Kapadokya’da 10 bin
yıllık kampüs
Nevşehir il merkezi, Acıgöl, Avanos,
Derinkuyu, Gülşehir, Hacı Bektaş, Kozaklı ve Ürgüp’ü kapsayan bölgeye “İç
Kapadokya” deniyor -yeri gelmişken, yaygın inancın aksine, “Kapadokya” Yunanca
değil. Bölgeyi İsa’dan önce VI. yüzyıldan itibaren kontrol etmeye başlayan
Perslerin dilindeki “Katpatuka” tanımından türemiş, “Güzel Atlar Ülkesi”
anlamına geliyor.
On bin yıllık yerleşim merkezi,
1985’ten bu yana UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde. Muhteşem bir miras; ama
bölge insanının maişetini temin edebileceği kaynak olmaktan hayli uzak. Kişi
başına düşen gelir rakamları Türkiye ortalamasının üzerinde olmasına rağmen
bölge ciddi oranlarda net göç veriyor.
Göç edenlerin % 50’si, 25 yaşın
altında, eğitim düzeyi düşük gençler. En büyük sorun, işsizlik. Ancak,
araştırmalar, göç kararının temelinde yaşam kalitesinin artırılması isteminin
yattığını gösteriyor. Tarımsal yapıya uygun olan bilgi birikimlerinin kent
ortamında gelire dönüşmeyeceğini bilmelerine rağmen göçmelerinin nedeni, büyük
şehirlerdeki yaşama özeniyor olmaları. Daha zengin, daha pırıltılı, daha coşkulu
bir hayat istiyorlar, gençler. Düşledikleri hayata kavuşmak için çalışmaya
hevesliler. Ve fakat kendi bölgelerinde değil, göç ettikleri şehirlerde! Öyle
ki, çalışmak için gitmeye koşullanmaları gibi bir durum ortaya çıkıyor. Çalışma
hevesinin yer değiştirmeye endekslenmiş olması, birtakım psikolojik etkenlerin
varlığına işaret ediyor. Nitekim, “yaşam kalitelerinin yüksek olduğunu” düşünen
kırsal kesim insanları göç etmiyorlar. Örneğin, Muğla’nın son beş yıldır hiç dış
göç vermemiş beş köyünde yapılan bir alan çalışması, o yöre gençlerinin
köylerindeki yaşam şeklinin Almanya’dakinden bile iyi olduğuna inandıklarını
gösteriyor. Bu köylerin yol, su, telefon vb. altyapı sorunları Kapadokya’dan
daha iyi değil. Buna rağmen, turizm ve sanayiye yönelik tarım yapılıyor;
arıcılık, hayvancılık, zeytincilikten gelir elde ediliyor. Daha da önemlisi,
Muğla köylüleri “bağımsız ve kaygısız” hareket edebilmekten mutlu olduklarını
söylüyorlar. Ürünlerinin doğrudan veya yöre pazarları aracılığı ile otellere
satılıyor olması, kâr mantığına dayalı olarak üretim yapılmasını getiriyor ki,
bu da çalışmak için başlı başına bir motivasyon olarak ortaya çıkıyor.
Bir mucizenin ayak sesleri...
İç Anadolu’da durum farklı. Yaşanan örnekler, bölge halkının bir araya
gelerek iş yapma becerisi sergileyemediklerini, hatta böyle bir eğilim içine
dahi giremediklerini gösteriyor. Başlı başına bir sorun olarak ortaya çıkan
örgütlenme meselesi, Kapadokya gibi muhteşem bir potansiyelin sürdürülebilir
kalkınma dinamiğine dönüşmesinin önündeki en büyük engel olarak ortaya çıkıyor.
Derken ilk mucize gerçekleşiyor. Bölgeyi sahiplenmeye karar veren her siyasi
partiden yerel yönetimler, bölge eşrafı ve Kapadokya’ya gönül verenler bir araya
geliyorlar ve 1998’in başlarında bir vakıf kuruyorlar. Vakfın amacı
Kapadokya’nın maddi ve manevi varlıklarını sürdürülebilir kalkınmanın temel
dinamiğine dönüştürmek, bölge ekonomisinin Türkiye, sonra da AB ve Avrasya
ekonomilerine eklemlenmesini sağlamak ve böylece Kapadokya’yı göç veren
konumundan göç alan konumuna getirmek. Bu çerçevede bölge gençlerine meslek
edindirmeyi, Kapadokya’da uluslararası nitelik ve nicelikte üretimi ve istihdamı
gerçekleştirebilecek donanımı haiz orta-kademe yönetici ve girişimci
yetiştirmeyi hedefleyen bir yüksekokullar zinciri ve giderek bir üniversite
kurmaya karar veriyorlar. Türkiye’nin ilk yerel yüksek eğitim kurumu olacak olan
okul, deyiş yerindeyse bir “halk üniversitesi” niteliğinde düşünülüyor. Akademik
yapılanmasının “Kapadokya Yerel Gündem 21 Faaliyetleri” isimli Bölge Kalkınma
Plânı hedefleri doğrultusunda oluşması isteniyor.
Başta Ürgüp’e bağlı Mustafapaşa
(Sinasos) Belediye Başkanı Mustafa Özer olmak üzere, Kapadokya yerel yönetimleri
ve bölge yaşayanları, okula derslik, öğrenci yurdu, yemekhane, konferans salonu
vb. olarak kullanılmak üzere restorasyona muhtaç tarihî binaları tahsis, hibe
veya kiralama suretiyle devrediyorlar. Kapadokya Meslek Yüksekokulu (ve ilerde
üniversitesi) bu binaları restore ederek, İç Kapadokya’da yaygın bir kampüs
oluşturacak, böylece faaliyete geçtiği ilk günden itibaren istihdam yaratarak
bölge halkı ile bütünleşebilecektir. Benzerlerine Kopenhag ve İskoçya’da
rastlanılan “mahalle kampüsü” uygulamasının yeni bina inşa etmemek suretiyle bir
yandan kıt kaynaklarının optimal kullanımına, diğer taraftan da bölgedeki
restorasyon faaliyetlerine doğru örnek teşkil etmesi düşünülüyor.
Nevşehir Valiliği’nin hazırladığı,
Nevşehir İl Özel İdaresi’nin yürüttüğü Bölge Kalkınma Planı, Kapadokya’nın yerel
gelişme dinamiklerini öncelik sırasına göre turizm, bağcılık, meyvecilik, tarım
ve hayvancılık olarak tanımlıyor. Oysa, son beş yılın en düşük “her şey dahil”
sistemiyle çalışan “dinlence turizmi”nden Antalya ve Muğla bölgeleri
yararlanmakla birlikte, kültür ve tarih turizminde iddialı diğerleri gibi
“İnançlar Kavşağı” olarak tanınan Kapadokya da zarar görmüş. Gelen turist sayısı
azalıyor. Nedenini Kapadokya mirasının yeterince irdelenmemiş; kültür turizminin
talep profilinin belirlenmemiş; doğa, tarih ve kültür mozaiğinin hangi tip
turisti ve hangi yöntemlerle yöreye çekilebileceği belirlenmemiş, hizmet
kalitesinin yetersiz kalmış olmasına bağlıyorlar. Bağcılık ve tarım potansiyeli
de gerçekleştirilemiyor. Toprak, gübre ve su kullanımındaki yanlışlar Kızılırmak
havzasının ekolojisini tehdit eden boyutlara varmış. Oysa, bölge çiftçilerinin
bağ ve bahçelerde verimi artırmak için güvercin gübresi kullanmak gibi binlerce
yıllık alışkanlıkları var. Bu alışkanlığın yeniden edinilmesi halinde
Kapadokya’nın hızla AB standartlarında organik ekime geçmesinin mümkün olduğu
düşünülüyor. Halk sanatlarının da yeniden keşfedilmeye ihtiyacı var. Kapadokya
halk seramiğinin İznik’e öykündüğü ve dolayısıyla kendi kimliğine
yabancılaştığı, İç Anadolu taş ustalığının yerini Güneydoğu tarzına bıraktığı,
dokumacılığın kaybolmaya yüz tuttuğu biliniyor.
İlk aşamada on üç bölüm olarak
planlanan Kapadokya Meslek Yüksekokulu’nun akademik yapılanması bu sorunlarına
çözüm bulacak şekilde düzenlenmiş. İlk dört bölümü oluşturan Konuk Ağırlama,
Mutfak Sanatları Yönetimi, Kapadokya Turizm Rehberliği ve Bilgisayar
Programcılığı bölümlerinin 2005-2006 akademik yılında Mustafapaşa beldesindeki
Mehmet Şakir Paşa Medresi ve Osmanlı Konağı’nda (eski Sinasos Oteli) faaliyete
geçmesi planlanıyor. Bu amaçla restore edilen on bin sekiz yüz metrekare kapalı
alana sahip Mehmet Şakirpaşa Medresesi ve Osmanlı Konağı (eski Sinasos Oteli)
Mustafapaşa Belediyesi tahsis etmiş. Önümüzdeki iki yıl içinde öğretime geçmesi
planlanan bölümleri; Fotoğrafçılık ve Filmcilik, Organik Tarım, Bağcılık,
Çömlekçilik, Gerontik Hasta Bakımı, Spor ve Binicilik, Fon Yönetimi, İpekyolu
Konservatuvarı ve Asım Bey Sivil Havacılık Meslek Yüksekokulu.
Yılın 12 ayı açık olacağı düşünülen
okulda düzenlenecek yaz kursları, bölge halkına açık sertifika programlarıyla
tam bir mahalli üniversite hüviyetinde olacak ama “evrenkent” değil de,
“uni-verse” yani “birleşik-gerçek” anlamında. Bu bağlamda, Alman
Witten-Heidecker Üniversitesi’yle olduğu gibi, Rusya Federasyonu Kazan Devlet
Üniversitesi ile de akademik işbirliğine gidiliyor. Kazan Devlet Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Myakzum Salahov, 18 Mayıs’ta incelemelerde bulunmak üzere
Mustafapaşa’da olacak.
“İmece mucizesi” dediğim, arkasında bir
sermaye grubu olmayan bir yüksek eğitim kurumunun tümüyle yerel ve partiler üstü
gayretlerle buralara kadar gelebilmiş olması. Eleştiri oklarının daimi hedef
tahtası YÖK’ün rahmetli Bener Cordan ve Kemal Gürüz zamanında olduğu gibi, bugün
de Erdoğan Teziç başkanlığında desteğini sürdürüyor olması, e-meğin zayi
olmadığını bir kez daha kanıtlıyor.
Zaman - Alev Alatlı |