Kamusal Alanları
Hissetmek
İstanbul
Bienali çerçevesinde gerçekleştirilen 9B Konuşmaları’nda bir başka sanatçıya
daha yer verildi. Alman sanatçı Erik Göngrich “Sakil Mimariye Doyamamak – Los
Angeles’tan sonra İstanbul’da da…’ isimli çalışmasını 02 Şubat 2005 Salı akşamı
Goethe-Institut “Teutonia” binasında sundu.
Göngrich, gezgin-araştırmacı olarak
nitelendirilebilecek bir sanatçı; kentlere yaptığı gezilerde gerçekleştirdiği
araştırmalarını ve eğitimini aldığı mimarlık bilgisini, multimedya sanatları ile
birleştirerek sunumlar hazırlamakta. İşlerinden kolayca farkedilebileceği gibi
neredeyse bütün konsantrasyonu kamusal alanlar ve kamusal alanlardaki insan
davranışları ve izleri üzerine yoğunlaşmış. Sürekli konuşulmasına ve
araştırılmasına rağmen, kamusal alanlardaki insan izlerini okuma, insan ve kent
arasındaki ilişkiyi keşfetmenin her seferinde verdiği şaşkınlık ve heyecanla
çalışmalarını hazırlıyor gibi gözüküyor Göngrich.
Sanatçının bu heyecanını belki de
kamusal alanda saklanan insan ve sosyal yaşam bilmecesini çözmek isteyen
insanların hisettiği heyecana bağlayabiliriz. Kentteki herşey yazılmış ve
açıklanmış olsa bile, o sırada kentin yeni bilmeceler üretmekte olduğu için
hiçbir zaman nihai bir çözüme ulaşılamaz. Bu yüzden kenti araştırmak, kenti ve
insan-kent etkileşimini okumak, verdiği heyecanı asla kaybettirmez. Bu
şaşkınlığın ve heyecanın izleri Göngrich’in naif konuşmalarında ve sunumlarında
yoğun bir biçimde hissediliyordu.
Göngrich yaptığı sunumda yine kamusal
alanlar üzerine yoğunlaştı. İstanbul, Berlin, Paris ve Los Angeles kentlerini
kamusal alan bağlamında karşılaştırmaya ya da en azından farklılıkları
“hissetmemizi” sağladı. Gönrigh’in çalışmaları için “hissetmek” oldukça
kullanılabilecek en doğru kelime; yaptığı çalışmaların ampirik olması nedeniyle
farklılıklara bilimsel bir dille işaret edip bunları doğru yere oturtmaktansa
gerçekten de “kenti hissetmeyi” sağlıyor.
Eric Göngrich’in Berlin, Paris, Buenos
Aires, Mexico-City, İstanbul gibi ziyaret ettiği ve uzun süre kaldığı kentlerden
biri de Los Angeles. Los Angeles’da bisikletle dolaşarak ve kentte yaşayanlara
sorular sorarak İstanbul Bienali’nde sergilenecek olan ”Starving for Embrassing
Architecture - Sakil Mimariye Doyamamak” çalışmasını bitirmiş. Kent sakinlerine
sorduğu üç soru “Kentte en sevdiğiniz yer neresi? Kentte en nefret ettiğiniz yer
neresi? Nerede oturuyor ve çalışıyorsunuz?” sorularından gelen cevapları baz
alarak haritalar oluşturmuş. Burada yaptığı çalışmaları dia gösterisinin başında
uzunca bir yer ayırdığı İstanbul çalışmasına göndermeler yaparak açıkladı.
Buluşma noktaları, pazar yerleri,
havuz, meydanlar, alışveriş merkezleri ve konutlar üzerinden sadece İstanbul –
Los Angeles üzerinden deneyimlerine dayanarak değil yaşadığı şehir olan Berlin
ve Paris üzerinden de karşılaştırmalar yaptı. Bütün bu çalışmalarının bazılarına
bir dizi güzel fotoğraftan ibaret gelebileceğini ancak amacının “kamusal
alanların temsiliyeti için bu fotoğrafların neler ifade ettiği” olduğunu da
ekledi.
Çalışmalarında kullandığı teknik
açısından kendi ifade ettiği tarzda çok da yenilikçi bir yaklaşım bulmadığımı
söylemeliyim. Ressam John Berger’in yaptığı ve çok beğendiğim resim
çalışmalarına benzettim: Çizilenler üzerinden yeniden çizmek. Göngrich’in
yaptığı da bana bunu hatırlattı, inşa edilmiş olanları tekrar ama bu sefer
kağıtta inşa etmek. Fakat resim sanatı için oldukça etkileyeci olan bu yöntem
kent için ne derecede etkileyiciydi bilemiyorum.
Katılımın yoğun olduğu konuşmasının
sonunda Erik Göngrich, herkesi kendisinin çok sevdiği kent yürüyüşlerinden
birini yapmaya davet etti. Katılmak isteyenler 05 Şubat 2005 Cumartesi günü
Ortaköy Camii’nin önünde saat 11.00’deki buluşmaya gidebilirler.
Arkitera – Gülin Şenol |