reklam

09 Mayıs 2005 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

Gönül rızasıyla yuva yıkıyorlar

Müteahhitlerin para, ev veya dükkan vererek sahiplerinden satın aldığı eski evleri çökerten ‘yıkımcılar’, enkazdan ayıkladıkları tuğla, demir ve ahşap malzemeleri hurda fiyatına satarak geçimlerini sağlıyor.

Onlar, gönül rızasıyla yuva yıkıyor. Müteahhitlerin, para, ev veya dükkan vererek sahiplerinden satın aldığı eski evleri çökerten ‘yıkımcılar’, enkazdan ayıkladıkları tuğla, demir ve ahşap malzemeleri hurda fiyatına satarak geçimlerini sağlıyor. Atalarımız ‘Yapmak zor, yıkmak ise kolaydır’ demişler. Ancak bir mesleği sürdürenler var ki, onların gördüğü iş, yapma kadar yıkmanın da zor olduğunu ortaya koyuyor. Yağmur, çamur, soğuk, sıcak demeden sürekli ev yıkıyorlar. Yanı başlarında yükselen binalarda işçiler kat kat üstüne çıkarken, onlar, tepesine çıktıkları binayı bir an önce yıkıp içindeki demir, tuğla ve ahşap hurdaları almak için zamanla yarışıyor. Sahipleri evlerini gönül rızasıyla verdikleri için ev yıkmanın manevi sorumluluğunu omuzlarına almaktan kurtuluyorlar.

Gün geçtikçe çevremizde binaların yükseldiğine şahit oluyoruz. Bir taraftan çok katlı modern binalar yapılırken diğer taraftan da eski binalar, -yerine yeni modern binalar yapılmak üzere- bir bir yıkılıyor. Şehrin işlek caddeleri üzerindeki eski evler, yerine iş hanı veya yeni evler yapılmak üzere müteahhitlere satılıyor. Eski evlerine karşılık aldıkları para, ev sahiplerinin acı tatlı anılarının yaşandığı evlerini boşaltmasını kolaylaştırıyor. Ev sahipleri, yıkılan evlerinin bulunduğu arsaya karşılık, ev yapılacaksa isteğe göre para ya da daire alıyor. İş merkezi yapılacaksa arsa sahiplerine para veya yapılacak iş merkezinde dükkan veriliyor. Evi sahibinden satın alan müteahhit, arsasına iş merkezi yaptırmak üzere yıktırıyor.

Binaların yıkılmasında en çok ‘yıkımcılar’a iş düşüyor. Özellikle ara sokaklarda bulunan eski evler, yıllardır balyoz sallayan ‘yıkımcılar’ın nasırlı ellerine teslim ediliyor. Önce binada bulunan ahşap kapı ve pencereleri söken yıkımcılar, daha sonra binanın en üst katına çıkarak evi yıkmaya başlıyorlar. Yıkarken bazen evde yaşanmış anılar geliyor akıllarına; ama gönülleri rahat oluyor. “Ev sahiplerinin gönül rızasıyla evlerini yıktırması bizi manevi yükten kurtarıyor.” diyen yıkımcılar, yemeklerini yıkıntılar arasında yiyor. Binanın yıkıntılarından çıkan tuğla ve demirleri özenle ayıklayan yıkımcılar, bunları hurdacılara ucuza satıyorlar. Ellerinde balyoz ve demirlerle evin bölmelerini parça parça çökerten nasırlı ellerin sahipleri, yorgunluklarını çay yudumlayarak gideriyor. Soğuk havada çalışmakta güçlük çeken yıkımcılar, havaların ısınmasıyla biraz rahat nefes alıyor.

İsmail Dinçel, 40 yaşında bir yıkımcı. Evli ve üç çocuk babası Dinçel, 15 yıldır ev yıkıyor. Müteahhitle anlaşarak evlerin yıkım işini aldıklarını ifade eden Dinçel, yıktıkları evin kapı pencere, tuğla ve demirlerini satıp geçimlerini sağlıyor. Ev yıkarken düşmekten veya evin kontrolsüz yıkılmasından korktuklarını belirten Dinçel, bazı zamanlar yıktıkları evde birçok acı tatlı olay yaşanmış olacağını düşünerek hüzünlendiklerini anlatıyor. Hüseyin Güneyli, 41 yaşında ve 10 yıldır yıkım işiyle uğraşıyor. Sahiplerinin gönül rızasıyla evlerini yıktırdıklarını söyleyen Güneyli, “Biz yıkmazsak başkasına verir yine yıktırırlar.” diyerek eski evleri yıkarken herhangi bir rahatsızlık duymadığını bildiriyor. Dinçel ve Güneyli, üç yıldır yıktıkları evlerin malzemelerini satıp aldıkları paraları bölüşüyor. Omuz omuza balyoz sallayıp evleri yerle bir eden yıkım ekibi, kazançlarını bu yolla sağlıyor. Piyasada yenisi 10 YKr’ye satılan tuğlaları, yıktıkları evin molozları arasından çıkarıp 2 YKr’ye satan yıkımcılar, yıkıntılar arasından çıkardıkları demirleri de 20 YKr’ye hurdacılara pazarlıyor.

Duvar üzerinde durmanın riskleri bulunduğunu hatırlatan Güneyli, “Riskli bir işimiz var. Bu işe ilk başladığım zaman duvar üzerinde duramıyordum; ama zamanla alıştım.” diyor. Beş katlı bir evi 2 ayda yıkabildiklerini belirten Güneyli, “Evin enkazından çıkardığımız tuğla, demir ve ahşap malzemeyi satıyoruz. Hepsini hesapladığımızda her birimize günlük 20 YTL düşüyor. Sigortalı bir işimiz yok. Mecburen bu işi yapıyoruz.” şeklinde konuşuyor. Akşamları eve yorgun argın ve toz toprak içinde gittiklerini ifade eden Güneyli, “Bizimki meslek değil; ama dışarıda gidip hırsızlık yapmaktan iyidir. Çoluk çocuğumuza helal ekmek götürme derdindeyiz.” diyor.

Ev yıkarken şimdiye kadar hiç kaza geçirmediğini anlatan Güneyli, “Çok dikkat isteyen bir işimiz var. Şimdiye kadar işimi yaparken burnum bile kanamadı. Düşüp yaralansak sigortamız yok. Bizim düşmemizle ne devlet ilgilenir ne de müteahhit. Birkaç kuruş biriktirdiysek onunla tedavi oluruz, yoksa...” diyor ve derin bir nefes alarak susuyor. Sonra “Sigortalı bir iş olsa elbette ki onu yaparız.” diyerek iç çekiyor. Greyderlerin 6 metreden yukarısına yetişememesi nedeniyle eski evlerin insan gücüyle yıkıldığını kaydeden Güneyli, işlerinin zorluğuna dikkat çekiyor: “Herkes kolonların üzerine çıkıp da duvarları yıkmaya kalkışamaz; ama biz yapıyoruz. Yeri geliyor bir tuğlayı alacağız diye uğraşıyoruz.”
Zaman - Ünal Livaneli

 

Mayıs 2005 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
          01
02 03 04 05 06 07 08
09 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
diğer aylar için tıklayın

Kitap

Suyun Altında Yerin Üstünde
Editör: Pınar Gökbayrak
Grafik Tasarım: Aslı Ayhan

Arkitera Mimarlık Merkezi Yayınları

Ücret: 30 milyon TL

(30 YTL). Dağıtım ve kargo masrafları dahil.

  

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz