Ölü yatırım!
Sokaklarında
2,4 milyon işsizin gezdiği Türkiye’de, ölüler için 12 milyar dolar harcandı. Bir
çok insan günde 1 doların altındaki parayla geçinmek zorunda kalırken, mezar
başına ortalama 1000 dolar masraf yaptık. Mezarlığa bir servet gömdük.
Ölüye saygı bir vefadır. Ancak,
gelenekler inançların önüne geçince vefa borcumuzu biraz pahalı ödedik.
İstanbullular, ölülere saygı nişanesi olarak 1,8 milyar dolar harcayarak mermer
mezarlar yaptırdı. Sonra da onları 1,5 milyar dolar değerindeki plaza arsalarına
gömdü. 3,3 milyar dolara hükmeden İstanbul’un ölüleri, bugün Türkiye’nin en
büyük şirketi TÜPRAŞ ile Petkim’i peşin paraya satın alabilecek güce ulaştı.
Anadolu’daki ölü yatırım miktarının ise İstanbul’un 3 katı olduğu hesaplandı.
Üstelik bir servet yatırdığımız
mezarlıklarda yer kalmayınca; dirilerin yanında İstanbul’un başı şimdi de
ölüleriyle derde girdi. Adeta arsa ofisi gibi çalışan İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü, nüfusu her geçen gün artan “yeraltı dünyası”
için sadece 1998-2004 yılları arasında 500 milyar liralık kamulaştırma yaptı. 4
bin 500 yıllık yerleşim tarihine sahip İstanbul’un böylesine ilginç bir sorunla
karşı karşıya kalmasına; göç dalgalarıyla açılan yeni yerleşim alanlarının
önceden kurgulanmamış olması neden oldu. Yetkililer, ‘taşı toprağı altın’
diyerek gelenlerin bir gün öleceğini hesaba katmadı. Göçle birlikte ölüm hızı da
arttı. Bundan 20 yıl önce günde ortalama 100 defin yapılırken, göç hareketleri
sonrasında bu sayı 250’ye ulaştı. İstanbul’un nüfusunun 6 milyon olduğu 1986
yılında 118 olan mezarlık sayısı 314’e; 5 milyon metrekare olan mezarlık alanı
da 10 milyon metrekareye yükseldi.
Daha fazla kaynak israfını önlemek
amacıyla İstanbul’da çok katlı mezarlık uygulamasına geçildi. En ucuz bir mermer
mezar bin dolara mal olurken, prefabrik mezarların ücreti kat sayısına göre 400
milyon ile 2 milyar lira arasında değişiyor. Şehir içindeki değerli toprak
kaybını önlemek amacıyla bundan sonraki mezarlık alanlarının, kentin sınırları
boyunca orman vasfını kaybetmiş alanlardan seçilmesi öneriliyor. Böylece
mezarlıklar, ormanla gecekondu bölgeleri arasında “tampon bölge” olacak.
Yağmacılar, orman arazilerine ulaşmak için ölüleri çiğnemek zorunda kalacak!
Ölüler, dirilerin yapamadığını yapacak; çarpık kentleşmeye engel olacak!
İstanbul'un altının üstünden daha
kalabalık olması Refahyol hükümeti'nin kaynak arayışlarına ilham kaynağı
olmuştu. Yerden kazanmak, böylece daha fazla ücret elde etmek amacıyla
cesetlerin çivi gibi dikey gömülmesi düşünülmüştü. Zaten İslami çevrelerin sıcak
bakmadığı bu projeyi uygulamaya hükümetin ömrü de yetmemişti. Yer sorununa çözüm
olarak pilot bölgelerde uygulamaya konulan prefabrik mezarlara da halk sıcak
bakmazsa, mezarlıklar yatay büyümeye devam edecek.
İstanbul’da 1987 yılında Çevre
Bakanlığı ve Boğaziçi Üniversitesi tarafından düzenlenen Uluslararası Çevre
Konferansı’na ilginç bir bildiri sunuldu. Bildirinin sahibi, ekranlardan
tanıdığımız Prof. Dr. Cevat Akşit’ti. Çevresel etki değerlendirilmesinin
şehirlerde uygulanmasına bir örnek olarak, “Mezar Yapımının Toprak Kaybı ve
Ekonomik Açıdan İncelemesi”ni yapan Prof. Akşit, yetkilileri 30 yıl sonrası için
uyarıyor, İstanbul’da ölülere karşı önlem alınmısını istiyordu. Sonunda
konuşulanlar konferans salonunda kaldı. Çevre Bakanı ve yerel yöneticiler, Prof.
Akşit’in uyarılarını kulak arkası etti. Aradan yıllar geçti ve Prof. Akşit’in
İstanbul’un nüfusu 6 milyon iken yaptığı araştırmalar doğru çıktı. Bugün
İstanbul’un yeraltı dünyasının sınırları 10 milyon metrekareye ulaştı. Mezar
yaptırma geleneği, yüzde 35’ten yüzde 90’a çıktı. Mezarlıklar mermer abidelere
dönüştü. Göçle birlikte ölüm hızı, tasvip edilmeyen gelenek nedeniyle yatay
büyümenin artmasıyla mezarlıklar için yer ihtiyacı büyük bir sorun haline geldi.
Çünkü, betonarme mezar yapımı mezarlık alanlarının daha çabuk dolmasına neden
oldu. Bir toprak mezar, 2.88 metrekare, betonarme mezar 5 metrekare, çevre
düzenlemesi de yapılırsa 10 metrekarelik bir alanı işgal ediyor. Günde ortalama
200 defin yapıldığı ve bu rakamın sabit kaldığı bilgisinden yola çıkarsak;
önümüzdeki 10 yılda İstanbul’da 730 bin kişi defnedilecek demektir. Bunlar için
özel mezar yaptırılmaz ise 2.1 milyon, sabit (5 metrekarelik) mezar yaptırılırsa
3.6 milyon metrekarelik yeni alana ihtiyaç duyulacak.
Dayanıklı mezar yaptırma geleneği
sayesinde yeni bir sektör bile doğdu. Sadece Zincirlikuyu Mezarlığı’ndan 400
esnaf ekmek yiyor. En ekonomik mezar 500-600 milyona maloluyor. Mezar yeri
fiyatları ise mevkisine göre değişiyor. Zincirlikuyu’da ölmeden satın alınan
mezar yeri 5.5 milyar, Edirnekapı’da 700 milyon, Habipler’de ise sadece 75
milyon lira. Lüks olmamak kaydıyla işçilik, mezar yeri ve defin ücretleriyle
birlikte bir mezar ortalama 1000 dolara mal oluyor. Mezarlıklar Müdürlüğü’nün
verilerine göre, mevcut mezarlıkların yüzde 90’ı beton, kagir veya mermer. 10
milyon metrekarenin yüzde 90’ı 9 milyon metrekare. Bunu 5 metrekareye bölersek,
1 milyon 800 bin mezar ortaya çıkıyor. En ucuz kabir için 1000 dolar
harcadığımızı düşünürsek, bugüne kadar 1 milyar 800 milyon doları toprağa gömdük
demektir! Mezar yeri, mermerin kalitesi ve işçiliğine göre maliyeti 10 bin
doları aşan çok sayıda mezar da mevcut. Bunlar da eklendiğinde hiçbir gelir
getirmeyen ölü yatırımın miktarı daha da büyüyor. Zincirlikuyu 380 milyon dolar
ediyor Ölü yatırım miktarına çok değerli arsaların mezarlık olarak
kullanılmasından dolayı uğranılan gelir kayıplarını da ekleyelim. Eskiden
mezarlıklar şehirdışında kaldığı için tarla niteliğindeydi. Bugün tamamına
yakını şehiriçinde ve arsa niteleğinde. Zinzirlikuyu Mezarlığı 1938 yılında
kurulurken hiç kimse buranın bir gün İstanbul’un finans merkezinin göbeğinde
kalacağını düşünmemiştir. Rahmetli işadamı Sakıp Sabancı, bu kıymetli toprak
parçasının ne kadar değerli olduğunu anlatmak için, “Keşke burayı bana
verselerdi.” demişti. Uluslararası gayrimenkul şirketi Re/Mak verilerine göre,
Zincirlikuyu’da 1 metrekarelik arsanın fiyatı 1000 dolar. Buna göre, 380 bin 847
metrekarelik plaza arsası niteliğindeki Zincirlikuyu Mezarlığı’nın arsa değeri
380 milyon 847 bin dolar. Şehir içinde kalan diğer mezarlıkların toplam alanı
5.5 milyon metrekare civarında. İstanbul’da Büyükçekmece’den Şile’ye kadar olan
imara açık bölgelerde arsa fiyatları 35-1000 dolar arasında değişiyor. 40
bölgenin ortalama birim fiyatı 200-230 dolar civarında. Metrekaresi 200 dolardan
5.5 milyon metrekarelik mezarlık alanlarının arsa değeri 1 milyar 100 milyon
dolar! Zincirlikuyu’yu da eklersek bu rakam yaklaşık 1.5 milyar dolara ulaşıyor.
