçümünün ' yüzde 14 'ünü kapsıyor. Dağlar, vadiler, deltalar,
ormanlar, kumullar vb. yerlerin dışında, yerleşime uygun alanların ilin yüzde
30'u kadar olduğu göz önüne alındığında, Muğla'daki yaşam alanlarının yaklaşık
''yarısında'' sit kararlarının bulunduğu anlaşılıyor...
1529 kişiyle görüşme
İşte böylesi bir ortamda toplumun kültür ve doğa mirasına olan yaklaşımını
''belgelemek'' üzere 2001 yılında kolları sıvayan Prof. Dr. Adnan Diler ve
arkadaşları, MÜ Rektörlüğü ile valilik arasında imzalanan bir protokolle
çalışmalarını sürdürdüler. Farklı bölgelerden, değişik yaşlarda, mesleklerde ve
eğitim düzeylerine sahip 1529 kişi ile karşılıklı görüşme ve anketler yöntemiyle
''eğilimler'' ve ''etkilenme nedenleri'' belirlendi. Bu veriler, diğer yasal,
kültürel ve siyasal etmenlerle de birlikte değerlendirilerek, 100 kadar tabloyu
ve grafik düzenlemeleri içeren çalışma ortaya çıkartıldı... Araştırmanın en
önemli amacını; ''toplumla korumacılık arasında dayanışma ve barışı sağlamanın
bilimsel altyapısını oluşturmak'' şeklinde tanımlayan Prof. Dr. Adnan Diler,
kitabın sunumunda kısaca diyor ki; ''Tarihsel ve doğal değerler için düzenlenen
tüm etkinliklerde hep uzmanlar olarak konuştuk. Oysa sit alanlarında yaşayan ve
uygulamalardan doğrudan etkilenen insanlarımız buna ortak olursa başarı elde
edilebilir. Bu çalışma, sorunların ve çevrenin asıl ortak sahipleriyle
üretildi...''
Bilgilenme isteği
Peki, Muğla'daki sit alanlarında evleri, tarlaları, köyleri, kentleri olan ve
''geleceklerini'' de bunlarla bütünleştiren insanlar, koruma ve sit kavramları
karşısında ne düşünüyorlar; tutumlarını neye ve hangi bilgilenmelere göre
belirliyorlar? Bu sorunun yanıtı için kuşkusuz kitabı edinmek ve araştırmanın
tüm ayrıntılarını incelemek gerekiyor.
Yine de bir ön fikir için ve kitabın
edinilmesini de ''özendirmek'' amacıyla bazı sonuçlardan örnekler verelim: Söz
gelimi; ''sit alanlarında çok katlı bina yapılıp yapılamayacağı'' sorusunda
''yapılmalı'' diyenler sadece yüzde 16... Yapılmasını yanlış bulan yüzde 84
içindeki okur-yazar olmayanlar arasında yine aynı yanıtı verenler ise yüzde
61... Yine sit alanlarının yasa değişikliğiyle imara açılmasına ''evet''
diyenler azınlıkta; yüzde 46... Bunlar arasında bile ''doğaya zarar vermemek
koşuluyla, kısıtlı ve koşullu imar hakkını'' savunanlar ise çoğunlukta; yüzde
63...
Genel koruma bilincindeki bu olumlu
tabloya rağmen, tescilli binalarda yaşayanların yüzde 40'ı ile yaşamayanların
yüzde 30'u, bunun ''çile çekmek'' anlamına da geldiğini söylüyorlar...
Genel ''bilgi düzeyi'' nin bir
göstergesi ise ''doğal sit ile arkeolojik sit arasında fark olup olmadığı''
sorusuna verilen yüzde 22 oranındaki ''aynı değil'' yanıtı... Araştırmanın en
önemli sonuçlarından biri de kültürel ve doğal miras ile koruma konusunda bir
''eğitim çalışmasına'' katılmak isteyenlerin yüzde 90'ını aşan oran
oluşturmaları. Ne dersiniz; böylesi önemli ve özgün bir çalışmayı, sadece Kültür
ve Turizm Bakanlığı 'nın değil, Milli Eğitim Bakanlığı 'nın yanı sıra tüm tarihi
kent belediyelerinin, Çevre ve Orman ile Bayındırlık bakanlıklarının da
''rehber'' olarak değerlendirmesi gerekmiyor mu?
Cumhuriyet - Oktay Ekinci |