reklam

07 Şubat 2005 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

Bir zamanlar Kaleiçi...

Sahi ne düşünmüştü bir devrin ünlü dolar milyarderi Adnan Kaşıkçı uçakla üstünden geçerken gördüğü Kaleiçi'ni, 'Burayı bana satın' diyecek kadar ileri giderken. Ya da biz neyi görememiştik yıllarca, bir tarih gözlerimizin önünden yanıp yıkılıp göçüp giderken...

Sanırım mutfak eşyalarında asırlık usta işi bakır kaplarımızı verip yerine melamin (Noramin) alışımız, Ahşap yeşil-pembe panjurların yerine plastiklerini, ahşap kapı pencere yerine alüminyum doğramaları, keçelerin yerine plastik yer örtülerini tercih edişimiz gibi oldu Kaleiçi'nin sonunu hazırlayan başlangıç.

Önce ruhunu göremedik galiba. Burada asırlardır birlikte yaşayan, (arasıra yaşanan küçük aile kavgaları hariç) farklı kültürleri 'Türkleştirme' adı altında sürerken, ruhunu da kovaladık Kaleiçi'nin. 'Yıllar sonra kuzey Kıbrıs'ta bizim neslin de ucundan gördüğü bir sahiplenme yaşadık sanırım Kaleiçi'nde ve ısrarla kovaladık o ruhu...

Peki geri gelir mi?
Tabii ki hayır.

Bugün, bir yıl önceki Irak'ı hiçbir şekilde geri getiremiyorsak, Kaleiçi'ni, yüz yıllık gidişi nasıl getireceğiz ki...

Hadi kapatalım barları, şu anda tamamına yakını kiracı durumundaki ikamet edenleri de çıkaralım oradan. Geri gelir mi o Kaleiçi? Geri gelir mi Attalos'un adamları tarafından keşfedilen, İskender'in aşık olduğu şehir? Keşke Attalos'un meçhul yüzü yerine beğendiği yeryüzü cennetini oluşturmak için çalışsaydık.

Çok değil, 20 yıl önceydi Kaşıkçı'nın talip olduğu Kaleiçi. O zamanlar küçük çaplı bir çalışma başlatılmış, TURBAN buraya el atmış, bir iki eski yapıyı onarıp konaklama ünitesi oluşturmuş. Köhne 'Canlı Balık' lokantalarının mekanı elden geçirilmiş, 'İskele' kimliğinden modern bir görünüme kavuşmuştu. Uluslararası kalite belgesi olan 'Altın Elma^yı da o zamanlar almıştı Yat Limanı.

İzleyen yıllarda eski Gazhane ünlü bir clup haline gelmiş, İstanbul sosyetesinin özel uçakla buraya eğlenmeye geldiği, Yelken'de akşam yemeğinden sonra, sabaha kadar eğlenip saat 06.00 uçağı ile döndüğü rivayet edilir olmuştu.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Tıpkı Halikarnas Balıkçısı'nın övdüğü Mavi Kasaba'nın bugün beyaz betona boyandığı gibi, kimlik-sizliğe boyandı Kaleiçi yavaş yavaş.

Küçük küçük pansiyonlar açıldı. Bunu barlar izledi. Pansiyonları turizmciler değil, barları eğlence sektörü değil, karanlık güçler ele geçirmeye başlamıştı artık. Çünkü paranın kazanıldığı bir adres gerekiyordu. Üstelik Kaleiçi gözde, Kaleiçi kazandıran bir merkezdi. O ünlü Club'da, Yelken'de artık o kalburüstü müşterilerini arar olmuştu.

Olmuyordu, olamıyordu...
Anıtlar Kurulu'nun kararı ile evler korunmaya alınınca yıkıp rantiyeye yönelik yapılaşma sağlanamayan Kaleiçi'nde evler eskiyor, sahipleri yeni evlere çıkıyor, kendi çocuklukları ile Antalya'nın tarihini bırakıp giderken arkalarında, evsizlere, sokak köpeklerine mekan oluyordu. Ya da cüzi paralar karşılığında kiraya ve-riliyordu. Bunun açıklaması ise 'İçinde bir oturan olsun' olarak telaffuz ediliyordu.

Sadece göç müydü Kaleiçi'nin sorunu?
Daracık sokakları vardı Kaleiçi'nin. Ttrafik sorunu vardı. Güvenlik sorunu vardı. Sokakların darlığı, evlerin arka arkaya yanması ya da yakılması, itfaiyenin işini zorlaştırıyor, zamanın yetkilileri 90'lı yılların ilk başlarında buranın araç trafiğine kapatılması tezini atıyordu ortaya. Hatta, Antalya'nın o yıllarda tanışmaya başladığı golf turizminin basına yansıyan yüzünden görülen golf arabalarının burada turizmin hizmetine sunulabileceği, Kaleiçi'nde oturanların araçlarına özel kart verilebileceği gibi tezler üretiliyordu peşi sıra.

Ama olmadı.
Bu yolda kurulan derneğin feryadını da duyan olmadı, çözüme cesaret edende. Bugün nasıl ulaşım master planı hazırlanıyor ve toplu taşıma araçları yeni yolları kullanmamakta ısrar ediyorsa, Kaleiçi'nde de çözümü kullanan olmadı. Kaleiçi için bir çözüm üretmek artık çok geç. En kesin çözüm zaman. Bir de; bu kadar üretilmiş çözüm önerilerinin hangisi denendi ki tutmadı.

Kaldı ki bu kentin 10 yıl tek sözcüsü yatırımlarda çıkan arızaları, 'Deneme yanılma yoluyla yapıyoruz. Bu kadar olur' diyerek geçiştirirdi.Ardından gelen de şeklini ya da alındığı yeri yanlış bulmuş olacak ki, kaldırım taşlarını söküp kendince 'yanlışı' üzeltti. Tabelaları da hatta...

Yani demek istiyoruz ki, birini bi deneyin bakalım, tutmazsa başka çözümler de var. Öncelikli olarak orada iş yapan esnafla, orayı hala mesken olarak kullananlarla ciddi anlamda bir araya gelinir, 'Ben yaptım oldu' mantığından çok çözüme yönelik tekliflerle gidilir.

Safranbolu'yu bir yana bırakıp son dönemde adını sıkça duyduğumuz Ankara Beypazarı evlerinin durumunu düşünün. Yani yerel yönetimlerin katkısını. Bir de bizim yerel yönetimlerimizi düşünün. O zamanlardan bugüne sarkan eserleri değil, kişilerin bilinmeyen yüzlerine heykel dikmek isteyen yerel yöneticilerin tarihteki yerini tartışmayalım. Bu tartışmayı bitirdiğimiz zaman belki sıra gerçek soruna, Kaleiçi kimliğinin korunmasına gelecektir. Gelin Kaleiçi bölgesindeki kamu binalarını satalım, buradan gelecek parayla buradaki eski evleri de kamulaştırıp restore edelim. Çünkü Kaleiçi'nin hali, Tophane'ye yolu düşen binlerce insanın içini burkuyor.
Akşam

 

Şubat 2005 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28            
diğer aylar için tıklayın

Kelime manası ipotek anlamına gelen "mortgage", bir çeşit gayrimenkul finansman sistemini ifade ediyor. Mortgage Sistemi hakkında detaylı bilgi edinmek için tıklayın.

Arkitera.com/gündem

  

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz