Enkazlar kenti
İstanbul...
İstanbullu
vatandaşlar olarak, kanunsuz yapılardan olduğu kadar "enkazlardan" da
arındırılmış bir kentte yaşamak istiyoruz.
İstanbul'un tartışmalı yapıları üç beş
değil, ama bazıları var ki, bir simgeye dönüşüyor. Yolsuzluğun, kötü
şehirciliğin, rüşvetin, çıkarcılığın simgesi oluyor. Ve o binaların etrafındaki
fırtınalar da doğal olarak yatışmıyor. Bir zaman ortalık süt liman kesilse de,
'bütün bir kentin gözüne sokularak' yapılan yolsuzlukların yankısı pek kolay
dinmiyor. Bırakın estetik açıdan İstanbul'a verdiği zararı, vicdani açıdan da
son derece yaralayıcı bir 'şehir eşkıyalığı' olan Gökkafes bunun son yıllardaki
en görünen örneği. Kendi halinde bir vatandaşın, herkesin yararlanacağı bir çay
bahçesi yapmak için ruhsat istese asla ulaşamayacağı izinler, şehrin ortasına
kazık gibi dikilen bir yapı için, neredeyse kurumlar arası seferberlik ilan
edilerek veriliyorsa, bunun vicdani boyutunun da vatandaşlık bilinci taşıyan
herkesi yaralaması gerekiyor. Ama konumuz bu değil, işin başka bir yönü. O da,
ola ki Gökkafes yıkılırsa enkazının ne olacağı. Geçtiğimiz günlerde gazete
sayfalarında Boğaziçi'ndeki bir villanın yıkım haberi yer aldı. Ardından
Gökkafes'in önündeki lokantaların bazı bölümleri yıkıldı. Hepsi, yapılanın,
yapanın yanına kâr kalmaması açısından umut verici gelişmeler. Son derece
sınırlı bir alanda da olsa, adaleti sağlamaya yönelik girişimler.
Kente karşı suç
Ama yıllarca her gün Park Otel enkazının önünden geçmiş biri olarak sormadan
yapamıyorum. Ya sonra? Sonrası ne olacak? "Burayı bana yar etmediniz, ben de
size bu şehri yar etmem" diyen şehir eşkıyasının insafına mı kalınacak? Evinin
penceresinden Park Otel'in karanlık, izbe enkazını seyrederek yaşamının yarısını
geçirmiş olan insanlar var. Park Otel yüz katlı bir yapı olarak bile önlerine
dikilseydi, bundan daha mutsuz olmayacaklardı. Ya Sarıyer'deki Uyum Sitesi! O
villaların giderek dev kuş yuvalarına dönüşen ürkünç enkazlarını gördünüz mü
hiç? Onların yerini alan hiçbir yapı Sarıyer sırtlarını bu kadar
çirkinleştirmeyecekti. Dolayısıyla yıkmak doğru yönde atılmış bir adım, ama
sonuçlandırılmış bir çözüm değil. Mesele o enkazı yok edip yerine uygar bir
çözüm getirmekte. Murat Karayalçın, Ankara Belediye Başkanı olduğu dönemde
'kente karşı suç' diye bir kavramın oluşması ve bunun da birtakım yaptırımlar
içermesi için uğraşlar verdi. İstanbul'da bu kavramı benimsemiş belediye var mı?
Park Otel'e ilk kazma vurulduğundan bugüne gelip geçen belediye başkanları, o
enkazın medeni bir yapıya dönüşebilmesi için hangi adımları attılar, ne tür
projeler ürettiler? Önlerini tıkayan kanunları değiştirmek ya da yeni kanunlar
çıkartmak için ne gibi önerilerde bulundular? Kısacası, bu meseleyi ne kadar
dert edinip, üzerinde ne kadar çalıştılar, bilmiyoruz. Bildiğimiz ve vatandaş
olarak bizi ilgilendiren bir şey varsa, o da kanunsuz yapılardan olduğu kadar
enkazlardan da arındırılmış bir kentte yaşamak istediğimiz. Yolsuzluğu önlemenin
sonucu o şehrin sakinlerini bir tür 'savaş sonrası Berlin' ortamında yaşatmak
olmamalı. İstanbul ile ilgili 'romantik' hayaller kurduğuna tanık olduğumuz
Kadir Topbaş'tan da bunu bekliyoruz. Eğer bu enkazlardan; onları 'ultra
romantik' projesi 110 metrelik semazenin eteklerinin altına süpürerek kurtulmayı
planlamıyorsa, lütfen bu konuda sonuca ulaşabileceği, elle tutulur bir projeyi
gündeme getirsin.
Radikal - Hülya Ekşigil |