reklam

10 Mart 2005 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

Kentin En Çirkin Binası


Frank Gehry - Stata Center

Cambridge’deki Vassar Caddesi kentin mimari olarak gözü rahatsız eden bir bulvarı. Burada yaşayan Cambridgeliler’e kentlerindeki en çirkin yapıyı seçmeleri söylendi. Mimarlar kadar halkın da görüşü alınarak yapılan anketlerde herkesin hayran olduğu Simmons Hall’un yanındaki Stata Center kentin lekesi olarak tanımlandı. Bu sonuç şaşırtıcı değildi çünkü, birçok insan süperstar mimarlardan Frank Gehry’nin tasarladığı Stata Center ve Steven Holl’ün banyo süngerinden esinlenerek tasarladığı Simmons Hall gibi kenarları kesik binaları seçmişti. Cambridgelilerin Harvard Tasarım Okulu’nun evi olan Gund Hall’den memnun olmamaları da şaşırtıcı değildi. Herkesin bildiği gibi mimarların güzel olarak kabul ettikleri yapılar tasarım eğitimi olmayan kişiler tarafından çirkin olarak algılanıyor.


Steven Holl - Simmons Hall

Yapılan araştırmada herkesin ilgisini çeken sonuç, Cambridgeliler’in kendi çalıştıkları ve yaşadıkları sıradan yapıları çirkin olarak tanımlamaları. Örneğin hantal bir yapı olan Holmes Binası araştırmanın yapıldığı 55 kişi arasından sadece 3 kişinin oyunu aldı. 20 yaşındaki Mariah Pisha, Latin Okulu’nun en çirkin yapılardan biri olduğunu ve bir hapishaneye benzediğini söylüyor. Hatta bunun nedenini kendisinin de o okula gitmiş olmasına bağlıyor.

Rindge Kuleleri estetik eleştiri olarak değil ama sosyal bir eleştiri olarak Cambridgeliler tarafından seçilen yapılar arasında. Büyük ve tek başlarına duran kuleler birçok kişi tarafından korkunç dikdörtgenler olarak tarif ediliyor. Binaların anlamları da yapı olarak çirkinleşmesine neden oluyor. Örneğin fakir insanların köşelerden toplanıp da bir bina içinde toplanması o binayı çirkin ve sevimsiz bir yapı haline getirebiliyor. Bu durum her zaman Cambridgeliler ve mimarların aynı fikirde olduklarını göstermiyor.


Stata Center


Simmons Hall

Araştırmanın uygulandığı kişilerden biri olan Jawad Laraqui, MIT’nin Simmons Hall’ünü büyük bir saçmalık olarak tanımlıyor.

Bölgede etkin bir mimar olan ancak ismini vermeyen bir kişi de Simmons Hall’ü, insanlar için hiçbir şey yapmayan, işe yaramaz bir yapı olarak gördüğünü belirtiyor. Dışarıdan sadece bir heykel olduğunu aslında bir mimarlık ürünü olmadığını ekliyor. Sorunun yöneltildiği mimar, Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’nde görüldüğü gibi eğer iyi bir heykelse “tamam” diyor. Mimar, oda başına düşen 9 küçük pencerenin ilişkisini değerlendirirken, Simmons’un iç mekanındaki yurt odalarının insan ölçeğinden uzak olduğunu belirtiyor. “Bina, etrafındaki binaları eziyormuşcasına büyük ve soğuk” diyor yine aynı mimar.

Yapılan araştırmada görüşlerini belirten diğer kişiler de binada hem iç hem de dış mekanın korkunç olduğunu savunuyor. Çirkin olan şey için en basit şeyin büyüklük olduğunu söyleyenler, binanın ölçeği büyüdükçe mimari tarzından sapan bir sonuç çıktığını belirtiyor.

Özellikle yeni yapılan Simmons Hall’ü sevmeyenler onu çirkin ve iddialı buluyor. Dış mekanın ölçüsüz, iç mekanı da dış mekanın kurbanı olarak tarifliyor.

Not: Deborah Eisner, Rachel Bowie, Brad Kelly bu çalışmaya katkıda bulunan isimler arasında yer alıyor.
Cambridge Chronicle - Chris Helms
Çeviren: Rabia Alga - Arkitera

 

Mart 2005 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30 31      
diğer aylar için tıklayın

Kentin fiziksel çevresi, sorunları ve kentli olmak üzerine görüşlerinizi Kent başlığı  altında tartışıyoruz.

Arkitera.com/forum

  

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz