Gönül rızasıyla yuva
yıkıyorlar
Müteahhitlerin para, ev veya dükkan
vererek sahiplerinden satın aldığı eski evleri çökerten ‘yıkımcılar’, enkazdan
ayıkladıkları tuğla, demir ve ahşap malzemeleri hurda fiyatına satarak
geçimlerini sağlıyor.
Onlar, gönül rızasıyla yuva yıkıyor.
Müteahhitlerin, para, ev veya dükkan vererek sahiplerinden satın aldığı eski
evleri çökerten ‘yıkımcılar’, enkazdan ayıkladıkları tuğla, demir ve ahşap
malzemeleri hurda fiyatına satarak geçimlerini sağlıyor. Atalarımız ‘Yapmak zor,
yıkmak ise kolaydır’ demişler. Ancak bir mesleği sürdürenler var ki, onların
gördüğü iş, yapma kadar yıkmanın da zor olduğunu ortaya koyuyor. Yağmur, çamur,
soğuk, sıcak demeden sürekli ev yıkıyorlar. Yanı başlarında yükselen binalarda
işçiler kat kat üstüne çıkarken, onlar, tepesine çıktıkları binayı bir an önce
yıkıp içindeki demir, tuğla ve ahşap hurdaları almak için zamanla yarışıyor.
Sahipleri evlerini gönül rızasıyla verdikleri için ev yıkmanın manevi
sorumluluğunu omuzlarına almaktan kurtuluyorlar.
Gün geçtikçe çevremizde binaların
yükseldiğine şahit oluyoruz. Bir taraftan çok katlı modern binalar yapılırken
diğer taraftan da eski binalar, -yerine yeni modern binalar yapılmak üzere- bir
bir yıkılıyor. Şehrin işlek caddeleri üzerindeki eski evler, yerine iş hanı veya
yeni evler yapılmak üzere müteahhitlere satılıyor. Eski evlerine karşılık
aldıkları para, ev sahiplerinin acı tatlı anılarının yaşandığı evlerini
boşaltmasını kolaylaştırıyor. Ev sahipleri, yıkılan evlerinin bulunduğu arsaya
karşılık, ev yapılacaksa isteğe göre para ya da daire alıyor. İş merkezi
yapılacaksa arsa sahiplerine para veya yapılacak iş merkezinde dükkan veriliyor.
Evi sahibinden satın alan müteahhit, arsasına iş merkezi yaptırmak üzere
yıktırıyor.
Binaların yıkılmasında en çok
‘yıkımcılar’a iş düşüyor. Özellikle ara sokaklarda bulunan eski evler, yıllardır
balyoz sallayan ‘yıkımcılar’ın nasırlı ellerine teslim ediliyor. Önce binada
bulunan ahşap kapı ve pencereleri söken yıkımcılar, daha sonra binanın en üst
katına çıkarak evi yıkmaya başlıyorlar. Yıkarken bazen evde yaşanmış anılar
geliyor akıllarına; ama gönülleri rahat oluyor. “Ev sahiplerinin gönül rızasıyla
evlerini yıktırması bizi manevi yükten kurtarıyor.” diyen yıkımcılar,
yemeklerini yıkıntılar arasında yiyor. Binanın yıkıntılarından çıkan tuğla ve
demirleri özenle ayıklayan yıkımcılar, bunları hurdacılara ucuza satıyorlar.
Ellerinde balyoz ve demirlerle evin bölmelerini parça parça çökerten nasırlı
ellerin sahipleri, yorgunluklarını çay yudumlayarak gideriyor. Soğuk havada
çalışmakta güçlük çeken yıkımcılar, havaların ısınmasıyla biraz rahat nefes
alıyor.
İsmail Dinçel, 40 yaşında bir yıkımcı.
Evli ve üç çocuk babası Dinçel, 15 yıldır ev yıkıyor. Müteahhitle anlaşarak
evlerin yıkım işini aldıklarını ifade eden Dinçel, yıktıkları evin kapı pencere,
tuğla ve demirlerini satıp geçimlerini sağlıyor. Ev yıkarken düşmekten veya evin
kontrolsüz yıkılmasından korktuklarını belirten Dinçel, bazı zamanlar yıktıkları
evde birçok acı tatlı olay yaşanmış olacağını düşünerek hüzünlendiklerini
anlatıyor. Hüseyin Güneyli, 41 yaşında ve 10 yıldır yıkım işiyle uğraşıyor.
Sahiplerinin gönül rızasıyla evlerini yıktırdıklarını söyleyen Güneyli, “Biz
yıkmazsak başkasına verir yine yıktırırlar.” diyerek eski evleri yıkarken
herhangi bir rahatsızlık duymadığını bildiriyor. Dinçel ve Güneyli, üç yıldır
yıktıkları evlerin malzemelerini satıp aldıkları paraları bölüşüyor. Omuz omuza
balyoz sallayıp evleri yerle bir eden yıkım ekibi, kazançlarını bu yolla
sağlıyor. Piyasada yenisi 10 YKr’ye satılan tuğlaları, yıktıkları evin molozları
arasından çıkarıp 2 YKr’ye satan yıkımcılar, yıkıntılar arasından çıkardıkları
demirleri de 20 YKr’ye hurdacılara pazarlıyor.
Duvar üzerinde durmanın riskleri
bulunduğunu hatırlatan Güneyli, “Riskli bir işimiz var. Bu işe ilk başladığım
zaman duvar üzerinde duramıyordum; ama zamanla alıştım.” diyor. Beş katlı bir
evi 2 ayda yıkabildiklerini belirten Güneyli, “Evin enkazından çıkardığımız
tuğla, demir ve ahşap malzemeyi satıyoruz. Hepsini hesapladığımızda her birimize
günlük 20 YTL düşüyor. Sigortalı bir işimiz yok. Mecburen bu işi yapıyoruz.”
şeklinde konuşuyor. Akşamları eve yorgun argın ve toz toprak içinde gittiklerini
ifade eden Güneyli, “Bizimki meslek değil; ama dışarıda gidip hırsızlık
yapmaktan iyidir. Çoluk çocuğumuza helal ekmek götürme derdindeyiz.” diyor.
Ev yıkarken şimdiye kadar hiç kaza
geçirmediğini anlatan Güneyli, “Çok dikkat isteyen bir işimiz var. Şimdiye kadar
işimi yaparken burnum bile kanamadı. Düşüp yaralansak sigortamız yok. Bizim
düşmemizle ne devlet ilgilenir ne de müteahhit. Birkaç kuruş biriktirdiysek
onunla tedavi oluruz, yoksa...” diyor ve derin bir nefes alarak susuyor. Sonra
“Sigortalı bir iş olsa elbette ki onu yaparız.” diyerek iç çekiyor. Greyderlerin
6 metreden yukarısına yetişememesi nedeniyle eski evlerin insan gücüyle
yıkıldığını kaydeden Güneyli, işlerinin zorluğuna dikkat çekiyor: “Herkes
kolonların üzerine çıkıp da duvarları yıkmaya kalkışamaz; ama biz yapıyoruz.
Yeri geliyor bir tuğlayı alacağız diye uğraşıyoruz.”
Zaman - Ünal Livaneli |