İstanbul’un mezarlık alanlarının tarım
dışı kalması da gelir kaybına neden oluyor. Her yıl ürün alınabilen iyi kalitede
topraklardan oluşan İstanbul’un 10 bin dekarlık mezarlık alanı tarıma açılmış
olsaydı; dekar başına 4 bin kilogramdan, 40 bin kilogram domates üretilebilecek,
hal fiyatlarıyla satışından 45 bin dolarlık gelir elde edilebilecekti. Bu da ölü
yatırımın bir başka boyutu. Rakamları alt alta koyup topladığımızda toprağa
gömdüğümüz servetin miktarı çıkıyor karşımıza: 3.3 milyar dolar. Bu parayla
neler yapılmaz ki! Mesela, 6.8 katrilyonluk cirosuyla Türkiye’nin en büyük
şirketi TÜPRAŞ satın alınabilir. Arta kalan parayla Türkiye’nin bir başka devi
PETKİM’i de almak mümkün. Özelleştirilmeleri yılan hikayesine dönen bu
kuruluşlara biçilen değer 1.5’ar milyar dolar. Bu iki ekonomi dev, beslediği yan
sektörlerle birlikte binlerce işsize iş imkanı demek. Oysa mezarlığa gömdüğümüz,
bir daha geri dönüşü olmayan servet tek kuruş gelir getirmiyor.
Mezarlıklar ‘tampon bölge’ olacak
Mezarlıklar Müdürü Adem Avcı, toprak ve kaynak israfını önlemek amacıyla
şimdilik iki proje geliştirdi. Birincisi, çok katlı mezarlık uyulaması. İlk
olarak Pendik-Şıhlı mezarlığı ile Ümraniye-Hekimbaşı mezarlıklarında uygulamaya
geçildi. Ümraniye Hekimbaşı mezarlığında 2 bin 500’ü tek, 2 bin 500’ü çift
katlı; Pendik Şıhlı mezarlığında 1000 adedi tek, bin 500 adedi çift katlı olmak
üzere 2 bin 500 betonarme lahit mezar inşa edildi. Prefabrik mezarların ücreti
kat sayısına göre 400 milyon ile 2 milyar lira arasında değişiyor. İstanbul
toprağının kimyasal özelliklerinden dolayı bir ceset 5 yılda çürüyor. Aynı
aileden bir kişi daha vefat ettiğinde önceki definden geriye kalan kemikleri bir
alt kata nakletmek suretiyle yer açılmış olacak. Fakat, Prof. Dr. Cevat Akşit
büyük alimlerin, ülkesine, milletine ve insanlığa büyük yararlılıklar gösteren
kişilerin dışında beton veya mermer kabir yapımına kesinlikle izin verilmemesini
istiyor.
Adem Avcı’nın ikinci projesi hayli
ilginç. Avcı, değerli toprak kaybını önlemek amacıyla, bundan sonraki mezarlık
alanlarının, kentin sınırları boyunca orman vasfını kaybetmiş alanlardan
seçilmesini öneriyor. Avcı, “Böylece mezarlıklar, ormanla gecekondu bölgeleri
arasında tampon bölge olacak. Çarpık kentleşmeye bir sınır çizilmiş olacak”
diyor. Yağmacılar, orman arazilerine ulaşmak için ölüleri çiğnemek zorunda
kalacak! Proje, gerekli fizibilite çalışmaları yapıldıktan sonra İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’ne oradan da TBMM’ye sunulacak. 2B’yi veto eden
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, kamu yararı gözetilen bu projeye sıcak
bakması bekleniyor.
Zaman - M.Yaşar Durukan |