Mimariyi ışıkla
eritiyor
Camdan merdivenler, komple cam cepheler
kullanarak mimaride çığır açan İngiliz mimar Ian Ritchie, geçen hafta Türk
meslektaşlarına sanatının inceliklerini anlattı.
Geçen hafta İstanbul'dan ışık hızıyla
dünyaca ünlü bir mimar gelip geçti: Ian Ritchie... Yapı-Endüstri Merkezi'
konferanslar dizisinin 'ağır konuğu' olan Ritchie, İTÜ Taşkışla binasında
yaptığı konuşmada mimariye yaklaşımını, heykelsi yapıtlarının, ışıkla oyun
oynayan yapılarının özelliklerini anlattı. Ritchie ile konferans sonrası
buluştuk. Onda mimarlara has 'dünyayı ben yarattım' havasından eser yok.
Halbuki, dünyanın birçok kentine yaratıcı ruhunu üflemiş bir sanatçı o.
Cam merdivenleri, cam giydirme cephe
sistemlerini ilk kez uygulayan ve geliştiren Ritchie'nin kazandığı ödüllerin
listesi uzayıp gidiyor. Ama o, "Ben ödül avcısı değilim," diyor gözünüzün içine
bakarak, buna inanmanızı istercesine. "Ödüllerim arasında benim için en değerli
olan, Fransız Académie d'Architecture'ün verdiği gümüş madalyadır. Bu ödülü
kazanan ilk yabancı mimarım. Bugüne kadar mimari alanda yaptığım keşiflerden
dolayı bu ödüle layık bulundum, bunun için gurur duyuyorum".
Ian Ritchie kim, kendini nasıl
tanımlıyor? "Özgür bir ruh olduğumu düşünüyorum. Önceden tanımlanamayacak bir
kişiliğim var. Çok derin ahlaki değerlerim var, insani değerlere inancım çok
güçlü. Doktor olmadığım, mimar olduğum için dünyamı sadece mimarlıkta
sınırlamıyorum. Yalnız başıma kalmaktan, düşünmekten ne kadar keyif alıyorsam,
mimariyle ilgisi olmayan insanlarla muhabbet etmekten de o kadar keyif
alıyorum."
Doktor olmak isterken tesadüfler sonucu
mimariye yönelmiş Ritchie. Yaşadığı Brighton'dan 1965'te ayrılarak Liverpol'a
mimarlık okumak için gitmiş. Mimari kadar, şiirle de ilgilenmiş. Utanarak, bir
dönem şiir yazdığını söylüyor. Diplomasını aldıktan sonra meslektaşları gibi
ABD'ye değil, Japonya'ya giderek, Japon kültürünü yakından tanımak, orada
gördüklerini, izlenimlerini kendi ülkesinde sanatına yansıtmak istemiş.
İngiltere'ye döndükten sonra ise alanında yavaş ve emin adımlarla ilerlemiş.
Ritchie, yapıtlarında meslektaşlarını
bile şaşırtan malzemelere ve formlara yer veriyor. Cam, bakır ve taş, onun en
çok sevdiği malzemeler. Bu malzemelere dokunmaktan çok keyif alıyor, ama bunun
ötesinde meslektaşlarına da, "Bu malzemeleri unutmayın!" demek istiyor. Farklı
olmak, kahraman olmak gibi bir amacı olmadığını söylüyor. "Özellikleri olan
binalar yapmak, insanların hayatlarında sadece güzel duygular bırakmak en büyük
arzum," diyor.
Ritchie, bir fizikçi kadar ışıkla
ilgili, ışık hakkında konuşmaktan büyük bir haz alıyor:
"Benim için mimaride ilk malzeme
ışıktır. Mimarlığı mimarlık yapan ışıktır. Eğer ışığın uçlarını çekersek öyle
bir noktaya varıyor ki durum, neredeyse mimarlığı ışık içinde eritebilecek,
mimarlığı gözden kaybedecek bir hale geliyoruz. İşi öteki tarafa götürürsek,
bütün çevreyi ışık yapıp, mimarlığı yok edebiliriz de. Her şeyi ışıktan var
edip, mimarlığa hiç ihtiyaç duymayabiliriz."
