Edebiyatımı Geri İstiyorum
Demirtaş Ceyhun 'un son kitabı
''Edebiyatımı Geri İstiyorum'' u elime alır almaz daldım, gittim...
Gençliğimizde kitapları ''okur'' duk...
Şimdiki gibi başladıktan sonra yarım bıraktığımız kitap olmazdı. Dahası,
kitaplar elden ele dolaştığı için de birimizde uzun süre kalamazdı.
İşte öylesi bir dönemde Demirtaş
Ceyhun'la ilk tanışmamız ''Çamasan'' ıyla olmuştu. O yıllarda ''toplumsal
gerçekçilik'' olarak tanımlanan ve ülkemizle insanlarımızın ''yoksul ama
onurlu'' duruşunu yaşamın içinden yansıtan romanlar ve öyküler arasında
Çamasan'nın etkisi farklıydı.
Daha sonra bunun nedenini Demirtaş
Ceyhun'un aynı zamanda ''mimar'' olmasına bağladık.
Kuşkusuz, Güzel Sanatlar Akademisi 'nde
mimarlık öğrencisi olmamızın böylesi bir yorumda payı yok değildi. Hemen her
alanda kültür ve bilgi sahibi olunmasını gerektiren ve dahası, ''bunu
sağladığına'' inandığımız bir mesleğe hazırlanırken Çamasan'daki mekân ve yaşam
betimlemelerinin insanı sarmalayan anlatımını da yazarının mimarlığına
bağlamaktan doğal ne olabilirdi?
Hatta bizim gibi bir ''Akademili''
oluşuna...
Nitekim Demirtaş Ceyhun, Mimarlar Odası 'nın ''Boğaz Köprüsü direnişiyle''
tarihe geçen o efsanevi ''68 kuşağı'' yıllarındaki en ''militan'' genel sekreter
olarak da yine toplumsal gerçekçiliğin mimarlıktaki simge isimleri arasına
girmişti.
''Yurtsever'' ler aynı zamanda
''kentsever'' olmalıydılar. Ülkeyi, Batı'nın sömürgeci niyetlerine ve buna çanak
tutanların ''siyasi darbeleri'' ne karşı savunmak bir ''aydın'' için nasıl
tarihsel bir sorumluluksa kentlerimizi de aynı sömürgeci anlayışın ''imar
darbeleri'' ne karşı korumak, hem mimar hem de aydın olmanın olmazsa olmaz
koşuluydu.
İşte bu düşünceler içinde tanıdığımız
Demirtaş Ceyhun'la ilk ''birlikteliğimizi'' ise yine 1970'ler Ankara'sının
unutulmaz Belediye Başkanı, mimar Vedat Dalokay 'ın da sahibi olduğu
''Politika'' gazetesinde yaşadık. Her pazar ''Kent ve Çocuk'' sayfasını
hazırlarken yazıişleri müdürümüz olarak derdik ki, ''Çocukların da kentin sakini
ve sahibi olduklarını önce büyüklere anlatmalıyız'' .
Politika gazetesi el değiştirip
''DİSK'' in olunca yazıişleri müdürlüğüne de İsmail Cem getirilmişti. 12 Eylül
1980 darbesi, o coşkulu ''kent ve demokrasi gazeteciliğinin'' de anılarda
kalmasına neden oldu.
'Akademi'mi de istiyorum
Bu duygularla ''Edebiyatımı Geri İstiyorum'' u okumaya başladığımda, ''Ben de
Akademi'mi geri istiyorum'' diye mırıldandım.
Gerçi, rektörümüz İsmet Vildan Alptekin
, 20 yıl sonra ''Mimar Sinan Üniversitesi'' adına ''Güzel Sanatlar'' adının da
eklenmesini sağlamakla yetinmiyor; buna uygun bir kültürel ortamı eski Akademi
geleneklerine de özen göstererek yaratmaya çalışıyor.
Ne var ki o yıllara has ''ustalara
saygılı özgür yaratıcılık'' anlayışının yeniden yaşanabilmesi için de galiba
önce ''edebiyatımızın'' geri gelmesi gerekiyor.
Demirtaş Ceyhun'un ''Sis Çanı
Yayınları'' ndan çıkan kitabı, sadece günümüzdeki ''Batıcı'' yaklaşımları
sorgulayan değerlendirmelerinden ötürü değil, bunların ''70. yaş
birikimleriyle'' yapılmış olması nedeniyle de çok özel bir değer taşıyor.
17 Aralık 2004 günü, kimsenin
duymayacağı bir şekilde ve sadece bazı dostlarıyla 70. yaşını kutlayan
''devrimci mimar'' , örneğin ''postmodernizm'' için lafı eveleyip gevelemeden
''Amerikan İmparatorluğunun yeni ideolojisidir'' derken bunu ''görmüş geçirmiş''
bir edebiyatçı kimliğiyle de söylüyor.
Kitaptaki, ''Modern Takıyye''
başlığıyla anlattıklarını; ''Romandan Korkmak'' taki duygularını ve tüm
yazılarında savunduklarınıysa keşke herkes okusa...
Kimse alınmasın ama bu ''uyarılar''
karşısında içimden, ''Aydınlarımı da geri istiyorum'' demek geliyor. Dilerim
Demirtaş Ceyhun daha nice yıllar duyarlı aklı ve her dem genç yüreğiyle sesimiz,
soluğumuz olur.
Cumhuriyet - Oktay Ekinci |