Ritchie'nin başarısında seçiciliğinin
rolü büyükmüş. Hayatta risk almaktan korkmadığını, ahlaki değerleri önemsediğini
söylüyor. Ama günümüzün kızgın rekabet ortamında bir mimarın ahlaki değerleri
savunması kolay mı? Başını sallayarak, "Gerçekten çok zordu. Beni tanımlayan
estetik değerler. Ticaret ve parasal değerleri müşteriye bırakıyorum. Ben
aslında çok şanslıyımdım, müşterilerimle kurduğum ilişkiler bu tanımladığım
değerlerin içinde devam etti. Kaybedecek pek fazla bir şeyim yok, bu yüzden de
risk alıyorum. İnsanlar ise risk almamı ilginç buluyor. Ben başkalarını
düşünmekten hoşlanıyorum," diyor.
Günümüzde mimarlar neden eskisi kadar
saygın değil? Bu sorudan sonra Ritchie'nin yüzü asılıyor. Mimarlığın toplumu,
toplumda var olan değerleri yansıttığını söylüyor. Şu an kentlerin durumunu çok
üzücü buluyor sanatçı. Ona göre artık her şey paranın imgesi olmuş.
Meslektaşlarını masum bulmuyor:
"Artık mimarlar dinlemek, düşünmek
istemiyor. Oysa ben gözlerimle hissetmeyi arzu ediyorum. Çoğu meslektaşım gibi
gereksiz cephe süslemesine girmek yerine bu parayı eğitime, sağlığa harcamak
bana çok daha mantıklı geliyor. Kişisel olarak benim parayla hiç ilişkim olmadı.
Babam ben çok küçükken öldü. Ailem zengin değildi, dolayısıyla para o zamandan
beri benim için bir şey ifade etmiyor. Bu yüzden çok ender olarak ticari
yaklaşıyor, büyük şirketlerle çalışıyorum. Mimarlar nasıl mı zengin oluyor?
Onlar işin mimarlıktan daha değerli olduğuna karar verdiği, niceliği niteliğin
önüne koydukları zaman daha zengin oluyor. Ama o zaman da mimar değil, işadamı
olunuyor."
Ritchie'nin yaratıcı yalnızlığını
besleyen dingin bir aile hayatı var. Genellikle geceleri herkes uyurken, o
mutfakta kendisini çok huzurlu hissettiği anda ilham perisi yanı başında
beliriyormuş. "İlk önce yazıyorum, araştırmam lazım, bunun için düşünüyorum.
Yazdıktan sonra bir fırça darbesiyle bir çizgi atıyorum. Bu ilk çizgi benim için
çok önemli. Çok iyi bir şey bulduğum zaman tabii ki çok heyecanlanıyor, sabah
ofise gelip herkese bunu anlatıyorum."
Mimari keşifler zinciri
Halen İngiltere Mimarlar Odası Başkanı olan Ritchie'nin çalışmaları kitap, dergi
ve gazetelerde basılmış ve birçok filme konu olmuş. Kraliyet Akademisyeni olan
Ian Ritchie, Kraliyet Akademisi'nin mimarlık profesörü, British Museum'un
danışmanı. Avrupa Mimarlık Konseyi'nde Avrupa Yapı Teknolojisi Platformu'na
seçilmiş. Dünyanın en büyük üniversitelerinde konuk eğitmen olarak dersler
vermiş.
Aralarında Madrid Reina Sofia Modern
Sanat Müzesi, Leipzig Cam Ev, Paris'teki Louvre Heykel Bahçeleri ve La Villette
Cité des Sciences, Dublin'deki The Spire ve Londra'daki Uluslararası Regatta
Center'ın da bulunduğu, Avrupa çapında birçok tasarıma imzasını atmış.
Radikal - Şule Çizmeci |